Mehmet Ali BRAND'ın "12 Eylül" kitabındaki şu cümleler, tarihe kaydedilmişti:

"Sayın Başkan, bizim çocuklar Türkiye'de ihtilal yaptı."

***

Amerika'nın, İngiltere'nin, İsrail'in, Almanya'nın; bilcümle Musevi-Hıristiyan İttifakı'nın sabırla tedricen plânladığı, satılmış hainler eliyle organize ettiği 12 Eylül İhtilâli'nin yıldönümündeyiz.

"Biz, ihtilâli birkaç yıl öncesinde yapacaktık. İhtilâli yapmak için toplumsal zemin aradık." itirafında bulunan insanların tarih ve İlahî huzurda hesapları çok zor olacaktır. Sağdan ve soldan pek çok vatan evladının kanları, onları ebediyen azap içinde bırakacaktır. Adalet olsun amacıyla, "Bir sağdan, bir soldan idam" açıklamaları yapanlar ve verilen kararlar, toplum düzeyinde henüz etkin olarak idrak edilmiş değildir. "Bir sağdan, bir soldan"... Adalet anlayışı bu olunca, suça göre ceza ölçüsü rafa kaldırılınca, mülkün temeli adalet, öldürülmüştür. En azından gaflet ve dalaletle, yıllarca millet bu anlayış temelinde yönetilmek durumunda kalmıştır.

Toplumsal bilgi ve bilinç düzeyinin yetersiz olduğu Suriye, Irak, Yemen, Mısır gibi, son yüzyıl içinde Türkiye de ihtilâller, darbeler ve muhtıralara sahne olmuştur, maalesef...

27 Mayıs 1960 İhtilâli, 12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980 İhtilâli, 28 Şubat 1997 Muhtırası, 27 Nisan 2007 E-Muhtırası ve nihayet 15 Temmuz 2016 Darbesi... Hepsinin de kaynağı; Musevi-Hıristiyan İttifakı ve onun yerli işbirlikçileri olduğu bilinen bir gerçektir. Hiçbiri millî ve yerli olmamıştır. Bununla birlikte, bütün ihtîlalleri, darbeleri ve muhtıraları gerçekleştirenler; devletin bekasını ve milletin huzurunu sağlamayı amaç edindiklerini söylemişlerdir. Milletin desteğini alabilmek için de zamanı ve zemini kollamayı iyi becermişlerdir. En büyük özgüvenleri ve güçleri de, yüzyılların ötesinden getirdiğimiz ordu-millet anlayışına sadakat olagelmiştir. Aziz Türk milletinin şanlı Türk Silâhlı Kuvvetlerimize olan güvenci, inancı; ihtilalciler tarafından istismar edilen önemli bir güç kaynağı olarak değerlendirilmiştir. BÖYLE OLMAMALIYDI; ORDUMUZA OLAN TARİHÎ DERİNLİKLİ SEVGİ VE SAYGI, BU DENLİ İSTİSMAR EDİLMEMELİ İDİ.

***

Teoride, ordu mensubu da dahil, hiçbir akıl sahibi ihtilal ve darbe taraftarı olmaz, olamaz. Bununla birlikte, bilinmelidir ki, en güzide kurumumuz ordumuz da dahil, çeşitli vasıtalarla, menfaat ilişkileri ile içeriden tutulan hain insanlar eliyle, özellikle son 60 yıldır ülkemiz darbeler cenneti haline getirilmiştir. Bu durum, son 60 yılın siyasetçi ve üst düzey bürokratların vebalindedir. Bu vebal, lâyıkıyla idrak edilsin, edilmesin gerçek budur. Bu gerçek ışığında, bizden gibi görülen, ama bizden olmayan insanların yönlendirici ve yönetici yapıldığı bir siyaset ortamında yeni darbeler, yeni ihtilallar de sonraki süreçte her an gelebilir.

***

Peki, ÇARE NEDİR?

Tek bir çare vardır... Toplumsal bilgi ve bilinç düzeyinin artması... Bunun için de safların sıklaştırılması, özellikle seçim zamanlarında milletin bilinçle sandığa gitmesi ve bilinçle oy verebilecek yeteneğe sahip olması... Parti liderlerinin hükümdarlığına baş kaldırması ve kendi seçeceği, belirleyeceği insanların vekilliğe ve belediye başkanlığına aday gösterilmesi. Siyasetin kavşak noktalarına getirilmiş siyasîler tarafından gösterilen adaylara oy verildiği takdirde, ülkemizin sorunlarının çözülemeyeceği, darbeler zemini oluşturulacağı unutulmamalıdır. Yıllardır ifade ettiğimiz gibi, "TERCİHLİ SEÇİM SİSTEMİ" gelmediği, milletin istediği insanlar aday yapılmadığı müddetçe; ülkemiz, hiçbir sorununu temelde çözemeyecek, kısır döngü devam edecek, demektir.

***

Millet; kötünün daha az kötüsünü seçmek zorunda değildir, olmamalıdır.

Millet; münafık Müslümanların, sahte milliyetçilerin, liyakatsiz bürokratların, rantiyeci iş adamlarının eline teslim olamaz, olmamalıdır.

Millet; kendi iradesini Meclis'te, kamu kurum ve kuruluşlarında, sokakta, pazarda, derneklerde huzuru hissedebilecek düzeyde görmelidir, görebilmelidir.

Millet; sahte demokrasi ve özgürlük söylemlerine terk edilemez, edilmemelidir.

Millet; darbeler ve ihtilâllerle Musevî-Hıristiyan İttifakı'nın senaryolarına maruz bırakılamaz, bırakılmamalıdır.

ÇARE; milletin okuması. Okuduğunu anlaması, anlatması, sorgulaması, sorgulatması...

ÇARE; milletin vurdumduymazlıktan, fitneden, kıskançlıktan süratle uzaklaşması; uyanık durması, aldatmaması, aldanmaması... Onun için de ecdadından veraset yoluyla getirdiği ferasetini güçlendirmesi...

***

Aksi takdirde; yeni 12 Eylüller, yeni Muhtıralar bugün olmasa da yarın gelecektir, demektir. O zaman da Batı ülkelerindeki imrendiğimiz gerçek DEMOKRASİ'ye hayat hakkı veremeyeceğiz.

12 Eylüller için hazırlanan zeminin, bir daha oluşmaması ve yeni 12 Eylüller yaşanmaması dileğimizdir. Bizim ki, sadece bir dilektir. Bu dileği gerçekleştirecek ise, aziz Türk milleti ve onun iradesiyle seçilen siyasîlerdir.

Sağlıcakla kalınız...

Prof. Dr. Ahmet KIYMAZ (12 Eylül 2019)