“Pestisitlerin İnsan ve Hayvanlar Üzerindeki Etkisi”

“Daha önce ÜLKÜ-TEK dergimizin Temmuz sayısında aynı başlık altında yayımlanan yazımızda ilmi literatürlere dayanarak Pestisitlerin mutasyon, teratolojik ve karsinojenik etkilerini sırasıyla anlatmak istediğimizi belirtmiştik. İlk olarak da pestisitlerin mutasyon yapıcı özelliklerinden bahsetmiştik. Bugünkü yazımızın konusu sözü edilen kimyasal zehirlerin “teratolojik” etkileri üzerine olacaktır.”
“Teratoloji” doğuştan olan bozuklukları ve bunun sebeplerini araştıran bir ilim dalıdır.
“…Ancak teratoloji sahasındaki heyecanlı çalışmalar 1960 yılından sonra yoğunlaşmıştır. Doğumu kontrol etmek gayesi ile kullanılan “thalidomide” in tam bir felaket yaratması “teratolijinin” insanlar için ilginç ve önemli bir araştırma sahası olduğunu göstermiştir.
Özellikle Almanya ve İngilterede bu ilacı kullanan anaların çocuklarında tam bir teratolojik etki görülmüştür.
Hatta “Thalidomide kurbanları” olarak adlandırılan bu çocukların aileleri ilacı yapan firmanın aleyhine 345 milyon liralık tazminat davası açmışlardır. Thalidomide felaketinden sonra bütün ilaçların “teratolojik” kontrollerinin yapılmasının şart olduğu iyice anlaşılmış ve teratolojik ruhsat mecburiyeti konulmuştur.”
——-
1979 yılının Ağustos ayında ÜLKÜ-TEK dergisinde yayınlanan bir yazıdan alıntılardı bu satırlar.

Ülkücü Teknik Elemanlar Derneği yayın organı olan ÜLKÜ-TEK dergisinden !..

Bu yazıyı yazan kalem, 1979 yılında henüz 29 yaşında akademisyen adayı bir ülkücü idi.

Bu yazıyı yazdığı, aynı yılın Ağustos ayında aralarında yakın arkadaşı Bingöl Belediye başkanımız Hikmet Tekin’in de olduğu 90 ülküdaşı şehit edilmişti…

Tam 40 yıl önce tarım zehirleri ile bazı ilaçların sakatlığa ve ölüme sebep olduğunu bilimsel verilerle ülkücü bir yayın organında yayınlayan ülkücü ağabeyimiz bu yıl 23 Kasım 2019 tarihinde Rahmet-i Rahmana kavuşan Prof. Dr. Turan Güven hocamızdır…

Biyolojide özel çalışma alanı “hücre/hücre biyolojisi” ve “elektron mikroskop”tu.

Hem fikrinin hem de ilminin hakkını veren bir “ülkücü” idi.
Bugün, rahmetli Turan ağabeyimizin 40 yıl önce işaret ettiği ve bilimsel olarak gösterdiği, örneklediği “sağlığımızı ve doğayı” tehdit eden hususları magazinleştirip yazanlar çok popüler.

O yıllarda milletimize ve devletimize musallat olan ve tehdit oluşturan ideolojik saldırılara karşı dik duran ve geçit vermemek için mücadele eden “ülkücü nesil” aynı zamanda liyakat ve ehliyet sahibi olmak için de çok zor şartlarda kazandıkları üniversitelerde okumaya ilim sahibi olmaya çalışıyorlardı.

Yine 1976 yılında “ÜLKÜ-TEK” kurultayında Nükleer enerji, Sermaye piyasası için borsa, Milli sanayi ve köyden kente göç sebebi ile çarpık şehirleşme üzerine birçok teklif ve proje kurultay sonuç bildirgesinde yer almıştı.

1976-1980 arası “ÜLKÜ-TEK” ülkemiz sorunları üzerine birçok bilimsel yayın yapmış ve ilgilileri uyarmış, ayrıca Türk Milliyetçilerinin iktidar olduğu durumda kalkınmada ki milli hedefleri ve stratejik yatırımları konusunda ciddi çalışmalar yapmıştır.

“Türk Milliyetçilerini, Ülkücüleri” sadece 1980 öncesi çatışmaların “kaba kuvvet” tarafı olarak gösteren yayın ve propagandaların tam aksine “ülkücüler” o yıllarda Türk milletini çağlar üzerine sıçratacak birçok proje üzerine çalışıyor ve kafa yoruyorlardı.

Rahmetli Turan Güven hocamız gibi binlerce Ülkücü, Türk milliyetçisi ilim irfan ve ileri görüş sahibi yetişmiş insanımız, “siyasi karargâhlarının” zayıflığı ve inisiyatifsizliği sebebi ile imamesi kopmuş tespih taneleri gibi maalesef bugün dağılmış durumdalar.

İlk şehitlerimizden Rahmetli Dursun Önkuzu’nun, Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu sadece yüreği çatal yiğitleri değil, Türkiye’nin dört bir yanına öğretmen ve teknik adam olarak büyük hizmetler veren ülkücüleri de yetiştirdi.

İstanbul, Yıldız Teknik, Karadeniz Teknik, Gazi, Atatürk üniversiteleri gibi diğer güçlü, eski, köklü üniversitelerimizi ve Eğitim Enstitülerimizi hakkıyla bitiren binlerce ülkücü kadro 40 yıldır milletimizin hizmetinde.

Bunları niçin hatırladım ve yazmak istedim?

Son yıllarda çevreden ekonomiye, sağlıktan tarıma öyle gündem oluşturan konular konuşulup tartışılıyor ki, yıllar öncesinden bugünleri gören düşünen yazan bir ülkücü neslin varlığının etkisizliği, dağınıklığı, liyakat ve yetkinliğinin, özgül ağırlığının düşüklüğü ve fikrî karargâhtan yoksun oluşu yüreğimi yakıyor da onun için.

Bugün, Türkiye’nin iç ve dış siyasi sorunlarını, ekonomik kalkınma eksikliğini ve teknolojik kaybını hızla çözüp kapatacak birikimli vatansever kadrolarının varlığından eminim ve Türk milliyetçilerinin siyasî ve fikrî önderliğinde güçlü bir karargâh ile bu sorunları çözebileceklerinden de en ufak bir şüphem yok.

Milliyetçilik, kuru ve hamasi sloganlarla ifade edilen bir sevgi değildir.

Vatanseverlik şekil ve görüntüden ibaret değildir.

Türk milletinin sorunlarının hangi saha ve noktada olursa olsun çözüm yollarında milli, liyakatli ve cesur duruşu ile kararlar verecek; sırtlanılacak, zor günlerin, çile şerbetli kadrolarının varlığını hepimiz biliyor ve çoğunu da tanıyoruz.

Bugün Türkiye’nin iktidarının temsil makamında olanlar, bu kadroların çok uzağında, çoğu da ters konum ve noktada olan kafası karışık insanlardan müteşekkildir.

Bugün ayrıca Türkiye’nin iktidar karşıtı muhalif parti ve temsilcilerinin, unsurlarının yönetim ve teknik alanda stratejik ve taktik aklı temsil noktasındaki kadrolarının yönetimlerde yeterli oranda yetkin ve de etkin olduğunu da kim iddia edebilir?

Türkiye, 1914’den yüz yıl sonra yine o gün olduğu gibi bugün de “ Batılı emperyalistlerin” estirdiği ve fırtınaya dönüşmek üzere olan “Türklüğü” Anadolu’dan söküp atma tehdidi ile karşı karşıyadır.

Ve yakında, o gün olduğu gibi bugünlerde de önümüze konan haritaları reddederek parçalayacak gerçek iradenin, liyakatin ve cesaretin temsilcisi Türk Milliyetçilerinin, Ülkücülerin inisiyatif almaları kaçınılmaz bir kader olarak önümüze gelecektir.

Ve bunun ilk işareti de dağılmışlığı sonlandıracak etkin ve yetkin bir karargâhın sahibi olmakla başlayacaktır.

Yazımızın sonunda Rahmetli Turan hocamızın yazı konusu ile doğrudan ilgili bir büyük Türk bilim adamını da rahmetle analım.

Bu ilim insanın adı Ord. Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün’dür.
Veteriner bir hekimdir.

1960’lı yıllarda Almanya’da kürsü sahibi olan ve dünyada ilk “kök hücre” çalışmalarını başlatan birkaç ilim adamından birisi olan, Atatürk döneminin yetiştirdiği bu âlim insan, Almanya’da “Thalidomide” faciasını ilk tespit ederek Türkiye’ye gelmiş, Sağlık Bakanlığını ciddi dokümanlarla ikna etmiş ve Türkiye’de satışını yasaklatmıştır.

Bu sayede dünyada “Thalidomide” faciasından kurtulan iki ülkeden birisi Türkiye olmuştur.
İkinci ülke ise ABD’dir.

Türkiye’de, Almanya ve İngiltere’deki gibi on binlerce kolları, bacakları ve başka uzuvları eksik yada çarpık “Thalidomide kurbanları” olmamasının tek sebebi bu rahmetli bilim insanı Ord. Prof. Dr. Süreyya Tahsin Aygün’dür.

İlginçtir 1981 yılında vefat eden hocamız, birçok aşıyı, serumu bulan ve üretimini sağlayan bu bilim insanı, son yıllarında yetkililerin ilgisizliği sebebi ile Şeker Fabrikalarının bir binasında bir yönetici dostunun sayesinde kök hücre çalışmalarına devam etmeye çalışıyordu. Tek başına yaptığı laboratuvarı, cenazesinin defni yapılırken hırsızlar (!) tarafından aynı gece soyulmuş, talan edilmiş ve deney çalışma notları, el yazılı küçük notlarına varana kadar alınmış ve arşivi yok olmuştur.

Yıllar sonra kök hücre bilimi ve çalışmaları dünya gündemine gelmiştir. Acaba temelinde rahmetli hocamızın bilim sever hırsızlar (!) tarafından çalınan bu notlarının katkısı ne kadar olmuştur dersiniz?

İnşallah bir gün talebeleri ve kadrini bilecek yolunun izleyicileri bu büyük Türk bilim adamının hatırasına ve çalışmalarına sahip çıkarak yeni nesiller ile buluşturur.

Hem Süreyya Tahsin Aygün’ü hem de Turan Güven hocamızı rahmetle analım. Mekânları cennet olsun.

Yolları ve ülküleri yolumuz olsun.

Kadrini bilen ve bilecek olanlar, “Türk yurtlarında” iktidar ve güç sahibi olsun.