Batı'da din, imandan daha çok kültürel olarak yaşamaktadır. Modern hayat içinde küçük bir teferruattır. Gelişigüzel konuşulmaz, her alana girmez. Doğu'da ise din hayatın içinde ve görünür bir şekilde yaşıyor. Şeklen ve fiziki olarak varlığını her yerde gösteren din, ruh olarak ne yazık ki yoktur. Adeta buharlaşmıştır. Bugün İslam dünyasında din ruhen değil, şeklen vardır. İnanç ve ahlak olarak çöküntü içindedir. Ayrca son yirmi yıldır din gücünü kaybetmiştir. Dinin hükümleri sorgulanmaya başlanmıştır. Tebliğci/devrimci söylemin yerini artık savunmacı dil almıştır. İslam'a ve peygambere yöneltilen ithamların altında teologlar ezilmektedir. Hatta kendi aralarında dahi bir fikir ve inanç birliği yoktur. Tebliğden daha çok savunmacı, koruyucu bir dile sarılmışlardır. Dinin özellikle gençlerin hayatında bir karşılığı yok! İslam dünyası 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde yeni bir sürece girmiştir. Kimisi İslamın, kimisi müslümanların krizi diyor buna. Kimi de dini bir buhrandan bahsediyor. Kim ne derse desin Müslümanlar büyük bir kriz yaşamaktadırlar. Bu krizden çıksalar dahi ne İslam eski İslam olacak, ne de Müslümanlar eski Müslüman! Yepyeni bir yapı meydana gelecektir.

21. Yüzyılın ilk çeyreğinde doğanlar eleştirel aklı keşfetmiştir. Bilgiyi bir ömür süren öğrenme ve araştırmayla elde etmiyorlar artık. Kafalarında tutmaya da gerek görmüyorlar. Google de binlerce kütüphaneye ulaşıyor, binlerce kitabı ceplerinde taşıyorlar. Bunlar bigisayar çocuğu. Kitap çocukları gibi okuduklarıyla yetinmiyorlar. Bilgisayarda bilgi üreterek elde ediyorlar. Zihinsel dünyaları, duygusal dünyaları bambaşka. Soru soran, şüphe eden bir kuşak! İdeolojilerin tuzağına düşmemiş, din ve ideolojiyi aynı gören ve herkese aynı mesafede bir nesil... Bunlar seküler, laik ve bireysel. Ne tasavvufi hikayelerle kendinden geçiyorlar, ne de fıkıhla hayatlarını sınırlıyorlar. Özgür iradeleri, sorularıyla dimdik duruyorlar. Bunların soruları ve duruşları karşısında teologlar tanrıyı ispatlamak, peygamberi savunmak zorunda kalıyor...