Geçen yıl yazdım. Önceki yıl yazdım. Daha önceki yıl yazdım. Onlarca TV programında anlattım.

Gene yazıyorum.

Adıyaman’ın ekosistemi bozuluyor. Kuraklık, su kıtlığı, hayvancılık, avcılık, tarım bitecek. Köyden kente göç hızlanacak. İntiharlar, hırsızlık, dolandırıcılık artacak. Kırsaldan kente baskı artacak. Tarım ve sanayii baskıları kaldıracak güçte değil.

Neden?

Adıyaman’ın kuzeyi dağlık ve ormanlık. Güneyi ova ve çoğunlukla tarım arazileri. Kuzeydoğudan güneye inen Fırat, Urfa’yla arasına sınır çizer. Üzerinde inşa edilen Atatürk barajı, tünelle Urfa’nın tarımsal sulamayla içme suyunu karşılar. Dağları, meşe, ardıç, kızılçam, sarıçam, karaçam ve sedirle kaplı. Meşe, asli tür. Beş çeşidi var. Kızılçamın en uç doğal yayılışı. Diğer türler plantasyon...

Herdem yeşil meşeler de mevcut. Sincik, Çelikhan ve Gerger’in bazı bölgeleri yüksek besin değerli mera bitkileriyle kaplı.

Bu kısa ve önemli hatırlatmadan sonra gelelim yazının konusuna.

Mermer... Adıyaman son yıllarda mermer ocaklarının merkezi haline geldi/getirildi. En Doğudan en batıya dağlık ve ormanlık sahalar mermer ocaklarıyla delik deşik. Doğal denge taru mar. Sular çekiliyor, yaban hayatı bozuluyor, tarım ve hayvancılık bitiyor.

Yetmezmiş gibi taş ocakları ve maden aramaları ile süreç hızlandırılıyor.

Katma değeri tartışmalı bu ürünlerin işletilmeleri belli standartlara bağlı ve baştan sona takibi zor ve masraflı. İhmali halinde yukarıda saydığımız tehlikeleri beraberinde getirir. Kuraklık, kıtlık, göç...

Adıyaman’ın su kaynakları bu dağlar. Yağış sularını toplayıp infiltre ediyor. Ormanlar kesilince su yüzeysel akışa geçtiği için toprağa infiltre olmaz. Doğrudan çaylara derelere...

Ormansızlaşan sahalar yağmuru çaylara derelere bırakır.

Bu, aynı zamanda erozyon demek.

On binlerce ağaçlandırmaya rağmen ormansızlaşıyoruz. Çünkü mevcutlar korunmuyor.

Adıyaman elli yıl öncesinden ağaçsız. Onlarca deresi ve çeşmesi vardı kırk elli yıl önce.

Bir rivayete göre ‘Hallof’ dağından kesilen meşeler Hz. İbrahim’e ateş olmuş.

Yüzbinlerce sterlik üretimden sıfır üretime gelindi.

Elbette doğalgazın payı var. Yani artık yakacak olarak kullanılmıyor. Hatta fırınlar bile artık doğalgazlı. Ancak yakacak sebebiyle kesilen ağaçlar sürgüne tahrik edildiği için azalacak yerde çoğalır. Çünkü kesilen her sürgün yerine onlarca sürgün yetişir.

Gerek mermer, gerek taş ocakları, sahaları çıplaklaştırır. Sahadan uzaklaştırılan örtü geri gelmez. Rezerv bitince terk edilir.

Sorun, bundan sonra başlar.

Kanun ve yönetmelikler son derece keskin ve olumlu. İş uygulamaya gelince...

“Efendim, uygulasınlar. Bütün dünya madenlerini çıkarmıyor mu?” deyip içinden sıyrılmayız. Dünyadaki uygulamaları da biliyoruz. Başka bir yazının konusu olsun isterseniz.

Yine de şu kadarını söyleyeyim; sahalar büyük oranda eski haline getirilir.

Efendim; başınızı ağrıttım oruç oruç. Hakkınızı helal edin.

Eğer yazmaz, sizlerle paylaşmasaydım 35 yıllık havzacı/çevreci olarak ülkeme, kentime ve geleceğimiz, gözbebeğimiz çocuklarımıza haksızlık etmiş olurdum.

Sorunlar ve çözümler biliniyor olmasına rağmen uygulanmıyorsa işimize gelmiyor demektir.