Ölüm gibi birşey, gurbet gibi, mihnet gibi keder yumağı. "Sek acı!"

Yalnızlık, fiziksel bir "durumlanma" tanımı değil bazen. Kalabalıklar içindeykende yalnızdır kişi. Hem de en alasından..

Hele yaş kemale erdi mi, daha katmerlenir ve acıtır yalnızlık. Yabancılaşır tüm yüzler, tanıdıklar birer ikişer irtihal eylemiştir zira dar-ı bekaya.. Anlamlandıramadığı çağın, yorumlayamadığı rutinlerinde kaybolur,

Öksüz bir çocuk gibi dolanır durur kişi. Mahsun, garip ve umarsız..

Mihnette ayrı bir dert!

Bir türkünün sözleri ayrıntıyı eleverir, "Boyun mu eğerdim ben bu devrana, evlad-u i'yal olmasa idi"..

İçinde birikmişlerini kendinle konuşup, gecenin en koyusunda "Derdinle dertleşmek" delileri bile kıskandıracak bir acayip ruh haletidir o..

Bugün bir ara yine şarkılara sığınırsın. Keskin bir çay buğusunda, arabeskin dibine vurur, geçmişin kuytularında gezinirsin.

Bu, aslında kendini, kendine anlatmak gibi birşey. Unuttuğun parçalarını yeniden hatırlamak, revizeye uğramış sana, eski seni tanıtmak!

Yeni tanıştığın birine anlatır gibi heyecan verir. Garip bir vaziyettir bu, tanımlamak zor.

Bugünlerde herkes çok meşgul ve kimse kimseye zaman ayıramıyor. Oysa zaman herkese eşit tükeniyor! Paylaşmasanda fark etmez. Su gibi akıp gitmekte zaman..

Duygularım bugün de patlamadı! Kaç zamandır yolunu gözlediğim "İlham perim" bugün de uğramadı!

Her şiir için bir "Peri" mi gerekir?

Şiir yazanlar bilir elbet..

Zaman..

Su gibi akıp giderken önümden, geçmişi dalyalara bölüp hatırlıyorum. 10 yıl önce, ondan önce ve bir daha On yıl önceye ait anıları koltuk değneği yaptım! Yaslanarak yürüyorum kaderime..

Mesela: Yirmi yıl önce, gecenin zirveye bel vermiş diliminde, Londra'da "Merhamet" i anlatıyordum birisine. Kapitalizmin beşiğinde, Sekülerist bir akla, kalbin kan pompalamaktan daha fazlası olduğunu salıklıyordum..

24 yıl önce, hapishanedeydim. Yusuf maketten gemi yaparken yapıştırıcı tutuşmuş, gemisi yanmıştı. Mahmut ben "Dam" a girmeden hemen önce kendini asmış ama ölememişti! Mehmet hoca ile avluda volta atmış, akşam ise bağlamamla "Ağrı dağı efsanesi" ni çalmıştık..

Dalyalar bir zaman makinesi gibi oradan oraya savuruyor beni..

Gençliğim, çocukluğum, hepsi bir film şeridi gibi geçip gidiyor gözümün önünden..

Bu bir makale değil!

"Giriş, gelişme var ama sonuç yok!" Sabahınız hayrolsun.

Vesselam..