ALTIN İKEN TUNÇ OLDUM                                                                                                                                      EZİYETLİ İZZETLİ DEMİR İZZET

Abone Ol

Demir İzzet, lakaplı IZZET DELİOĞLU Şehitlik Metroloji Binasının Batı tarafı, Devlet hastanesinin Kuzey kısmı, İpek yolunun Güney sınırında kalan arsalar İzzet Delioğlu’nun mülkiyetinde idi. Maddi durumu düşük veya kimsesiz yeni evlenmiş,  barınacak yeri olmayan, yoksul durumda olan birileri derdini Delioğlu’na anlatınca “ Delioğlu hadi sende git yuvanı kur, kendine bir ev yap.” diyerek arsayı bedava verir, tapusunu keserdi.

İZZET DELİOGLU askerdeyken bölükler arası Güreş Müsabakası yapılır. Komutan bölüğü temsilen İzzet Delioğlu’nu seçer. İzzetin karşısına rakip olarak o zamanlar Gazanfer BİLGE,  Kel Ali ÇO,  Koca YUSUF gibi namlı bugün Trakya’da üç buçuk metre yüksekliğinde vilayet binası önünde Tunç Heykeli olan ünlü güreşçi TRAKYALI HÜSEYİN rakip olarak karşısına çıkar.  Üç buçuk saat uzun bir güreşin ardından güreşi İZZET DELİOGLU kazanır. Bölük Komutanı o sevinçten öz kızını Allah’ın emriyle Delioğlu’na verir. Delioğlu bir taraftan askerliğini, bir taraftan evliliğini yapar. Askerliği sürerken bir çocuğu olur,  derken askerliği biter. Delioğlu komutanına, hanımına şöyle der “Efendim bizim oralarda hanımımla çocuğumla aile büyüklerin önüne birden bire böyle çıkarsam, çokça ayıp olur beni affetmez,  yadırgarlar.  “Uygun görürseniz ben önce gidip aile büyüklerimin bir gönlünü alayım sora gelip ailemle çocuğumu alıp döneyim” diye hem hanımından hem de komutanından halalık diler ve Urfa’ya gelir. Delioğlu ha bugün, ha yarın derken aradan zaman geçer. Bu zaman içinde hanımından bir, iki mektup gelir. Delioğlu henüz bir şey yapmadığından gelen mektupları cevapsız bırakırken konuyu aile büyüklerine açmak için bir türlü yürek gösteremez ve derken hanımından yana artık mektuplarda gelmez olur. Aradan zaman geçer deli oğlu yeniden evlenir bir erkek çocuğu olur. Çocuğun kalbi delik doğar. Delioğlu tüm varını yokunu çocuğunu yaşatmak için tedavisine harcar. Çocuğunu ancak on sekiz yaşına kadar yaşatabilir. Lakin elde avuçta bir şey kalmaz. Ailesini alır Antakya iline gider. İki yıla aşkın orda kalır, orda da işler düzelmeyince tekrar geri memleketi Urfa’ya döner.

          Kendi arazisinde bir gece kondu kurar ev yapar. Bu arada Urfa’ya bir güreş gösterisi yapmak isteyen bir meydan güreşçisi gelir. Memleketi temsilen Delioğlu’na rica ederler “Memleketin yüzünü sen ak edersin” diye güreşe onu çıkarırlar. Delioğlu soyunup güreş meydanına çıkar. Bir müddet bekler. Lakin rakip güreşçi güreş meydanına çıkmaz. Neden çıkmadığını sorarlar,  güreşçi şöyle der “ ben bu adamla bir kez güreştim beni yendi bir daha güreşirsem yalancı pehlivan durumuna düşerim onun için ben güreşten çekiliyorum” der. Delioğlu bakar ki bu askerde güreştiği Trakyalı Hüseyin hemen heyecanla öpüşüp kucaklaşırlar. O an Delioğlu’nun aklına komutanı, hanımı, çocuğu gelir. Hemen Trakyalı Hüseyin’e sorar “ Benim komutanım, hanımım, çocuğum ne oldu” der. Trakyalı Hüseyin senden sonra çocuğun öldü. Hanımın bir yandan senin yokluğuna, bir yandan çocuğun ölümü onu perişan etti. Dayanamayıp o kahırla öldü. Komutanımız zaten yaşını başını almış birisiydi  “ Sana ömür” diyerek bunları anlatırken Delioğlu elinde tutuğu kalın inşaat çubuğunu farkında olmadan tüm gücüyle sinir içersinde eğer, büker, evirir, çevirince çevresinde olan insanlar İzzet Delioğlu’nu uyarmak için “ İzzet dikkat et elindeki demir la demirdir,  demir ha demirdir. Demir İzzet” diyerek uyarmak isterler. O günden sonra,   bugüne kadar DEMİR İZZET  lakaplı olarak ün kazanır.                                    

          Bir akşam Demir İzzet’i efkâr basar, gecenin geç saatinde elini kulağına alır içten gelen yanık bir sesle ardı ardına birkaç hoyrat patlatır. Sesini Urfa Valisi duyar hemen  gecenin o saatinde Demir İzzeti köşküne çağırır, derdini sorar. O da derdini anlatınca Vali, Belediye Başkanlığına talimat verir. Demir İzzeti Zabıta Memuru olarak işe aldırır  işine devam eder,  o arada Üstat Bedi Zaman SAİDİ  NURSİ Hazretleri ölür.  Demir İzzet cenazede duygulanır bir hoyrat okur. Bunu duyan CHP  Belediye Başkanı “ Bu bizden değildir.” diyerek Demir İzzeti  işten atarlar.  İşsiz kalan Demir İzzet Mezada  Hayvan Pazarına gider lakin bu kez Halk Partililer onu Mezada koymazlar daha sonra iktidar değişir. Adalet Partisi (AP) Belediye Başkanı Sayın MUSTAFA KILIÇ,  Demir İzzeti yeniden Zabıta Memurluğuna alır. Böylece hem memurluğu hem de fahri beste ve ses sanatkârlığını yapar.  Emeklilik işlemlerini yapmak için Ankara’ya giden Demir İzzet yolda otobüs bir dinlenme tesisinde ihtiyaç molası vermek için  durur. İhtiyaç müddetince dinlenme tesisinde hep Demir İzzetin taş Plağı çalmaktadır.  Aynı Plak sürekli durmadan çalınca Demir İzzet garsonu çağırır “ Yavrum başka bir plak yok mu? Nedir hep bu plak çalınıyor.” der.  Garson ise “ Vallahi bizim patron her gün öğleden sonra gelir. Gecenin geç saatlerine kadar değiştirmeden hep bu plak çalar.  Yalnız bunu dinler sonra  kalkıp evine gider. Zaman zaman ağladığını da görürüz.” deyice Demir İzzet garsona “ Beni patronunun yanına götürür müsün?” der.  Patronunun yanına gider. Demir İzzet Patron’a bu plağı neden sürekli çaldığını sorunca  Patron “ Vallahi bu besteyi her kim yapmışsa hayatımı nerden öğrenmişse iyi öğrenmiş. Tamamen benim hayatımı çok iyi bir biçimde anlatmış onun için ben hep bu plağı durmadan dinliyorum.” der. Demir İzzet “ Besteyi yapan plağa okuyan benim ama ben seni bu güne kadar hiç görmüş duymuş değilim. Neyse beni bırak sen derdini söyle bakalım bari senle de dertdaş olalım” deyince Patron “ ben büyük bir iş adamıydım eşim, iki tane kız çocuğum, iyi bir işim ve mutlu bir aile düzenim vardı. Bir gün yolda ailemle giderken  yolda  pejmürde dilenci tipinde yerde yatan bir sınıf arkadaşıma rastladım. Ona acıdım onu alıp evime götürdüm. Evladım gibi ona baktım. Uzun zaman sonra bir gün eve geldim baktım ki hanımımla bir olmuş. Silahı çektim ikisini de birden vurdum. Sekiz buçuk yıl hüküm giydim, iki çocuğumu alıp yurda verdiler. Şimdi çocuklarımı “ YAVRUM” diye kucaklayamıyorum  onlar da  bana “ BABA” diye sarılamıyorlar. Ancak analarının mezarında çocuklarıma da  uzaktan  bakabiliyorum. Onlar bana “ BABA”  ben onlara “EVLADIM” deyip sarılamıyorum. Şimdi ne işim, ne eşim, ne arkadaşım, ne de iki çocuğum, ne servetim hiçbir şeyim kalmadı.” deyince patronla Demir İzzet karşılıklı ağlaşmaya başlarlar.  İşte o duygu yüklü eser böyle oluşur.

                       Altın iken tunç oldum,

                       Seçilmez pirinç oldum.

                       Felek muradın olsun

                       Herkese gülünç oldum.

                                                                                                                                                                                                             Arı idim bala geldim   

                       Kuş oldum dala geldim

                       Felek muradın olsun 

                       Tanınmaz hala geldim

                                                                                                                                                                 

                         Güne düştüm

                       Gölgeden güne düştüm

                        Felek muradın olsun

                        Dediğin güne düştüm

                   

 Söz- Müzik- İZZET DELİOĞLU  (Demir İzzet) - Makam Aşırtmalı Hoyrat                                                                                                                       

 Başta Dedim ya   EZİYETLİ İZZETLİ DEMİR İZZET… !