Mahkemeye düşen iki kardeş hâkimin kararıyla idama mahkûm edilir. Fakat annenin durumunu göz önüne alan hâkim, anneye bir evladını bağışlayacağını söyleyerek seçimi de ona bırakır.
Hâkim: 
“Şimdi seçim senin, hangi evladını ölümden kurtarmak istiyorsun?” der.
Gözü yaşlı anne hâkime:
“İkisi de benim evladım. Onları ben büyüttüm ve bu yaşa getirdim. Bu nasıl bir seçimdir ey hâkim? Bana kalbinizi ikiye bölün diyorsunuz.” diye cevap verir.
O arada delikanlılardan biri ağlamaktadır. Diğeri ise metanetini korumakta. Anne, son kez evlatlarına bakar ve hâkimden ağlayan oğlunu kendisine bağışlamasını ister. Hâkim: “Neden o?” diye sorar.
“O benim üvey oğlum, diğeri ise öz oğlum. Ağlamasının sebebi üvey annesi olduğum için. Öz oğlumu seçeceğimden emin olduğundan annesizliğine ağlıyor. Ben de onu seçerek ona, asla aralarında ayırım yapmadan ikisini aynı derecede sevdiğimi ispatlamak istiyorum. Onu doğurmamış olabilirim ama onu da ben büyüttüm. Her hâlini ezbere biliyorum. Eğer kendi oğlumu seçersem, o son anına kadar – eğer benim annem olsaydı beni seçerdi – diye bin kez ölür tekrar tekrar dirilir.” diye cevap verir. 
Hâkim, ne kadar duygulandığını içine dolan hıçkırığını boğazında tutarak belli etmemeye çalışır ve:
“Madem ölüm dahi seni gerçek annelik duygularından etmiyor, ben de bu güzel yüreğine öz oğlunu da bağışlıyorum. İki evladın da senindir.” der.


*
Bu hikâyeyi nerede duymuş, nasıl aklında kalmış, hiçbir fikrim yok. Ama yüzlerce kez ondan duyduğumu söyleyebilirim. Sadece anlatmakla kalsa neyse, hikâyeyi ağlayarak birebir yaşıyormuş gibi anlatırdı. Anne sevgisi üzerine onlarca hikâye anlatırdı. Babam daha dokuzundayken annesi bir sabah üç kardeşini de ona emanet ederek hakkın rahmetine kavuşunca o, orada hep o anda kalmış ve asla büyüyememişti. Her bayram sabahı ilk önce anacığının mezarına koşar, soğuk toprağı okşar, annesiyle bayramlaşırdı. 
Babam, 80’i ardında bırakmış yaşına rağmen anne kelimesine bile gözyaşlarını yanağına değil yüreğine dökerek ağlardı. 
Bir gün Doğan Cüceloğlu’nun bir programını izledim. Bilgi birikimiyle, entelektüelliğiyle ve eserleriyle toplumumuza rol model olan o güzel adam; annesinin ölümünü anlatırken duygularına hâkim olamayarak ağlıyordu.  
“Annen yoksa kimsen yok.” diyordu. 
O programdan sonra şu kanaate vardım: Küçük yaşta annelerini kaybeden erkek çocukların hiçbir zaman büyüyemediklerini…
Yazan: Gülüzar YILDIRIM