ANTEPLİ MÜNİF PAŞA

Abone Ol

Şehrimizde İz Bırakanlar:

ANTEPLİ MÜNİF PAŞA

“Gaziantep’in Güzel Adamları” ya da “Şehrimizin Yetiştirdiği Ünlüler /veya/ Marka İnsanlar” denildiğinde akla gelen isimler ne yazık kı iki elin parmaklarını bulmaz.

Adları “ayaklı kütüphane”ye çıkmış veya Gaziantep’in hafızası olmak iddiasıyla ortalıkta dolaşan ebaenced Gazianteplilere dahi sorarsanız; alacağınız cevap pek değişmez. En fazla Şehit Kamil, Karayılan ve Şahinbey der ve bakışlarını boşluğa çevirir, dudaklarını aralar, bir-iki kem küm eder, bir-iki yutkunur, devamını getiremezler.

Bu beylere “Antepli Münif Paşa”yı sormaya kalkarkasınz; ya “tanımaz olur muyum; rahmetli Antepliymiş…” ya “evimiz Münif Paşa ilkokulunun hemen arkasında, işe gidip gelirken sabah-akşam önünden geçerim” ya da “bilmez miyim, rahmetli büyük adammış” cinsinden klişe cevaplar alırsınız ancak.

Kulaktan dolma bilgilerle bir yerlere yamanmayı başaran, sıradan bir sinema salonu işletmecisini “sinema sanatının öncülerinden” sanarak Nakıp Ali adını kamuya açık sosyal mekanlara veren seçilmiş popülistlerin eçheliyetleri, isimleri “ayaklı kütüphane”ye çıkmışların cehaletine rahmet okutacak boyutlardadır.

Öyle ki şehrin ve hemşehrilerin ortak malı olan cadde ve sokakları, mülga süvari birliklerinin tavlalarındaki yük ve binek hayvanları gibi numaralayan ve kayıtlara geçen; yerleşim biriminin simgesi niteliğindeki sosyal tesis, meydan ve parklara hasbel kader kendi oylarıyla seçtikleri politikacıların adını veren

Gaziantep’in hafızasını arayanlara ya da aramak iddiasında olanlara yol gösterir umuduyla 2009’dan bu yana en az 9 kez köşemdee andığım Antepli Münif Paşa, Prof. ODr. Mithat Enç, Necdet Sevinç, birkez daha hatırlatmak istiyorum.

Antepli Münif Paşa adını Diyarbakır Eğitim Enstitüsü’nde okuduğum yıllarda duymuş; siyah/beyaz bir fotoğrafını da yine o günlerde, yani 1963 sonlarında görmüştüm.

Okul Müdürümüz merhum Prof. Dr. Zeki Peser:

“Aranızda Antepli olan arkadaş var mı?” diye sormuştu bir ders çıkışında. Sınıfımızda o yıllarda Gaziantep’in ilçesi olan Kilis’te doğkmuş büyümüş iki arkadaşımız vardı. Fakat her nedense ses çıkarmamışlardı. Ben de:

“Doğum yerim Antep değil ama, Antepli sayılırım” demiş; dolayısıyla da farkında olmadan ağır bir yükün altına girmiştim. Merhum hocam, biraz da sinirlenerek:

“Güzel!.. Antepli Münif Paşa’yı biliyorsundur herhalde” demiş, hayır dememi beklemeden “Bilmiyorsan da araştırır ve önümüzdeki derste anlatırsın bize. Ha!.. Bu arada kütüphneye girmişken Mithat Enç hakkında da birşeyler hazırlarsın artık” diyerek çıkmıştı sınıftan.

Hocamın isteklerini tabi ki yerine getirdim. Bir hafta dolmadan okulumuzun Münif Paşa ve Mithat Enç uzmanı oldum.

Aradan yıllar geçti...

Rüzgar bizi Diyarbakır’dan Şanlıurfa’ya, oradan İstanbul’a ve 2003’te de Gaziantep’e savurdu. Kırk yıl öncesine dair pek çok bilgiyi ve simayı unutmama rağmen ne Münif Paşa’nın resmi ne de Mithat Enç’in ismi silindi hafıza defterimden. Zaman zaman buluştuğum ve “Antep’in yerlisi”, özellikle de “Tabakhanalı” olmakla övünen arkadaşları üç soruluk bir testten geçirdim.

Antepli Münif Paşa’yı kimdir?

Mithat Enç’i biliyor musun?

Bişirici Mescidi nerededir?

Ne yazık ki üç soruya doğru cevap veren ebaenced Antepli bir arkadaşa rastlamadım on küsur senede. Münif Paşa, bir ilkokulun adıydı çoğuna göre. Mithat Enç’in adını duyan bir tek kişi ile karşılaştım, çok şükür. En doğru cevabı ise, Bişirici Mescidi sualime aldım.

Yakın geçmişte; Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan bir gece; Gaziantepli ve üstelik Tabakhanalı bir dostum aradı. Antepli Münif Paşa’yla ilgili birkaç soru yöneltti.

Cevaplamasına cevapladım ama, içime sinmedi.

Sözkonusu soruları yönelten değerli dostuma değil. Ama Münif Paşa gibi bir kıymetin kıymetini bilmeyen, tanımayan ve öğrenmek de istemeyenler için bu büyük insana dair aklımda kalan birkaç bilgiyi aktarmak istidem.

Efendim!...

Gerçek adı Mehmet Tahir olan Münif Paşa, Osmanlı’nın yenileşme ve batılılaşma hareketlerinin ivme kazandığı 19’uncu yüzyılın önemli devlet ve fikir adamlarından biridir.

1830’da Ayıntab’da doğan Münif Paşa; eğitimini memleketinde, Mısır ve Şam’da tamamladıktan sonra, 1854’te henüz 24 yaşında bir delikanlıyken, Berlin Elçiliği Katibi olmuştur. Burada hukuk, felsefe ve fizik okuyan Münif Paşa, dönüşte Bab-ı Ali Tercüme Odası’na girmiş; 1860’ta Ticaret Mahkemesi Ðkinci Reisliğine atanmıştır. Bu süreçte İngilizce öğrenen Paşa, Cirede-i Havadis katipliği yapmış; gazetelere yazılar yazmış ve hayatının akışını değiştirecek olan “Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye” isimli cemiyeti kurarak “Mecmua-i Fünun” adıyla aylık bir dergi çıkarmıştır.

1867’de Zaptiye Müseşarlığı, 1868’de Divan-ı Temyiz Reisliği 1869’da Maarif Meclisi Reisliği, 1872’de Tahran Elçiliği görevlerinde bulunan Münif Paşa, Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesinden hemen sonra 1877’de Maarif Nazırlığına getirilmiştir.

Bu görevde 2 ay gibi kısa bir süre kalan Münif Paşa, kısa bir süre Ticaret Nazırlığı yaptıktan sonra 1878’de ikinci kez Maarif Nazırı olmuştur.

1879’da adının sonuna “vezir”rütbesi almış, Meclis-i Sıhhiye-i Fevkalade Reisliğine getirilmiştir.

1882’de Mecmua-i Fünun’u yeniden çıkararak o güne kadar seslendiremediği ekonomik ve sosyal düşüncelerini burada yazmaya başlamıştır.

1884’te üçüncü kez Maarif Nazırlığı görevine getirilen Münif Paşa, kısa süren üç nazırlık döneminde Milli Eğtim sistemi adına, özellikle de Mesleki ve Teknik Okulların kurulması yolunda devrim niteliğinde kararlar almış ve uygulamıştır.

1895’te ikinci kez Tahran elçiliğine atanan Münif Paşa, İstanbul’a döndükten sonra siyasetten ve devlet hizmetinden tamamen çekilmiş; İstanbul Hukuk Fakültesi’nde bir müddet Siyasi Tarih, Ekonomi ve Hukuk Tarihi dersleri vermiştir. 1910 yılında vefat eden Münif Paşa, Erenköy Kabristanı’na defnedilmiştir.

Bilim, fikir ve san’at konulu makaleleri Mecmua-i Fünun’da yayınlanan Münif Paşa’nın; Dasitan-ı Al-i Osman, Telhis-i Hikmet-i Hukuk, Hikmet-i Hukuk ve İlm-i Servet isimli eserlerin de yazarıdır.

Şairliği güçlü olmamakla birlikte; Köse Raif Paşa adlı sakalsız bir zatın vezir olması üzerine yazdığı:

Üç tuğlu vezir olurmuş evvel,

Üç tüylüsü şimdi oldu peyda;

Üç tuğ ile üç tüyü kıyas et!.

Devlet ne imiş, ne oldu hala...

Dörtlüğü uzun yıllar dillerden düşmemiştir.

Şimdi...

Kısmet olursa, Mithat Enç ile devam edeceğiz Antep’in gerçek gurur kaynaklarını yazmaya...

Okuyan okur, alır nasibini!..

Ne diyebilirizki..