AŞK ANNELİKMİŞ MEĞER

Abone Ol

Özlemle beklenen oğul geldi ve çok şükür güzel hatıralara yenilerini ekleyerek gitti. İki günde, hele çisil çisil yağmur altındaki yürüyüşte edilen güzel muhabbette her bir sözcük, her derin bakış neler neler hatırlattı Şeyda anneye.

Kah dört yaşına döndü Efe'si; televizyonda duyduğu her güzellik yarışması ilanında heyecanla "Anneee! Koş çabuk, güzellik yarışması varmış, ne olur katıl hemen, vallahi kazanırsın!"diye seslendiği anlar gibi hayran baktı annesine.

Kah on yaş haline döndü; hastalanıp tedavilerle kilo almış annesine yine güzellik yarışmasına katılmayı önerdiğinde, dalgamı geçiyorsun ters bakışıyla hemen durumu anlayarak, annesini şöyle bir süzdüğü, "Rüşvet veririz canım." dediği muzip bakışıyla bakıp tebessüm ettirdi. Annelerine aşık tüm oğullar gibi, rüşvetle de olsa illa annesini güzellik kraliçesi yapmaya kararlı sevimli, akıllı, bilge oğuldu o.

Bazen oğulun sesindeki bir titreme başka anılara saldı, son on yılda, altının üstünden daha iyi olabileceği sözüne inançla, hayatının alt üst olmasından korkmadan, yorgunluğuna, hastalıklarına aldırmadan kendini bulma yolculuğuna çıkan, bu süreçte hayatı, kendisi ve dahi kaçınılmaz olarak adı bile değişmiş Adevviye Şeyda anneyi.

Gelibolu yıllarında, hiç suçu yokken iki buçuk yıl askeri mahkemede yargılanarak, sonunda bir yıl hapse mahkumiyeti yargıtayca da onanan, yakında cezasını çekmek üzere hapishaneye gidecekken ısrarla ilahi adalete güvenip bir gün bile hapse girmeyeceğine inandığı zamanlara gitti.

Sarı papatya güzel Elif’i, ilkokul sonrası kazandığı anadolu lisesine başlayacaktı o yıl. Babalarının ısrarlı kendini hazırlaması gerektiği telkinleriyle küçücük bir kırılma yaşadı bir an ya girerse hapse diye ve annesi yokken eteği sökülüp dikemez düşüncesiyle, sökük sökük okula gidip üzülmesin diye güzel kızı, üç kez dikti eteğini elleriyle.

Karar çocuklarına söylendi münasip bir dille, iki buçuk yıldır bir şeyler olduğunu sezen ancak anlayamayan tertemiz zihinleri algılamaya çalıştı neden annelerinin hapse girmesi gerektiğini. Gözlerini kocaman kocaman açıp baktılar annelerinin gözlerine. Başlarını önlerine eğdiler dolan gözlerini anneleri görmesin diye.

İşte o gün her zamanki gibi çocuklarına sütlü kahvelerini yapmış odalarına servis ediyordu anneleri. Odasına girdiğinde dokuz yaşındaki oğlunu ablasının oyuncak bebeğinin üzerine çullanmış hınçla yumruklar halde buldu. Dehşete kapılarak "Ne yapıyorsun oğlum, hiç bebek dövülür mü?" dediğinde,"O bebek değil, gardiyan!" cevabını aldı sevgiyle yoğurduğu, sevgiyle büyütmeye çabaladığı güzel evladından ve dağıldı adeta. Oğlunun yanına çöktü elindeki tepsiyle.

O sırada döktü içini anneciğine Efecik."Anneciğim, keşke hapishaneler yüksek duvarlar yerine sadece camla çevrili ve her tarafı çiçeklerle donatılmış olsa, güzel müzikler çalsa, güzel yemekler, pizza falan servis edilse mahkumlara..." diyerek anneciği için düşündüğü ceza evini anlatmaya devam etti. Artık ne deseydi, ne yapsaydı annesi, oğulcuğuna sımsıkı sarılıp ilahi adalete inancını, güvenini aşılamaktan başka…

Sonraki günler mucizeler birbirini kovaladı adeta. Bir hafta içinde cezamı çekmek üzere teslim olma tebligatım gelmişken muştu böcekler papatya Elif’imin başında uçuşup müjdeyi getirdiler. Telefona sarılıp anneannesine gözyaşlarıyla verdi ilk müjdeyi en çok yananın o olduğunu hissetmiş gibi papatya Elif’im. Sonra da anneciğini aradı heyecanla; "Anneciğim, hani sen bize penceremize gelen bir böceği anlatmıştın ya, işte biraz önce o böcek geldi, başımın üzerinde uçtu uçtu anneciğim, sonra askeri telefonumuz çaldı, bir amca, “Yavrum artık üzülme, Ankara'dan bilgi geldi, annen kurtuldu, hapse girmeyecek artık.” dedi. Hakimmiş amca anneciğim." diyerek gözyaşları içinde, çoçuk saflığı, güzelliği ve mutluluğu ile beklediğimiz güzel haberi verdi.

Elbette tesadüf olmayan bir gelişme ile hakimler dilekçeleri benim yazmadığımı, suçsuz olduğumu anlamış, yargılamanın yenilenmesi başvurusu yapma yolunu göstermişlerdi bir süre önce. Yargıtayın incelediği dosyada suçsuzluğumu ispat için gerekli bütün detayları bilmeden yerine getirmişim. Yargılamanın başından itibaren sık sık beni merdivenlerde yakalayarak kahve içmeye davet eden, merakını gidermek üzere kahve falıma bakan ve yargıtay cezamı onayladıktan sonra bile; hayret bir şey, sana hiçbir şey olmuyor, bir gün bile cezaevine girmiyorsun diyen alt komşumla ilgili ne düşüneceğimi, ne diyeceğimi bilemedim söyletene, bu vesileyle güç verene sonsuz şükürden başka...

Her anı ayrı olağan dışı zorluk, ağır imtihan dolu hayatımda en büyük tesellim, dayanma gücüm için gerekli enerji kaynağım, Allah'ımın lütfu ve emaneti olan yavrularım, anneliğim, çocuklarıma olan ve onlardan aldığım sınırsız sevgiydi şükürler olsun. Rahman ve Rahim olanın biz kadınlara lütfu olan annelik olmalıydı aşk!..

On yıldır evlat hasretiyle her fırsatta koştuğum İstanbul’la da hasbihal ettirdi bana aşk...

İstanbul'la Hasbihal

Biliyorum, kalbimin sende olduğunu biliyor ve inat ediyorsun fakat sen, acısıyla, mutluluğuyla yaşanmış, mazide kalmış ve de kalması gereken eski bir aşksın. Benim artık, üç beş pisicik ve çiçeklerden, kuşlardan ibaret de olsa yeni bir hayatım, bekleyenlerim var; bırak beni gideyim İstanbul!..

Sende kalmak istememe, uçakları kaçırmama sebep canımın bir parçası sende olsa da o artık büyüdü; kendi kanatlarıyla uçmak ister, annesinin nefesini her an ensesinde hissederse büyüdüğünü ispat edemez. Hergün görüp doya doya yaşadığımız mutlu anne- çocuk yıllarımız çok geride kaldı; ne çok özlem duysam da bağrıma taş basıp bir kaç adım geriye çekilmeyi, ona pencereden el sallayıp çocukluk hayali uçağında pilot olarak görme mutluluğuyla yetinmeyi bilmeliyim. Eline ayağına dolaşırsam kendi yolunda rahat yürüyemez.

Hayat böyle birşey işte Adevviye Şeyda! Her zaman her istediğini elde etmiş olsaydın bu kadar değerli olmazdı kavuşmalar inan. Olan herşeyde bir hayır, anlaman gereken bir hikmet var. Hala gidebilmen mümkün olamıyorsa çok sevdiğin, evlatlarınla birlikte olduğun yıllara ait hatıralarda saklı, unutamadığın karelerle çok özlediğin yeni camii ve güvercinlerini de görmen, tedavi sonrası yola çıkmadan cami huzurunda biraz daha dinlenmen gerekiyordu demek ki.

Yaşamak böyle plansız, beklentisiz daha güzel değil mi hem!. Ömrünce belli saatlerde belli yerde olmaktan, zorunluluklardan bıkmamış mıydın!. Artık altın kız çağında da olsan işte özgür kızsın. Anne babana, oğluna bilgi verdin, onlar da alıştı zaten senin akıl erdiremedikleri seyahatlerine, hallerine, pek endişelenmiyorlar da artık. Sen de memnunsan halinden sorun yok.

Karnımız tok, sırtımız pek ve evlatlarımız sağ, sağlıklı, mutlu ve işlerinin başında çok şükür; yeter ki geçici ayrılıklar ve sık görüşememek iş yoğunluğundan olsun. Nerelerde ne acılar, ne telaşlar, mahrumiyetler yaşanıyor şimdi, Rab'bimiz onların yardımcısı olsun.
Amin Ya Rab'bi!..

İlla Aşk / Adevviye Şeyda