2021 yılının ilk programını, 5 Ocak Salı akşamı, çevrimiçi olarak gerçekleştirdik. Almanya Türk İslam Müzesi’nin ev sahipliğinde yapılan programın konusu, ‘Avrupa Türkleri’ oldu. Programda, Müze Genel Müdürü Cemalettin Özdemir, BIG Partisi Genel Başkanı Haluk Yıldız, Hollanda Türk Turizmciler Derneği Başkanı Kamil Saygı, girişimci Sami Erkut ve bendeniz de naçizane görüşlerimizi ifade ettik.

Programın içeriği, kayıt altına alındı. Muhtemelen sosyal medya üzerinde paylaşılacaktır. Bunun için, programda nelerin gündeme geldiğine dair uzun uzun yazmaya gerek duymadan, programda ele alınan, Avrupa Türkleri ile ilgili bir kaç konuya dikkat çekmek istiyorum.

Katılımcılarla birlikte, programın başında beş dakikalık kısa bir belgesel izledik. ‘Göç ve 50’nci Yılın Şarkısı’ başlığını taşıyan belgesel, yazar Sadık Yemni tarafından seslendirilmiş. Belgesel, Amsterdam Türkevi Derneğince, Hollanda Türk göçünün 50’nci yıl dönümü için hazırlanmış. Yarım yüzyıllık göç tarihi ve tecrübesinin anlatıldığı belgesel, Türklerin nereden nereye geldiklerine dikkat çekmiş. Belgeselin, Avrupa Türkleriyle ilgili en can alıcı ve düşündürücü cümlesi ise şöyle: “…bin yıl İpek Yolunu kontrol etmiş kadim akıl, uygun ortamı bulunca canlandı…”.

Oturumda, Avrupa Türklerinin göç tarihinden bazı satır başları şu şekilde ifade edildi.

2021 yılı, Almanya Türkleri için, (ki Avrupa Türklerinin önemli bir kısmını oluşturuyorlar), göçün 60.cı yılı. Hatırlanacağı üzere, Avrupa’ya Türk göçü, 30 Ekim 1961 tarihinde, Türkiye ile Almanya arasında imzalanan İşgücü Göçü Anlaşması gereğince, aynı yıl 7.116 Türk işçisinin Almanya’ya gelmesiyle başlamıştır. 2021 yılında, Türk Dışişleri Bakanlığının verilerine göre, Almanya’da 4.6 milyon Türkiye vatandaşı yaşamaktadır.

Avrupa’ya Türk göçü, Almanya’dan sonra 1964 yılında Avusturya, Belçika ve Hollanda’yla ve 1965 yılında da Fransa ile imzalanan işgücü anlaşmalarıyla devam etmiştir.

1980 ve 1990’lı yıllarda ise, ekonomik sebeplerle başlayan Avrupa Türk göçü, yoğun bir şekilde aile birleşimi ve siyasi mülteci göçüne evrilmiştir. Türkiye’den Avrupa’ya göç, evlilik, eğitim, beyin göçü olarak küçük ölçeklide olsa devam etmektedir.

Programda, Avrupa Türklerinin kendilerini tanımlamak için geliştirdikleri, ‘Avrupa Türkleri’ kavramının ortaya çıkışına, ilk kullanılışına ve kavramın Ankara tarafından kabulündeki uzun süren direnişine dikkat çekildi. Sivil toplum ve gönüllü kuruluşlar, siyasal ve sosyal katılımın yanı sıra, bir çok alanda katılım ve sorumluluk, iş dünyası ve girişimcilik, hükmedilen yıllık ciro ve istihdam edilen insan sayısı da konuşulan konular arasındaydı. Avrupa’da oluşan Türk orta sınıfı ve sorumlulukları, Avrupa’da gelişen Türk Edebiyatı gibi konular da programda gündeme geldi.

Avrupa Türklerinin bugün karşı karşıya oldukları sorunlar arasında, ayırımcılık, ırkçılık, İslamafobi, Türkiyefobi, Erdoğanfobi, Türkiye – AB ülkeleri arasındaki diplomatik krizler ve Türk göçmenlerin konumu, Türkçe ve Anadil sorunu yer aldığı belirtildi. Üzerinde en çok durulan bir diğer sosyal sorun ise Avrupa Türkleri arasıda yaygın olan siyasal, sosyal ve dini kutuplaşmanın yol açtığı sorunlar oldu.

Programda, özellikle kutuplaşmayla nasıl mücadele edilecek sorusuna, “Avrupa’da yeni bir dil ve yeni bir gelecek perspektifi için ortak akıl geliştirilmesi” cevabı dikkat çekti. Buna göre, ‘yeni bir dil’, Türkistan - Anadolu insan tasavvuru, Endülüs - Balkan Müslümanları tecrübesi ve Avrupa kültür tarihi bilinci başta olmak üzere, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri ve 60 yıllık göç tarihi göz önüne alınarak geliştirilecektir. Yeni dil, aynı zamanda yeni bir kimlik oluşumu ve Avrupa’da Türk varlığının devamı anlamına da gelmektedir. Bunun için, Avrupa Türk entellektüellerinden Mahmud Aşkar’ın akıllarımıza düşürdüğü, “Avrupa Türk Şurası”nın önümüzdeki dönemde oluşması ve toplanması gerekmektedir. Elbette, “Avrupa Türk Şurası”, öncelikle bir zihniyet meselesidir. Bunun oluşması, bu işin felsefesinin yapılmasıyla olacaktır. Artık, Avrupa’da Türk varlığının devamını ve insanlığın geleceğini kendilerine dert edinenlerin, “Avrupa Türk Şurası” hakkında düşünmelerinin, yazmalarının ve konuşmalarının zamanı gelmiştir.

Veyis Güngör
6 Ocak 2021