Bir iki kez konu üzerine düşüncelerimi paylaşmak istedim.
Fakat sonra vaz geçtim.
Aklma gelen ve sizleri de gülümseteceğine inandığım bir “kaçaklık” hatıramızı yazarsam sadece konuyu değil tüm halimizi anlatır diye!..
Sene 1980 Aralık ayı.Firar yıllarımızın ilk ayları.
Lokman abi ile birlikte ( Abbasoğlu ) bir evdeyiz. Abidinpaşada.
Onun firarda ki adı “Beşir Ağa”, Benim ki Kadir Kılıç.
Beşir Ağanın konağı diyoruz kaldığımız eve.
Gündüzleri sesiz ve mümkün olduğu kadar hareketsiz, geceleri evde daha rahat ettiğimiz günler. Beşir Ağa, Ulucanlarda gıda tüccarı ben bir mühendislik bürosunda çalışan yeni mezun mühendis rolündeyiz.
Ziyaretçilerimiz akşam uğruyor.
Bir akşam bir haber aldık.

Lokman abi arabasını, rahmetli babası Necati amcanın apartmanının önünde ki karşı kaldırıma saklamış (!).
Nurettin Soyer sadece bizim değil mülk ve arabalarımızında peşinde. Ürgüt üyesi, Örgüt malı hesabına.Hiç birimizde tapuda tek bir gayrimenkul kaydımız yok ama Reno 12 arabalarımız var.Ben aranmamız Tv’den ilan edildiği iki gün önce arabamı bir dostuma devrederek çantamı sırtlayıp yola revan olmuştum.
Lokman abi devretmeye zaman bulamamış bari saklayayım demiş. Ne saklama ama !..

Gelen haber, Dürüst Oktay ekibi polisler ki -arkadaşlar hem Pol-Der’li hem üzerinize afiyet iyi bir ülkücü düşmanı komünist polislerden dirler- Lokman abinin yıkatıp aküsünü de yeni değiştirdiği Reno’sunu kapıp götürmüşler.
Acaip sinirlenip kükremeye başladı. O ince (bas-bariton) sesi ve arapçayı bilmesinin avantajı ile “sin-kaf” lı ...elif ba’yı dizmeye başladı. Klasik ev kıyafeti siyah şalvar, başında sarılmış poşusu ve iri cüssesi ile kükrerken bayağı ürkütücü idi.
Her “sin-kaf”ın sonunda “ulan şerefsizler aküyü de yeni almıştım o da gitti diyordu.
Aklından “akü” hiç gitmiyordu.
Ertesi günü oldu homurdanmaya devam ediyordu. Akşamı ziyarete Yılmaz abi ( Rahmetli Yılmaz Saka ) geldi. O da firardı.
Fakat kimliği sağlamdı. Aramalardan rahat geçiyordu.
Eve gelir gelmez Lokman abi olayı anlattı hemen. Tabi yeni aldığı akü meselesinide.
Yılmaz abi rahmetli gülümsedi tam bir şey anlatacak kapı çaldı. Hayırdır dedik kapıyı açtım.Yusuf Abi ve Tuman abiler ziyarete gelmiş. (Yusuf Okumuş ve rahmetli Tuman Ciranoğlu).
“Onlarda hayırdır Lokman, bu hiddetin nedir dediler suhbet koyulaştı.
Araba unutuldu. Konumuz Lokman abinin yeni aldığı ve komünist polislere kaptırdığı aküsü.
İdamdan yargılanmak üzere aranan 4 kaçak ve gündem yeni alınan akü.
Nasıl ama?

Yılmaz abi rahmetli, Lokman abiye dönerek her zamanki ki nezaket ve saygılı haliyle anlatmaya başladı. “ Bak Lokman bey sana bizim Bayburtlu değirmenci Davut ustanın hikayesini anlatayımda sen gerisini anla ...” dedi ve anlatmaya başladı.
“ Bayburtun bir köyünde Davut usta köyün tek değirmeninin sahibidir. Bir gün acaip bir yağmur ve fırtına sonrası değirmen sele kapılır ve yıkılarak vadiden aşağı akar gider. Fırtına sonrası Davut usta yıkılan değirmenin karşısında bir kayanın üstüne oturmuş ah vah ederken muhtar gelir yanına. “ Geçmiş olsun Davut usta. Allah can sağlığı versin. Beterinden korusun der.
Davut usta döner Muhtara bakar ve -“ ah muhtar bilir misin “şık şırı” da şu ellerimle yeni yapmıştım” der.

Muhtar emmi “ ya Davut usta sen iyimisen ?Değirmenin sele gitmiş sen iki tahta parçası şık şırına üzülüp dertleniyorsun.” demiş.

Hep beraber kahkayı bastık.
Tuman hoca rahmetli “ üzülme Lokman ben sana yarın bir şık şır pardon yeni akü alırım. diyince iyice koptuk.

Evet konumuz yeni Baro yasası üzerine idi değil mi?
Davut ustanın Değirmeni ve şık şırı !..
Lokman abinin Arabası ve yeni aküsü !..
Hepimizin Türkiyesi ve Barolar !..

Bilmem anlata bildim mi ?!..

Şık şır: değirmen taşları arasına buğdayın akış hızını ayarlayan iki basit tahta parçasından elde yapılan aparat.