İnsan trajik bir varlık. Batı bunu bizden yüzlerce yıl önce keşfetti. Çünkü inandıkları dinleri, peşinden gittikleri peygamberleri trajikti. İki bin yıldır çarmıhta acı çekiyordu. Onlar bu trajediden çok büyük fikir ve sanat eserleri yarattılar. Hamlet, Othello, Jean Valjan, Quasimodo birer trajik kahramanlardı. Hamlet ruhsal, Othello fiziksel gücüyle trajikti. Jean Valjan sefaleti, Quasimodo fiziki çirkinliğiyle trajikti. Aynı trajediyi Sezar'ın kahramanlığında ve Brutüs'ün idealizminde görürüz. Sezar'in diktatörlüğü istemesi ne kadar trajik ise Brutüs'ün karşı olması o denli trajikti.

Batı'nın büyük ustaları trajik kahramanlar yaratıp gittiler. Kimleri de Nietzsche gibi hem eserleri hem de kişilikleriyle trajikti. Hepsi insanın varlık sorunu ve trajedisini anlatıp durdular. Tanrının ve insanın bu dünyadaki yerini ve durumunu trajik şekilde sorguladılar ancak hiçbir zaman cevap bulamadılar. Tanrı ve insan hep meçhul kaldı. Alexis Carrel’in “İnsan bu Meçhul” kitabına Nobel ödülü verdiler ama o da trajik insanı tanımlayamadı.

Doğu ise insan denen meçhulü hiç bir zaman merak etmedi. Ne varoluş sancısı çekti ne insanı bekleyen trajik yazgıyı düşündü. İşi toptan kadere yükleyerek Allah’a havale etti. Doğu bu bağlamda kolaycılığa kaçmıştır. Zira ne insan problemi yaşadı ne tanrı! Kendilerini kaderin eline teslim edip her şeyi tanrıya havale ettiler. Rahattılar, bu yüzden trajik kahramanlar değil aşkın kahramanlar yarattılar. Tek başına yaşasa da Hay bin Yakzan varlık sorunu çekmemiştir. Hay b. Yakzan örneğinde olduğu gibi nazari ve fiili şartları yerine getirmiş insan; varoluşun sırrına/hikmete tecrübe ve sezgiyle ulaşabilir, fikri işlenmiştir. Buna rağmen Doğu’da hiçbir zaman özgürce soru sorulmasına ve cevap verilmesine izin verilmemiştir. Örneğin Hayyam, nesirle sormaya korktuğu sorularını şiirle dile getirmiş "sen şüphe mi ediyorsun?" diye yargılanmış, akıllılık edip meydan okumak yerine kendini temize çıkarmak için namaza başlayıp hacca gitmiştir. Çünkü Doğu ne soru sorulmasını seviyor ne şüphe edilmesini! Bu yüzden doğu trajik insandan kaçmış, efsane ve menkıbeye sığınmıştır. Doğunun hiçbir zaman varoluş sorunu olmamıştır. Mevlana, Arabi gibi büyük adamları dahi hikâye ve kıssalar, sembol, imge ve metaforlarla varlığı anlatmış, yokluğa ve insanın trajik boyutuna girmemişlerdir.

Batı Hamlet'te kendini tanımaya çalışırken çıldırmış, Doğu Mevlana'nın hikemi ve müstehcen kıssalarında teskin olmuştur. Bugün artık Doğu da Batı'nın çözemediği trajik insanla yüz yüze gelmiştir. Çünkü artık Doğu’nun insanı yok! Bugünün küreselleşen dünyada tek bir insan var. O da Batı'nın inşa ettiği insan! Modern dünya ve dijital mecra Doğu ile Batıyı birbirine benzetti. Artık dünyada tek bir insan var. Ve bu insan artık Doğulu değildir. Çünkü kılığı, kıyafeti, düşünce ve davranış biçimi batılıdır. Batı ile aynı sanal dünyada yaşamaktadır. Taklitçi Doğulu insan gerçekte Batı'nın kendine benzettiği trajik insandır. Bugün dünyanın Uzak-Doğu’su deist, Doğu’su şüpheci, Batı’sı ise inkârcıdır. Müslüman olduğunu söylese de artık Doğu da tanrıyı, kâinatı sorgulamaktadır. Bu yüzden deizmden, ateizmden bahsediliyor. Bu yüzden hiç olmadığı kadar intiharlar, hiç olmadığı kadar cinayetler ve hiç olmadığı kadar boşanmalar yaşanıyor. Bütün bunların çoğalması bir boyutuyla sosyo-psikolojik, diğer boyutuyla trajik insanın çıkmazıdır. Vaizlerin meydanları ve televizyon ekranlarını doldurduğu bir dönemde dinin ve varoluşun sorgulanmasını başka nasıl açıklayabiliriz?