Hak dostum hak diye girelim söze!..
Efendim! raviyan-ı ahbar.. nakılan-ı asar.. ve muhaddisan-ı rüzigar şöyle rivayet ederler ki Şehr-i İbrahim'in Beykapusu mahallesinde kadim zamanlardan beru, avamından havasına cümle ahalinin "ağa" deyü tesmiye ettikleri; ehl-i dil ve ehl-i hal ve kerametleri gendülerinden menkul nice ehl-i keşf zatlar yaşarlarmış.

Mevzuubahs zevat-ı kiram her ne kadar 'ağa' namıyla tesmiye edilmiş ve dahi namlarına layık muamele görmüş olsalar da hakikatte gendü hallarında fukara-i sabirinden gendü hallarında insanlarmış.
İbrahim Halilullah'ın şehrinin etrafındaki bahçalarda istihsal edülen domat, badılcan, hiyar ve kabak emsal sebze ile na'ne, meydanuz, tere ve sair zerzevatları yaz-bahar aylarında
merkep ve beygirlerine yükleyip bedeli mukabili şehire taşıyarak maişetlerini temin ederlermiş.
Gendüleri yüklü hayvanlarının dört canibinde pİyade hal seyrettükleri içün de çarşı ve pazarda "dabançı" olarak yad edilirlermiş.

Onların dahi çaRşı-bazardaki gibi esnaf ve zenaatkar misali hanları ve çayhaneleri; silsile-i meratip üzre konuşup halleşdikleri hususi odaları varmış.
Rivayet o dur ki bu fukara taifenin kazanları et ile ancak iyd-i kurbandan iyd-i kurbana ülsiyet eder, sair zamanlarda üç öğünde karınlarını ekmek, "isıot" dedikleri kuru yahut taze biber, pırpırım, behtenüz ve kuru soğan cinsi zerzavat ve pendir, bekmez ve mercümekten ibaret imiş.

Lakin ağa namıyla maruf bu zevat açlığını gizlemek için çok zaman karınlarına daş bağlar.. mide ve bağırsaklarının gurultusunu "şu öğünde çok fazla yedim" diyerek açlıklarını örtbas ederlermiş.
Çayhaneye muhakkak ve muhakkak ıslak ellerini nevzuhur veledlerin mendil dedikleri peşkir ile girer ve ancak gendülerinin duyacakları bir sesle söylene söylene geçip bir kerevete otururlarmış.
Kimseler sormasa da, sadalarını perde perde yükseltip tatlı ve zazarsız küfürler yağdırır dururlarmış. Cemaatten birisinin sormasını ve hatta kulak misafiri olduğunu hissettikleri vakit girizgahı malumları ile anlatmaya başlarlarmış.

*-- Efendim.. Ne siz sorun, ne ben söylim.. Sonunda o olacak, boşayacağım uşağların anasını" der, tütün kisesini çıkarıp birilerinin "hayırdır ağa, ne yaptı bacım" demesini beklerlermiş. Kimseler bir şey dese de demese de, cığaralarını yuvarlarken;
"--Belki yüz, belkım bin def'e söyledım, hergün et yemeği yapma, pilava bu kadar yağ koyma diye.. ama dinleyen kim? Ağa kızı ya...." der ve susarlarmış.
Gendisi gibi taife-i gurebadan olan çayhane ehli kafalarını peşpeşe sallayarak bir kısmı iles ile arkadaşlarının etli-yağlı yeyek yediğini tasdik eder, bir kısmı geğiri;-böğürerek "biz dahi bu gün etli-yağlı taamlar yedik" demeye getirirlermiş.