BORALTAN KÖPRÜSÜ YALANLARI
Yavuz Selim Demirağ Yeniçağ Gazetesi'nde 11 Temmuz'da çıkan köşe yazısında "Boraltan Köprüsü olayı söylentidir, rivayettir" iddiasında bulundu. "TBMM'de belgesi var mıdır?" diye sordu. Ben de kendisini telefonla arayarak "Açıklama göndereceğim, virgülüne dokunmadan yayınlayacak mısın?" diye sordum. "Söz!.. Yayınlayacağım" dedi. Dün aradım "Açıklama ne oldu?" dedim "Yarın, yayınlayacağım" dedi... Meğer yalan söylüyormuş... Bugün çıkan yazısında "Açıklamamı yayınlamadığı gibi bir de çirkin iftira atıyor, Kadir Mısıroğlu'nu delil gösterdiğimİ söylüyor. Kendisini boşa düşüren TBMM belgelerini ise hiç anmıyor. "Yalanın bu kadarına pes!.." diyerek açıklama metnini burada yayınlıyorum.
----------------------------------
BORALTAN KÖPRÜSÜ SALLAMALARI
Yavuz kardeşim, “Boraltan Köprüsü rivayetleri” başlıklı yazınıza “Tarih bilimi belgeye dayanır. Tarihte gerçekleştiği iddia edilen, belgesi olmayan konulara ancak rivayet, söylenti denir” cümlesi ile girmişsiniz. Peki belgesi olan olaylara “söylenti, rivayet” yakıştırması yapmanın adı nedir?.. 
Al sana belge: 1951 yılında Tekirdağ milletvekili Şevket Mocan meclise 5 soruluk bir önerge verir. Konu ile ilgili olarak 18.7.1951 tarihinde “TBMM’de Gizli celse” yapılır ve DP’nin Adalet Bakanı Rüknettin Nasuhioğlu soruları cevaplar. Bu oturumun tutanaklarına ulaşan ilk kişi Kadir Mısıroğlu’dur ve “Moskof Mezalimi” kitabında tutanakların bir kısmını yayınlar ama şöyle bir çarpıtma yapar: TBMM belgelerinde teslimat sayısı 195 kişi olarak belirtilirken Mısıroğlu sayıyı 417’ye çıkartır.
Sizin yaptığınız yanlış daha büyüktür, böyle bir olay hiç olmadı diyorsunuz. Söz konusu “Gizli celse” belgelerine internet ortamında birçok kaynakta hatta Wikipedia’dan bile ulaşma imkanı varken bu ciddiyetsizlik niye?.. 
Şimdi gelelim konunun şahitlerine.  Nihat Çetinkaya,, Ahmet Ali Arslan. Boraltan teslimatında ismi geçen Asteğmen Reşat 1974 yılında akıl sağlığını kaybetmiş olarak Bakırköy Hastanesinde yatmaktadır. Nihat Çetinkaya ve Ahmet Ali Arslan Asteğmen Reşat’ı ziyarete giderler. Servis doktoru da Rahmetli Ayhan Songar şöyle der: “Normalde çok sakin bir ihtiyar ama teslimat travması aklına gelince kontrolü kaybediyor ve saldırganlaşıyor”. Bu ziyaretle ilgili resmi tutanak isterseniz size veremem ama siz de çıkıp “Resmi tutanak yoksa Asteğmen Reşat Bakırköy’de yatmadı, Çetinkaya ve Arslan ziyarete gitmedi bu olay düzmecedir” diyemezsiniz.
Yazınızda ayrıca  “Alper Aksoy Azerbaycan'da 95 yaşında bir kişinin bu olayı anlattığını söyler” ifadeniz yer alıyor. Ben size “Azerbaycan tarafında konuyu bilen kimseye rastlamadım” dediğimi hatırlıyorum. 95 yaşındaki kişi (Emekli öğretmen) Yozgat’tadır ve Boraltan mültecilerinin Yozgat’ta kaldığı yıllarda Lise 1. Sınıf öğrencisidir. Bu konuyu bile çarpıtıyorsunuz, yaptığınız ayıptır. 
Gelelim Başbakan iken Tayyip Erdoğan parti grubu toplantısında “1945'te 146 Azerbaycanlı aydın Stalin zulmünden kaçıyor” şeklinde sallama bir rakam kullanılır. Bir kere sığınmacılar beşerli, onarlı gruplar halinde Türkiye’ye gelirler. 146 kişinin toplu olarak gelmesi söz konusu değildir. Erdoğan’ın konuşma metninden alıntı yaptığınız bütün ifadeler hayal ürünüdür, sallamadır. 
Söz sallamadan açılmışken başka bir sallama örneği vereyim: Rahmetli Reha Oğuz Türkkan, Fatih Altaylı’nın “Teke Tek” programına çıkar (Halen Youtub’da yüklüdür) “İhsan Sabri Çağlayangil’in hatıratı çıkmadan önce kurşuna dizilenlerin sayısını daha az biliyorduk, gerçek sayının 608 olduğunu Çağlayangil’den öğrendik” der. Çağlayangil’in anılar kitabında değil 608 rakamı Boraltan kelimesi bile yoktur. Bu da “Pes yani” dedirten ilginç bir sallamadır ama sizin “Boraltan konusu rivayettir, söylentidir sallamanız kadar vahim değildir.
Herkes sallayabilir ama Alper Aksoy’un yaş tahtaya ayak basmayacağını bilmen gerekir Yavuz kardeşim. Bu konuyu ben 1970 yılından beri araştırıyorum. Boraltan Köprüsü romanını delilsiz, bilgisiz, ucuz sallamalara meze olsun diye yazmadım. Bilgi sahibi olmadan, araştırmadan bu konuda ve romanımın adını vererek kalem oynatmanız çok yanlıştır. Fetö konusunda ciddi araştırmalar yapan Yavuz Selim Demirağ’a bu ciddiyetsizlik yakışmamıştır.
Bir gazeteci olarak “Boraltan belgeleri açıklansın” diyebilirsiniz ama “belgesi yoksa olay da yoktur” diyemezsiniz, üstelik var olan belgeleri görmeden. Eğer sizin istediğiniz standartta belge arayacaksak Bedir, Uhud, Sakarya Savaşı da düzmecedir o zaman.
Bilmem farkında mısınız?.. “Boraltan Köprüsü rivayetleri” başlıklı yazınız sadece 2021 yılının değil Türk basın tarihinin “En büyük köşe yazısı gafları” arasında yerini almıştır. Önce okuyucularınıza sonra bana özür borcunuz vardır.
Saygılarımla.
Alper Aksoy