“Zavallı gönlüm ne kadar harap..” Diye uzayıp giden şarkıyı dinlerken gözümün önüne ne “Leyla- Mecnun” Ne Kerem ile Aslı” ve ne de günümüzde ki “Hop terelelli” aşklar gelmedi…

********

Artık neredeyse her televizyon kanalında bir ya da birkaç yerli yapım tarih dizileri oynuyor. Ben de denk geldikçe seyrediyorum.

Selçuklu ve Osmanlı’yı anlatan dizilerde en çok konu edilen savaşlar “Taht savaşları” nedense!

Tıpkı bugün olduğu gibi, “Dün, ondan önceki gün, birkaç asır hatta on asır öncesi de aynı”

Bu ne bitmez bir sevda imiş, ne tükenmez bir arzu ve ne dinmez ihtiras!...

Konu aynı, arzu edilen aynı. Sadece zaman ve mekan farklı…

Fazlaca uzatıp sıkmayayım sizi. Zira bugünlerde uzun yazı okuyan bulmak lükse giriyor. Bir “Dava” sözü aldı yürüdü! Herkesin ağzında sakız..

Sağı, solu, arkası önü, herkes dava peşinde ve hepsinin dava dediği şey kendince “Mukaddes, tartışılmaz ve kalın kırmızı!”

Hakikatte öyle midir peki?

Sahi; Sizin davanız nedir beyler?

Samimiyetle ve tüm dürüstlüğünüzle cevap verebilir misiniz?

Hamasi söylemlerinize karnım tok, geçin onları!

Haydi daha açık konuşayım: “Bugün sırtını iktidarın gücüne dayayarak siyaset yapan ve iktidarın tüm nimetlerinden ve nüfuzundan faydalanan zat-ı muhteremlerin kaç tanesi gerçekten bir “Dava”ya inandığı için siyaset güdüyor?

Yarın olası bir seçim kaybında iktidar kaybedilirse, bugün mangalda kül bırakmayıp “En büyük dava adamı benim” diye şaşalananların kaç tanesi kalır geri de?

Parti kapısının tokmağını tuttuktan sonra hayatı değişenler, nimet içerisinde yüzenler, elde ettiği mevkilerin ve oturduğu koltuğun sefasını sürenlerin kaç tanesi batan gemiyi terk etmez deyiverin hele?

Ne koltukmuş ama! Ne ihtirasmış ama! Ne mevki, makam hırsıymış ama!

Yalnızca bu olsa iyi. Tüm bunlara sahip olduktan sonra geldiği yeri unutup kibir bataklığında boğulanlara ne demeli?

Beyler; Bırakın tırıvırıyı! Bırakın hamasi nutukları! Kimse yemiyor bunları…

Herkes biliyor ve ben de biliyorum ki ve en önemlisi Allah biliyor ki yalan söylüyorsunuz!

Siyasetle hemhal olduktan sonra sırıtan hayatlarınız sizi ele veriyor. Bindiğiniz milyonluk arabalar, ikame ettiğiniz milyonluk villalar, giydiğiniz takım elbiseler, çıktığınız lüks tatiller ve israflı sefih yaşamlarınız sizi ele veriyor!

Mevcut görüntünüzle iddia ettikleriniz arasında ki amansız benzemezlik tam anlamıyla muazzam bir çelişki. Emin olun bu tam anlamıyla bir “Komedya” Hem de en trajik olanından…

“Vatan millet Sakarya” sizin için sadece bir söylem. Tutkulu saf kitleleri gazlamak için bir işaret fişeği! Çarkınız dönsün, dümeniniz yürüsün için kullandığınız bir jargon yalnızca!

Oysa; Bu coğrafya davası uğruna can veren, kan veren yiğitler gördü..

Pazarlıksız ve koşulsuz, “Kim var dendiğinde ben varım” diyen yiğitler…

Siyasi hiçbir hesap peşinde olmadan her şeyini kaybetmekten asla korkmayan, ömrünü mahkeme salonlarında ve hapishanelerde geçirip bedel ödeyendava adamları gördü bu coğrafya!..

Üç günlük fani dünya da fırıldak çevirmeden dik durabilen, en küçük iltiması bile en büyük namussuzluk addeden, “Dava adına topladığı bağışın içerisinden, günü aç geçirmek pahasına bir ekmek almayı dahi İHANET” sayan yiğitler gelip geçti bu diyarlardan!

Can alıcı soru şu idi: Dava diye iddia ettiğiniz mefhum hakikaten “Vatan, millet ve iman” davası mı, yoksa iflah olmaz ihtiraslarınızın, elde etmek için kıyasıya yarıştığınız mevki ve makamların koltuk sevdası mı? Servetinize servet katmak, daha fazlasını kazanmak, yetmez “Alayını kazanmak” davası mı?

Şimdi siz; Bunca nimetlerle şişirdiğiniz göbeğinizle sığmaya çalıştığınız alttan ısıtmalı koltuğunuzdan “Dava, mava” diye mırıldanıyorsunuz ya! Emin olun kulağa çok komik geliyor ama hiç de hoş gelmiyor bilesiniz!

Ayrıca sesiniz bize ulaşamıyor muhteremler. Belli ki, yemeği çok kaçırmışsınız..

Gerçek şu ki; Aşırı yemek şişkinlik yapar. Şişkinlik yapınca diyaframa baskı yapar ve siz ne kadar bağırsanız da desibeli minicik olur…

Duyulmak, anlaşılmak ve sağlıklı kalmak için

“AZ YİYİN BEYLER AZ YİYİN!..”