Âyette:”İnsanın ancak çalışması vardır.”[1]mûcibince;insanın önemi,ürettiği çalışması ile orantılıdır.

Toplumun varlığı ve varlığının devamı üreticiliğindedir..Devamlı tüketen toplum,bu boşluğunu ancak çalışma ve üretim ile kapatacaktır.

Bir zamanlar müslüman olanlar yine müslüman olanları ve hatta içlerinde iyi niyetli olmayanları,onların şahsında İslâmiyeti tenkit etmek üzere müslümanların çalışmadıklarını,fakir kaldıklarını ve ilerlemeyip bununda gündemde kalmasını sağlarlardı.

Ancak kendileri ilerledi de tutan mı oldu?Füze yaptılar da kapağını çalan mı oldu?kısaca sürekli yapmadıklarını ve de yapamadıklarının faturasını birilerine çıkartmak üzere,ithamda bulunurlardı!

Birde ilerlemek için yolların açılması,vasıtaların olması gerekti. Bir asırdır elleri,kolları bağlanan şu milletin bulunduğu durumunda göz ardı edilmemesi gerekirdi.

Olumsuzluk her zaman için olumsuzluktur,tasvib edilemez.

Nitekim 1980 yılından itibaren önü açılan,vasıtaları temin edip yakalayan şu millet,diğer milletlerin yollarına girmeye namzed oldu.

Her ne sebeble olursa olsun,çalışma düşüncesi hiç bulunmasa idi,buralardan kalktılar diyar diyar Almanyalara çalışmaya gidilmezdi!

Ve gelişme yoluna girildi.

Ancak şimdi şikayetin çehresi daha da değişti. Oda;Müslümanlar şirketler suretinde çok zengin oluyorlar. Devleti ele geçirmezler mi?

Bundan rahatsız olunmakla kalınmıyor,çeşitli vesilelerle engelleme yoluna gidiliyordu. Tam bir tezad!

İster istemez insan düşünüyor! Bu gün zengin olmaya çalışan bu insanların zengin olmamasına yani fakir kalmasına çalışanlar olmaya ki;dünde fakir kalmalarına,fakir olmalarına çalışanlar olmasın???

Teşvik edilmesi gerekirken engellemeye,en azından şikayet edilmesi neden?

Dünde köprüye karşı çıkılmış,fabrikalar,araçlar yakılmıştı. Acaba aynı zihniyetin teraneleri mi?

Dünyada emsali görülmeyen ve de görülmeyecek olan bir uygulama.

Toplumda,üzerinde durulması gereken bir durum varsa,oda toplumu yıllardır geri bırakıp çökerten enflasyon canavarıdır. Bunu ortadan kaldıracak da zenginliktir. Ve o zenginliğin de üretimde kullanılmasıyla olur.

Enflasyonun ana kaynaklarından biri ve birincisi,faizdir. Yani paranın üretimde değil,atıl olarak çalıştırılmayıp tüketilmesindedir.

Yatırıma yatırılmayıp,faize yatırılan para ölü paradır. Ve bunun gideri topluma yansıtılacağın dolayı,toplumun kanı emilecektir. Nitekim kaçak elektriklerin açığının faturalara yansıtılması gibi…

Paraların toplumda tedavülde olmayıp,toplum hayatından emilerek faize yatırılan yatık para,toplumun umum kesiminde yatmasına sebeb olmakla çalışma hayatında bir hareket olacaktır.

Oysa toplumdan çekilerek alınan ve de olamayan parayla ne alınıp,ne satılacaktır?

İstikrarsızlığı arttırarak[2] ,cahiliye döneminde uygulanan[3],açtığı bir çok zararlarından[4]dolayı İslamiyet tarafından kesin olarak yasaklanan faiz[5]

Yasaklanmasının sebebleri içerisinde;

1)Sömürüye dönüşen bir zulüm oluşudur. Temel bir çalışma ortamını kaldırmaktadır. İhtiyaç içinde olanları desteklemeye vesile olması gerekirken,tersi olması.

2)Faizin,serveti yoksuldan alıp,zengine vermesi,böylece servet dağılımındaki eşitsizliği sürekli olarak arttırmasıdır.

3)Faizin kazançlarını yığılmış bir servetten elde etmeye başlamış,atıl bir halk sınıfı meydana getiriyor olmasıdır.

M. Hamidullah ise;”Yasaklanışının nedenini faiz kurumunun getirdiği tek taraflı risk olarak değerlendirir ve neticede=

a)Faiz adaleti ihlal etmektedir.

b)Ve İslâmdaki-emeksiz karşılık beklenmez.-ilkesiyle ters düşmektedir.

Bu konuda F. Üçışık şöyle der:”Faiz,hukukta medeni semer olarak ifade edilmekte,yani verilenin ötesinde ayrıca ek bir değerini ifadesi anlamını taşımaktadır.”[6]

Kullanmayıp da bankaya yatıran kişi,işçinin ve diğer kesimlerin ondan istifadesini engellemektedir.

Faizde para para kazanıyor. Bir üretimi veya mamulü ortaya çıkarıp da kazanmıyor.

Bankadan faizle para alarak iş yapan bir kimse,belki de karının yarısını bankaya verecek,bu zararını çıkarmak için malın fiyatını arttırma yoluna gidecektir. Buda enflasyonu otomatikman arttıracaktır.

Ve birde zarar etmişse bu zarar yerinde ve sabit kalmayacak,katlanarak artış gösterecektir. Özür kabul etmeyen canavar.

Faizde zengin daha da zengin,fakir daha da fakir olur.

Faizde esas maddedir. iyilik gibi esaslar yoktur. İslam da madde esas olmayıp,iyilik esastır. Ve mal sadece zenginlerin ellerinde dolaşan bir metadır.

Her şeyde ölçü ekonomi olur. Parada nüfuz sahibi olunca,her şeyde nüfuz sahibi olmaya çalışır ve böylece birkaç kişi;kendi kokmuş ve kokuşmuş hevesine göre halkı yönlendirmeye çalışır.

Enflasyonda en büyük amildir. Sen çalış ben yiyeyim! Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne!Egoist fikri toplumda hakim olur.

Batının ekonomi durumu,kendisinden aşağıdakinin sırtına basıp yükselmekte ve kendi içinde mağdurları bulundurmaktadır.

Faiz yerine şirketleşme yoluna gidilmelidir.[7]

Faiz yerine borç ve kredi verilmelidir. Mesela;

a)Karz-ı Hasen b)Mudârebe (Birinden sermaye,öbüründen emek) c)Murâbaha (Kâr,ticaret)

d)Şirketleşme e)Zekât

Zira zekât”İktisadi açıdan,yatırımda kullanılmamış sermaye otuz yılda yüzde 2,5 yıllık mecburi zekâtla kaybolabileceği için,zekât gelirin üretime dönük yatırımlara aktarılmasının teşvikçisidir. Üretime yatırım yapmak,toplumun zenginliğini arttırır,iş alanları açar ve tahsis olunan yüzde 2,5 zekât vergisinden daha fazlasını üretir.”[8]

İşte faizle kamburlaşan devletlerden örnekler;Mısır,Brezilya,Arjantin,Yugoslavya.

İngiliz casusu olan Hempher itiraflarında şöyle der:” Faizin her şeklini yaymak lazımdır. Zira faiz,milli ekonomiyi harab ettiği gibi,müslümanları,Kur’an-ın kanununa karşı gelmelerine de alıştırır. Zira insan,bir kanunu ihlal edince,artık diğer kanunları da,ihlal etmesi kolay olur. Onlara,kat kat olanının haram olduğunu,çünki Kur’an-da:”Faizi kat kat olarak yemeyin.”[9]denildiğini ve binaenaleyh faizin her şeklinin haram olmadığını belirtmek lazımdır. (Ödünç vermede faiz iki nevidir=Birincisi,(Basit faiz)olup,ödünç verirken,vakti tayin edilmez;fazla ödemesi sözleşilir. Bu faizin çok azı,bir dirhem fazla ödemeği şart etmesi de büyük günahdır.

İkincisi(Mudaâf faiz )olup,belli zaman sonra aynı miktar ödemesi, ödeyemezse, ödenecek miktar ve ödeme zamanı arttırılır,yukarıdaki âyeti kerime mudaâf faizi bildirmektedir.)[10]

Hukuki olarak değil,ancak topluma açmış olduğu zararlardan dolayı hadis-de:” Bir dirhem faiz (almak veya vermek)otuz zinadan daha günahtır.”buyurulmuştur.

Buradan hareketle,Bediüzzaman’ın toplumun iki hastalığını tesbit ve bunun devasını teşhis sadedinde söylemiş olduğu;

“Sen çalış ben yiyeyim.”yani bir sermayedarın oturduğu yerde,kısa bir zamanda milyarları kazanırken,yerin altında çalışan bir ücretlinin uzun zamanda zorla geçimini kazanması dengesizliğine İslâmiyetin en büyük reçetesi olan”Faizi haram,çalışmayı helal kılması”[11]ile toplumdaki denge unsurunun bir ciheti böylece sağlanmış olmaktadır.

Diğer hastalık ki;”Ben tok olduktan sonra,başkası açlıktan ölse bana ne!”egoist ve nefis-perest bir düşünceyi,Hadis’de belirlenen hassasiyet ile ki:” Kendisi tok iken,komşusu aç yatan bizden (ve gerçek bir mü’min)değildir”

Buna çare olarak zekâtın farziyeti ile[12];zengin ile fakir arasındaki uçurum zekât köprüsüyle ki Hadis’de:”Zekât İslâmın köprüsüdür.”ifadesiyle kapatılmış olmaktadır.

Ribâ’nın yani faizin İslâm memleketi olmayan Dar-ı Harbde sadece Hanefi mezhebine göre Helal olacağına dair görüş belirtilirken[13];ahsen olan bu fetva ve ruhsatın ötesinde Takva ve azimet ciheti olan,alınmamasıdır.

Fetvadaki hikmet ciheti;mevcut paranın dar-ı harpteki devletin ve devletlerin güçlenmesine vesile olacağı,onu zayıflatma amacı düşüncesinden hareket edilmekte olduğu ifade edilir.

Özetle;Batıl yolla[14] ve haksız yere yenilen[15] faizin malı arttırmayacağı[16],belki bereketini gidereceğini[17],faizi yiyenlerin ise kabirlerinden şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkacaklarını[18],imanın gereği olarak mevcut faiz alacaklarının terk edilmesini[19],yapılmadığında ise;Allah ve Rasulü tarafından açılan bir savaşla[20] karşı karşıya kalınıp,geçmişte de men edildikleri halde yahudilerin bir hususiyeti olup,yapmakta oldukları[21],o cihetle de onlara benzenileceği Kur’an-ı Kerimde beyan buyurulmuştur.

MEHMET ÖZÇELİK

[1] Necm.39.

[2] Bkn.zaman gaz.11-1-1992.

[3] Agg.13-3-1992.

[4] Agg.31-1,ve-1-2-1994.

[5] Bakara.276,278-279,Al-i İmran.131-136,Nisa.160-161,Rum.39,Geniş bilgi için bak.TDV.İslam Ans. 12 / 110-126,zafer der.Aralık.1997.sh.20,Kitab-ı Mukaddes.sh.126.

[6] Aksiyon der.15-17-Nisan.1995.sh.52.

[7] zaman gaz.14-3-1992.

[8] İslam kültür atlası.İ.R.Faruki,L.L.Faruki,çev.M.O.Kibaroğlu,Z.O.Kibaroğlu.sh.166.

[9] Al-i İmran.130.

[10] Hempher’in İtirafları.M.S.Gümüş.sh.45.

[11] Bakara.275.

[12] Bkn.Kur’an-ı Kerim Fihristi.N.Yüksel.136-137,bkn.Kütüb-ü Sitte.Prof.İ.Canan.7.cilt.

[13] Bkn.Hak Dini Kur’an Dili.E.H.Yazır. 2 /970.

[14] Nisa.29.

[15] Bakara.185.

[16] Rum.39.

[17] Bakara.276.

[18] Bakara.275.

[19] Bakara.278.

[20] Bakara.279.

[21] Nisa.160-161.