Cehennemin birçok din ve kültürde olumsuz ve korkunç bir karşılığı var. Cehennem bir nevi insanın ilahi irade tarafından cezalandırılmasının adıdır, mekânıdır. Her şey zıddıyla kaim olunca cehennemin karşıtı cennettir. Cennet de yine ilahi iradenin insanı mükâfatlandırmasının adıdır, mekânıdır. Cennet ve cehennem gerçek anlamda ödül ve ceza tasavvurudur. İster inanalım ister inanmayalım bu iki kavram adaletsiz dünyanın emniyet supabıdır. Yeryüzünde adaletsizliğe zulme uğrayanların umutlarını bağladığı yargıdır. Cahil ve zalim olan insan fıtratını iki duygu terbiye edebilir ancak. Birincisi cezalandırma korkusu, ikincisi ödüllendirme... Kimi insan cezadan, kimi de mükâfattan anlar. Tanrı kullarını işte bu iki duygunun eseri olan cennet ve cehennem ile terbiye etmek istemiştir. Günahkâr ve zalimlere cehennemi, iyi güzel işler yapanlara da cenneti vadetmiştir. İlahi kitaplarda cennet de cehennem de birkaç tasvirle anlatılmıştır. Bugün bu iki kavramla ilgili olarak ciltler dolusu kitaplar yazılmıştır. Okuduğunuzda bu satırları yazanların sanki cennet ve cehennemden geldiklerini sanırsınız. Oysa cennet ve cehennemi hiç kimse görmemiştir. İslam mezhepleri dahi bu ikisinin yeryüzünde mi yoksa gökyüzünde mi olduğunu tartışmışlardır. Hz Ali ahiret inancı olmayan birini ikna ederken; "bu ikisinin gerçekte olup olmadığına bakmaksızın iman ettiğini, böylece cennet ve cehennem yoksa bir şey kaybetmediğini ve toprak olup gideceğini, eğer varsa cennet gibi muhteşem bir ödül kazanacağını" söylemiştir. Cennet veya cehennem bu dünyada mutlu olmayanların umudu. Adaleti arayanların yüce kapısı. En önemlisi ölümlü insanın trajedisini bastırdığı inancı... Ancak yeryüzünde bunalımlı, buhranlı, acı çeken insanların tümünün bu sıkıntı ve acılarının kökeninde ahiret inancı yani cennet umudu ve cehennem korkusu olmayanlardır. Hayatı anlamlı ve yaşanılır kılan biraz da bu iki kavram değil midir?

Şahsen ben burada başka bir cehenneme dikkat çekmek istiyorum. İnsanın trajik yazgısı üzerinde duranların cehennemi. Bu insanı dünyada yakalayan cehennemdir. Bu cehennem Dante'nin henüz dünyada iken kurduğu cennet, cehennem ve Araf'ıdır. Tarihin kahramanları yargılayıp keyfine göre ödüllendirdiği veya cezalandırdığı cennet ve cehennem! Bu Gazali'nin ruh dünyasının tasvirindeki cennet ve cehennem! Bu bazı hadislerde elim bir şekilde tasvir edilen korku ve ürpertici cehennem. Özellikle de imansız ve amelsiz âlimlerin yani aydın ve sanatçıların bağırsaklarından bağlanarak bir madar beygiri gibi dönüp durdukları ebedi ceza! Cehennem kadar insanı korkutan ve insana korkunç gelen ikinci bir ceza yoktur! Bütün bunların dışında aydınların yaşadığı cehennemden söz etmek gerekir. Peki, nedir cehennem? Paul Valery'e göre "ben cehennemdir" İnsan "ben"inin cehennem acısı yaşatması olacak şey mi? İnsan benliğinin farkına varınca acı çeker. Kendiyle yüzleşen insandan daha trajik ne olabilir? Necip Fazıl'ın çile şiirini bu bağlamda okuyun? Benin acı çekişinin sözcüklerdeki yansımasını görürsünüz. "Fikir çilesinden büyük işkence" veya "aynalar söyleyin ben kimim?" Bir de Sartre'ın Duvar hikâyesinde ortaya koyduğu "başkası cehennemdir". İnsan ancak başkasında kendinin farkına varır ve cehennemi başlar. Yaşamak için arkadaşına ihanet eden kahramanın tutumu. Kocasının cinsel soğukluğuna karşı başka erkeğin cinsel sıcaklığı ve kocasını terk edişi vs. hikâyelerin yer aldığı başkaları üzerinden kendini yargılayan, kendi cehennemini yaratan insan... Sonra Latinlerin bir sözü geliyor aklıma" kadınlar cehennemin kapısıdır" Sartre'ın "başkası cehennemdir" sözüne karşılık bir Latin atasözü kadını işaret ediyor. Ve bundan hareketle ben de "Kadın cehennemdir" sonucuna gidiyorum. Tabi bu sözüme kadınların hemen alınganlık göstereceğini biliyorum. Ama ben bu ifademin içini daha farklı bir şekilde doldurmak istiyorum. “Kadın cehennemdir” derken, kadının güzelliği ile erkeğin gönlünü yakıp, cehenneme çevirmesini kast ediyorum. Kadının cehennem olması, softaların ve ortaçağ papazlarının onları şeytan veya cadı görmesi bağlamında değil, onların erkeğe yaşattığı aşk ateşi dolayısıyladır. Kadını sevmek, mecnun gibi ona ulaşamamak cehennemi yaşamaktır. Buradaki cehennem ilahi iradenin değil, beşeri zafiyetin yarattığı aşk ateşidir, yoksa Latinlerin “kadınlar cehennemin kapasıdır” sözündeki gibi günahkâr görme değildir. Cehennem kavramını Kemal Tahir Yorgun Savaşçı romanında Topçu Yüzbaşı Cemil için kullanıyor. “Cehennem topçu” namıyla meşhur Yüzbaşı Cemil! Kemal Tahir, romanında “cehennem” sıfatını erkek kahramanı için kullanmış. Romanlarında yarattığı kahramanlarını sevmeyen Kemal Tahir, Kurt Kanunu romanında ise kadın kahramanı Naciye’yi, ittihatçılarla düşüp kalkmasına rağmen olumlu bir sıfatla tanımlar. Erkekler arasında “Ballı Naciye” olarak nam salmıştır. Kemal Tahir, erkeğe yakıştırdığı cehennem sıfatını kadına yakıştırmaktan imtina eder. Pasif devrimci Gandi ise kişiliğiyle örtüşen bir tanımlamayla kadınlara yaklaşır ve “kadınlara çiçek ile dahi vurmayınız” der. Büyük usta Cemil Meriç “kadın ya şehvettir, ya şefkattir, ya da iksirdir” diyerek yüceltmiştir. Ben, başkası ve kadın cehenneminden daha başka cehennemlere ulaşılabilir mi bilemiyorum. Ancak tek bildiğim kötülük ve ceza ile sembolize edilen “cehennem” kavramı insanla özdeşleştirilmiştir. İlahi dinlere göre insan olmasaydı cehennem de olmayacaktı. Cehennem insanın yeryüzüne cennetten sürgünüyle doğmuş bir kavram. Aslında geniş düşünüldüğünde, cennetten kovulan Âdem Peygamber’in sürgün edildiği dünya cehennem değil de nedir? Muhteşem cennetten sonra dünyada yaşamak “cehennem sözcüğünden başka hangi kavramla açıklanabilir ki? Ben, sen, başkası, kadın veya erkek hepimiz cehennemde değil miyiz? Hepimiz cehennemiz. Bunu Sartre’ın dile getirmesi bir farkındalık yaratmaktan başka bir şey değildir…