Otuz beş yıl sonra gittiğim gibi tek başıma döndüğüm doğduğum topraklarda, ayrı kaldığım uzun zaman diliminde en çok Manisa-Alaşehir arasında dantel gibi kıvrım kıvrım, başı dumanlı Bozdağları ve baharda yemyeşil, güz geldiğinde doyumsuz hazan rengiyle üzüm bağlarını seyre doyamadığım tren yolculuğunu özlediğimi farkettim. Bu yüzden de fırsat buldukça trene atlayıp vazgeçilmezlerimden olan uhrevi havasına müptela olduğum Manisa'mıza gittim.

En az tren yolculuğu kadar aşığı olduğum nostaljik tren istasyonumuzda treni beklerken görmüştüm ilk onu. Kırk yaşlarında, hoş bir kadındı. Lacivert pardesesü ve gül oyalı su yeşili yemenisi ne çok yakışmıştı. Son derece vakur bir yürüyüşü vardı. Elindeki kocaman tepside, üzeri bir sofra beziyle örtülü bir yiyeceği taşıyordu.

Oturduğum banka yakın simit büfesinin tezgahındaki boş kalmış yere bıraktı elindeki ağır el emeğini. Tanık olduğum simitçiyle göz selamından anlamıştım ki, önceden izin işini halletmişlerdi. Açılan örtüyle gördüğüm kadarı ve benim gibi tren bekleyen yolcuların almak için yarışından evde yapılmış el emeği gözlemelerin ne doyumsuz lezzette olduğunu anlamak zor değildi.

Alış veriş yoğunluğu geçtiğinde yanımdaki boş sandalyeye attı yorgun bedenini. Çiçekliğin kenarına oturan on beş yaşlarındaki, sanki okumak gibi çok istediği bir şey engellenmiş gibi üzgün, mahzun yüz ifadesi, dolu dolu kara gözleri yürek dağlayan kızı ve peşlerinden koşuşan sekiz yaşlarındaki tatlı oğlu da annelerine yardıma gelmişlerdi belli ki. Bu güzel anne ve evlatlarını tanımam farzdı...

Karşı konulamaz sevgi dolu bir bakış ve göz temasıyla başlamıştık bile sohbete. Uşak'dan yeni taşınmışlar bu şehre. Henüz ev adreslerini bile bilmiyorlardı. Ailenin babası trenlerde simit, ayran, su, meşrubat satıyor, büyük oğul da babaya yardım ediyormuş. Asiye evinde, elinde açarak yaptığı gözlemelerle ailesinin geçimini sağlamada katkıda bulunmak istemiş. Kızı da anneye yardımcı oluyormuş. Böylelikle bütün aile büyük bir özveriyle çalışmaya başlamış.

Trenin gelmesiyle yarım kalan sohbet ve tanıma faslına, bir yıldır her yolculuğumda kaldığımız yerden devam etmiştik. Hatta böylesi güzel insanların gönlüne dokunmak ilk hedefim olduğu ve nerede karşıma çıkacakları belli olmayacağından genellikle çantamda bulundurduğum kitabımı da hediye etmiştim Asiye'ye.

Son karşılaşmamızda eşinin istasyonda bir kahvehane açtığını, elemanları çalışırken kendisinin büyük oğul ile birlikte trende gözleme, ayran, su satmaya devam ettiğini, hatta Asiye ve kızının da gözlemeleri artık evlerinde değil, yaptırdıkları bir baraka büfede yaptıklarını öğrendim. Beni görür görmez elindeki yetiştirmek zorunda olduğu yufkayı açmaya devam ederek, "Nerelerdesiniz? Gelmediniz çoktandır, gözlerim hep sizi aradı." dedi.

Meğer kitabımı bitirmiş, çok etkilenmiş, heyecanla hikayem hakkında konuşmak istiyormuş. Hatta finaldeki Yunus’umuzun şiirinden en sevdiği dörtlüğü ezberlemiş, karşılaşmamızda bana okumak istemiş ancak beni görünce heyecandan unutmuş.

Sanki ben kitap okumadım, siz karşıma oturup bana bütün hikayenizi anlattınız değerlendirmesi, benim için dünyalara bedeldi... Bir güzel gönle daha dokunabilmiştim demekki çok şükür. İşlerine engel olmamak adına başımı içeri uzatıp, ayak üstü hasbihal ettik.

İçime doğmuş gibi açtıkları kahvehane ve baraka imalathane için hayırlı olsun dileğime ek olarak herşey ne çabuk ilerledi değil mi demiştim. Ailecek özverili çalışmanın ve helalinden kazanmanın sonucuydu belli ki bu hızlı ilerleme. Müsait zamanında detaylı konuşmak üzere telefonlarımızı da vermiştik karşılıklı bu kez. Boşuna değilmiş meğer...

O gece WhatsAppdan gelen mesaj Asiye'dendi. Abla benim için dua edermisin diyordu. Tahmin ettiğim zor durumda olma sebebini öğrendiğim yazışmamızda, büyük bir imtihandan geçiyoruz galiba ve eşim demesi yetmişti sorunun ne olduğunu anlamam için.

Ahir zamandaydık ve yüce Allah'ın yeryüzünde halifesi olması muradıyla yarattığı Adem'e secde etmeyi reddeden iblisin, kıyamete dek mühlet isteme ve secde edilmeye layık olmadığını ispat etme gayretinde ilk hedefi Adem'i kandırmak, toplumun en küçük ve en önemli birimi, temeli aileyi bozmaktı.

Yıllardır tedavi için bulunduğum hastanelerde, trenlerde, istasyonlarda, otobüs yolculuklarımda yanıma oturmaları, evlerinde misafir olmakla tanıma imkanı bulduğum pek çok kadının hikayesi aynıydı.

Özveriyle destek olunmuş, tam aile ekonomik olarak rahata ermişken, paranın peşinde mafyalaşmış insanlar, yem olarak kullandıkları kadınlar aracılığıyla paralı aile reisini tuzağa düşürüyor, parasını, malını mülkünü elinden aldıktan sonra da geri istemesi durumunda hastanelik etme derecesinde döverek atıp, yok olup gidiyorlardı.

Ne çok ocak sönmüştü bu düzenbazlar yüzünden. Büyük aşk yaşadığı zannıyla ayakları yerden kesilen ne çok Adem hem derin bir hayal kırıklığı hem de ailesini, her şeyini kaybedip yitip gitmişti... Geride kalan Havva 'lar, babasız kalan çocuklar, sığınakları aile güvencesinden mahrum kalmakla ne zor bir hayata mahkum olmuşlardı...Kovulmuş iblisin hedefine ulaşabilmek adına işine devam edeceği aşikardı...

Bu yüzden yıllardır içimizden size yazmak geldi nedense diyerek hemen hemen aynı hikayelerini öğrendiğim hemcinslerime dediğim gibi, Asiye'ye de, "Bu zamanda başına bu tür birşey gelmeyen yok gibi. Sakin ol, anlayışlı, yapıcı olmaya, Allah'ın razı olacağı şekilde davranabilmeye çalış. Eşine, ailene sahip çık." dedim.

Ertesi gün detayları konuşmak üzere vedalaştıktan sonra, yapabileceklerimizi düşünürken ilk önce bu hayati konuyu yazmam ve mümkün olduğunca çok insana ulaştırmam gerektiği doğdu gönlüme. Çocukluğumdan beri duymak, tanık olmakla yüreğimi sızlatan bu hain düzeneklere karşı benim yapmam gereken, elimden gelen buydu. Yüce Rab'bimin muradı, verdiği ulvi görevim bu olmalıydı. Hakkınca, layıkınca inşallah. Amin.

Bu güzel aile yüce Rab'bimizin lütfuyla, bizi vesile kılmasıyla bu badireyi atlattı. Gayet iyi ve mutlular çok şükür. Haftalar sonra anne baba ziyareti için Alaşehir'e gidişimde, dönüş için trenin hareket etmesini beklerken Asiye'nin elleriyle yaptığı sıcacık katmeri tren penceresinden elime tutuşturması, o sırada tren içinde servis yapan oğulun da bir bardak çay ikram etmesi verilen destekle badireyi atlatmış olmalarının memnuniyet ifadesiydi muhakkak.
Hayra vesîle olabilmeyi lutfedene sonsuz şükürlerle...

Adevviye Şeyda Karaslan

Hayırlı sabahlar.
Hayırlı cumalar.

Görüntünün olası içeriği: çiçek, bitki, doğa ve açık hava

Görüntünün olası içeriği: çiçek, bitki, doğa ve açık hava