Toplumu okumak için toplumdan uzak masa başında zikredilen alengirli anlatımlara hiç gerek yok! Toplumun içinde olun ve anlamaya, okumaya niyetli olun yeter...

Diyarbakır şivesiyle; “Teyzem ben olanı söylüyorum tepki verirsen bende inatlaşırım seninle ama bana ‘haklısın evladım’ dersen senin için bu otobüsü bile feda eder yakarım...” diyen genç muavine bakınca hafifçe tebessüm ettim... Otobüsün genç muavini işte tam da o an sosyolojik-psikolojik tezlere konu olacak  bir cümle zikretmişti...

Toplumu okumak için toplumdan uzak masa başında zikredilen alengirli anlatımlara hiç gerek yok! Toplumun içinde olun ve anlamaya, okumaya niyetli olun yeter...
Malum üniversiteler açıldı. Hepimiz için hayırlara vesile olsun inşallah... O gün de kızımı son yılını okumak üzere üniversitesinin olduğu şehre yolcu etmek için otogardaydım...
Eşyalarımızı bagaja verdikten sonra kalkış saatini bekliyorduk... Getirdiği fazla yük sebebiyle “yüküm fazla değil” diye itiraz eden teyzeye “iste senin için bu otobüsü yakayım ama bana burada fazla yük yok deme” diye sitem eden genç muavinin sözleri  bir gün öncesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı konuşmayı  aklıma getirmişti bir anda...
Cumhurbaşkanı Meclis’in Yasama Yılı Açılış konuşması ile hepimizin yüreğine dokunmuştu, yüklerini almıştı, bol oksijenli nefesler aldırmıştı... Öyle ya; bir kesimin “Kürt Sorunu” deyip kendince çözümü de farklı mecralara çekmeye çalışması karşısında Cumhurbaşkanı olayı tam da Kürt Vatandaşların yüreğindeki gibi okumuştu... Keşke olmasaydı desek de maalesef halâ karşılaştığımız “Kürt Antipatisine” dikkatleri çeken Cumhurbaşkanı, travmalarının tedavisi yönünde önemli bir adım daha atmış oldu... Ki bu antipatinin bir örneğini geçtiğimiz haftalarda bir kadın programcı sergilemişti...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasında bir bölüm vardı ki; çok anlamlı sosyolojik bir temastı...
Şöyle diyordu Cumhurbaşkanı; “Kürt Sorunu denen meseleyi her kesimden istismar edenlerin, ret-inkar-asimilasyon politikalarını kullanmak isteyenlerin maskesini düşüreceğiz... Diyarbakır’a söz verdik...”
Herkese; “Biz, renklerin ve bu renklerin yarattığı güzelliklerin ahengiyle kaynaşmış muhteşem bir vatanın evladıyız... Kimsenin bu ahengi bozmasına izin vermedik vermeyeceğiz” diyordu...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuşmasından tam da bir gün önce köşeme taşıdığım cümlelerden sonra bu konuşma ilaç gibi gelmişti. Çünkü o yazımda sükutla karşılayıp içime attığım hüzünlerimin kapısını azıcık aralayıp paylaşmıştım... Öyle ya yolumuz vatandı ve vatan yolunda şahsımıza atılan okları deşifre etmenin, yaygara çıkarmanın, bunları kullanıp reklam peşinde koşmanın, sorunları büyütmenin “insanca hiçbir bir anlamı“ ve izahı yoktu... Sorunları ve sorunlu bireyleri sükutla karşılamanın, görmezden gelmenin, cevap dahi vermemenin, gözyaşlarımızı içimize akıtmanın, tüm yorgunluklarımızı unutup hiçbir şey olmamış gibi azimle “ille de vatan” demenin ise çok büyük bir anlamı vardı; geçmişimize duyduğumuz saygı ve
vefa, geleceğimize olan inancımız sebebiyle...

Velhasılı kelam bizim sükutlara yüklediğimiz durumlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cümlelerinde hayat bulmuştu bir kez daha...
Ve biliyorum; hemen sonrasında o cümlelere muazzam bir destek geldi...
”AK Parti Ruhunun” renkler ve kültürler üzerindeki olumlu etkisini bir kez daha gördük...
Peki bundan sonra ne olur ne olmalı?
Şunu çok iyi biliyoruz; Doğu ve Güneydoğu illeri son süreçte ciddi bir hız kazandı siyasi partiler açısından... Hemen her gün saha çalışmaları ve istişare toplantıları yapılıyor. İstişare toplantılarında iş ve STK dünyasının önde gelen isimleri davet ediliyor... Eksikler, gedikler, sorunlar, şikayetler, öneriler dile getiriliyor ve notlar alınıyor...
Siyasi partilerin bu trafiği arasında kendimce dikkatimi çeken notlar fazlasıyla var elbette fakat bugün İYİ Parti’ye dair bir detaya yer vermek istiyorum...
“Türkiye’de ciddi bir merkez sağ parti boşluğu olduğunu ve İYİ Parti’nin de bu boşluğu doldurmaya niyetli olduğu için milliyetçi kimliğinden sıyrılıp merkez sağa gelme ihtimalinin yüksek olduğunu” daha kurulduğu ilk günlerde yazmıştım... Hatta hem sokaktan hem de etkili makamlardan “yönetiminde bu kadar milliyetçi kimlik varken bu dediğin imkansız” tepkileri geldiği zaman bile bekleyelim göreceğiz demiştim... Birkaç yıl sonra şimdi gördük ki; dediğim yere geldik... Fakat henüz söylem dili ve duruş yeri birbirini tutmadığı için ve ideolojik olarak net bir kimlik kazanamadığı için kitlesi de netleşmiş değil İYİ Parti’nin...
Bu sebepten Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerindeki seçmen İYİ Parti’ye dair şifreleri tam olarak çözemedi. Çözemediği için de İYİ Parti’nin “Kürtler ve Sorun” kavramlarının altını nasıl dolduracağını bilmiyor... Anadolu Ruhunu mu benimseyecek yoksa HDP yaklaşımında mı kalacak herkes şaşkınlıkla bekliyor... Bu belirsizlik de olumsuz yönde yansıyor İYİ Parti’ye...
Doğu ve Güneydoğu’dan bu yönde yansıyan sayısız siyasi başlıktan elde ettiğim analizlerden sonra benim bölgeye dair gördüğüm şu; dünyanın içinden geçtiği ekonomik, siyasi, bürokratik, ideolojik bunca hengame tünelinde “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meclis açılışında zikrettiği “AK Parti Ruhu” dolu cümleler vatandaşın yüreğine sular serpiyor...