"Dini toplumdan alırsanız geriye bir eşkıya sürüsü kalır" der Napolyon. Dine inandığı için değil, devleti yönetebilmek için dinin gerekli olduğuna inanır. Dostoyevski ise daha geniş bağlamda düşünsel olarak olayı ele alır ve "Tanrı yoksa Tanrıyı icat etmek gerekir. Tanrısız dünyada herşey mubahtır" der. Modern dünyanın geldigi nokta tanrısız bir dünya değil, deist yani dinsiz dünyadır. Bütün bilimsel, düşünsel ve tarihsel araştırmalar kutsal kitapları sarsıyor. Artık ne Yahudi Musa'nın Allah ile konuştuğuna inanıyor, ne Hıristiyan İsa'nın gökyüzüne çıktığına inanıyor ne de Müslüman Mirac'ı kabulleniyor. Aklı değil de imanı esas alan daha bir sürü mevzu insanların kafasında soru işareti bırakıyor. Bu sorulara din yalnızca inan diyor bilim ise mümkün değil diyor. Filozof ise "Ey Musa görüşüp konuştuğun tanrıyı neden kitabında tasvir etmedin?" diye soruyor... Modern dünya aklı önceliyor din duyguyu. Dinin duyguya dayalı insanüstü ve mucizevi hikayelerini insanlar fantastik edebiyat ve sinemada fazlasıyla yaşıyor. Kadim dünyanın insanları cin, peri, şeytan hikayeleriyle korkup gece dışarı çıkamazken yeni dünyanın çocukları satanist ayinleri yaparak gerçekte şeytanın, tanrının ve peygamberin kendileri olduğunu söylüyor. Yeni dünyanın çocukları ne şeytandan korkuyor ne tanrıdan. Ne mucizeye inanıyor ne keramete. Peygamberleri metafiziği güçlü gerçeküstü yazar,şair veya filozof olarak görüyorlar.

Dünya bu minval üzerine yeni bir çağa girerken İslam dünyası halen şeyh, keramet, tarikat, cemaatle toplumu kurtaracağını sanıyor. Toplum bunlarla kurtulamaz. Geleceğin dünyası, ister kabul edelim ister etmeyelim deist bir dünya olacaktır. Bunu görmemek için kör olmak gerekir. Bugün Avrupa Hıristiyanlığı kültür olarak yaşıyor din olarak değil. korunmaya alınmış birkaç ortodoks katolik gurup dışında kimse inanmıyor. İncil'in sonradan yazıldığını, İsa diye birinin varlığının şüpheli olduğun söylüyorlar. Papazları dahi ya deist ya ateist! Ünlü düşünür Ciroen'in babası papazdır. Her akşam yemekte dua yaparlar. Ama bir gün anne ve babasının konuşmalarını duyar. Papaz olan babası, annesine "Tanrı dedikleri yaşlı bir domuz olmalı" der. Bunu duyan Ciroen'in inanç dünyadı sarsılır. Bu yalnızca bir örnek. Avrupa'da bunun milyon örnekleri yaşıyor. Geçen yüzyılın başında Nietzsche İsa'nın öldüğünü söylerken gerçekte Avrupa'da dinin öldüğünü haykırıyordu. Hıristiyanlığı deccal olarak eleştirmiştir... Deist veya ateist bir dünya elbette kaostur. Özellikle de bilgiyi içselleştirmemiş bir topluma bu düşünceler hakim olduğunda Napolyon'un dediği gibi eşkıyalar sürüsü doğacaktır. İnsanlar birbirini yiyecektir. Çünkü tanrısız ve ölümlü bir dünyada herşey meşrudur fikri yaygınlık kazanır. Bu da inasanların birbirinin etini yemesi demektir.

Başta Türkiye olmak üzere İslam dünyası bu fikirlerle toplum olarak yeni karşılaşıyor. Çünkü halen modernleşemeyen islam dünyası kadim zamanları yaşıyor. Bilginin nasıl bir güç olduğunun farkında değil. Ne ilahiyatçılarımız dini bir konuyu ilmi çerçevede ele alabilyor ne karşı çıkanlar ilmi ölçütlerle cevap veriyor. Teologların geleneksel din anlayışına karşı ileri sürdükleri her fikirleri zındıklık, mülhitlik, kafirlik olarak görülüp linç ediliyor. Dinin rahat konuşulup tartışılmadığı toplumlarda bağnazlık başını alıp gider. Fikirleri linç kampanyasına dönüştürmek kimseye bir şey kazsndırmaz. Ayrıca toplumu da bir yere götürmez. Dinin yeniden ihyasını da geciktirir. Türkiye'de ilahiyatçılar fikir beyan etmeye korkuyor. Çünkü tarikatlar köşe başını tutmuş, ekmeklerinin ellerinden alınacağını sanıyorlar. İlim adamlarının sustuğu toplumlarda şarlatanlar konuşur. Gelecekte güçlü bir şekilde toplumu derinden etkileyecek olan deizme sosyolojik olarak toplumu hazırlamamız gerekir. Tarikatların, cemaatlerin, şeyhlerin, müritlerin deizme verecekleri cevapları yok henüz. Bunu kerametlerle değil akıl ve bilgi, ilim ve irfanla yapmak gerekir. Bugüne kadar Türkiye'de bir tarikat şeyhinin toplumsal bir meseleyi çözdüğünü söyleyebilir misiniz? Oysa önlerinde saygıyla eğildiğimiz İbn Arabi, Mevlana ve Yunus dünyayı etkilemiş mutasavvuflardır. Fikirleri yaşamaktadır. Türkiye'de acaba kaç tarikat İbn Arabi'yi tekke ve medreselerinde okutmuştur? Kaç şeyhin Arabi'den haberi var? İslamda tasavvuf vardır ama ruhbanlık yoktur.

Sonuç olarak yeni dünyaya sosyo kültürel olarak hazırlıklı girmeliyız. kadim dünyanın ritüelleriyle yeni dünyayı şekillendiremeyiz. Radikal, mistik, ılımlı vs İslam'dan daha çok kültürel bir İslam ile gençleri kucaklayabiliriz. O da bilgiyle. Kültürle, sanat vs estetikle olur. Unutmayalım ki deist dünyadan daha çok ateist dünyadan korkmak gerekir. Çünkü metafiziği olmayan bir dünya eksik bir dünyadır.

Bir not: dünyanın en büyük filozofları ve teologları deisttir ama ateist değildir.