Deprem Bölgesinde Durum

Şehir binalardan, iş yerlerinden ibaret değildir. O şehirlerde yaşayan insanların duyguları, umutları ve yeniden hayata tutunma mücadeleleri vardır.

Abone Ol

Deprem Bölgesinde Durum

Yaralar sarılıyor ama acı hâlâ taze...

6 Şubat’taki büyük deprem felaketinde ülkemiz ve insanlarımız büyük kayıplar verdi, tarifsiz acılar yaşadı.
Pandemiyle geçen zorlu yılların ardından nefes almaya çalışan milletimiz, bin yılın en büyük felaketlerinden birine tanıklık etti.
Deprem öyle bir sarsıntıydı ki, yalnızca Türkiye’de değil, KKTC ve Mısır’da dahi hissedildiği söylendi.
Böylesine geniş bir coğrafyayı etkileyen felaketin en ağır yükünü ise Adıyaman, Hatay, Kahramanmaraş ve Malatya taşıdı.

Adıyaman ve Hatay’da adeta taş üstünde taş kalmadı.
Her aile onlarca kayıpla yüzleşti, her sokakta ortak bir acı yankılandı.
Yalnızca binalar değil, hayatlar da yıkıldı.
Kadınlar, çocuklar hâlâ o gecenin travmasını yaşıyor.
Adeta büyük bir savaş sonrası cephede yaralıların toparlanmaya çalıştığı bir ruh hali hâkim.
Enkaz altından saatler sonra çıkarılan insanların çoğu hâlâ o geceden çıkamadı.
Çığlıklarla, yalın ayak, kar altında, korku ve çaresizlik içinde geçirilen o soğuk gece, hafızalardan asla silinmeyecek.

İlk günlerde bir çadır bulmanın telaşında olanlar, sonra konteyner bulup sıcak bir battaniyeye sarılmanın derdine düştü.
Bugün ise o insanlar kalıcı konutlarına yerleşme telaşında.
Evet, süreç ilerliyor; ama yaşanan travmanın etkileri hâlâ taze.

Zaman zaman Adıyaman veya Hatay dışına çıktığımızda bize sıkça sorulan bir soru var:

“Deprem bölgesi ayağa kalktı mı?”

Bu, bölge insanı için en zor sorulardan biridir.
Dışarıdan bakanlar, televizyonda “Deprem Bölgesi Ayağa Kalktı” spotlarını görünce, sanki her şey tamamlanmış sanıyor.
Ama hakikat o kadar basit değil.
Evet, devletimiz eşi benzeri az görülen bir hızla kalıcı konutlar ve iş yerleri inşa ediyor, vatandaşlarını yerleştiriyor.
Fakat bu kentleri gerçekten ayağa kaldırmak, görüldüğü kadar kolay olmayacak.
Çünkü mesele yalnızca binaların yükselmesi değil; insanların iç dünyasının da yeniden inşa edilmesidir.

Bu şehirlerde ellerini, kollarını, gözlerini, hatta yakınlarını kaybetmiş binlerce insan var.
Onların yeniden yaşama tutunabilmesi için devletin, yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının en az 20–30 yıllık psikolojik ve sosyal destek programları geliştirmesi gerekiyor.

AB ve uluslararası kurumların da destek verebileceği bu projeler, bölgenin geleceği açısından hayati önemdedir.

Ne yazık ki birçok yerel yönetimde bu yön yeterince görülmüyor.
Oysa bir şehir sadece binalardan, yollar ve iş yerlerinden ibaret değildir.
O şehirlerde yaşayan insanların duyguları, korkuları, umutları ve yeniden hayata tutunma mücadeleleri vardır.
Bu gerçeği anlamadan atılacak her adım, eksik kalacaktır.

Deprem bölgesinde yapılan iş çok, ama yapılmayan iş daha da çok.
Önce bu gerçekleri görebilen, sorunları çözmeye kararlı bir yerel ve genel idare anlayışı gerekiyor.
Gerisi zaten çorap söküğü gibi gelecektir.