Hristiyan olan ülkelerde halkların “hristiyan” davet ve öğütlere uyması, samimi birer hırıstiyan olması, inançlarına bağlı kalması ve dinlerini yaşamasının en temel sebebi her halkın kendi dilinde “İncil’lere” sahip olması ve tüm ibadetlerinde ve dualarında kendi delillerini kullanmasıdır.

İncilin yazıldığı ilk dil Aramicedir. Yani İbranice’nin evveli olan dil.

Roma’nın Hz.İsa’dan 300 yıl sonra Hırıstiyanlığa geçmesi ile ilk tercüme edilen İnciller Aramiceden ve Arapçadan idi.

İncillerin Latince’ye ilk tercümesi Süryani Hristiyan Süryanice İncillerinden ve Arap Ortodoks Hristiyanların Arapçaya çevirdiği Arapça İncillerinden yapılmıştır.

Kısaca İncilin yazı dili olarak Aramice, Süryanice, Arapça ve Latince çevirilerinden sonra Latin kökenli tüm dillerin kendi halklarının anlayacağı kendi dillerine çevrilmiştir.

İspanyol İspanyolca, Fransız Fransızca, Alman Almanca, İngiliz İngilizce İncilleri okur dua eder, kilisede kendi dilinden tören yapar ve ölüsünü kendi dilinde gömer.

Arapça ve Aramiceden çevrili Latince İncili sadece papazlar yani din görevlileri bilir. Klasik olarak dualarının başında okur ve korur ve de dini törenlerde “kutsal ifadeler” olarak bir saygı ifadesi olarak sadece Papazlar öğrenir, kullanır.

Hz.İsa Latince bilmezdi.

Pavlus ve 12 havaride Latince bilmezdi.

Ana dilleri İbranice idi.Aramice yazı dilini kullanırlardı.

Latince Hristiyan ilk dili değildi.

Tüm müslüman ülkeler Arapçayı tek “ibadet” dili olarak kullanmaktadır.

Kur’an Arapça olarak nazil olmuştur. Nazil olduğu dilde korunan ve değişmemiş, değiştirilememiş, tek “din kurucu” kutsal bir kitaptır.

Hristiyan kendi dillerinde okuyup anladıkları ve bağlı oldukları İncil, toplumsal olarak “kutsal kitap” olarak işlevini yaparken; “Kura’nı Kerim’in”

müslüman halkların kendi dillerinde aynı zamanda bir öğüt ve nasihat kitabı olarak yaygın olarak yazılıp kullanılmaması, sadece “ibadet dili” olarak kalması, müslüman halkların günümüzde ki haline bakılırsa aynı toplumsal işlevin gerçekleşemediğini görmemiz gerekiyor.

Özel günlerde, törenlerde, toplantılarda, dua ve nasihatlar ile yakarışlarda, müslümanların kendi dillerinde “ Kura’nı Kerim’i” ayet ayet Türkçe okuması çok daha etkin, faydalı ve geliş amacına göre daha işlevsel olacaktır.

Önce bu sahada ki boşluğu ve karşı direnişi kırmak, sorgulamak gerekir.

İnsanlar ancak kendi dillerindeki nasihatler ve eğitimler ve de örf ve adetlerindeki törenlerde kullandıkları kendi dillerindeki söz ve yazılar ile eğitilebilirler.

Bu konuda en rahat olan Yahudiler.

Milli dillerinde, yazılı milli bir dinleri ve kitapları var.

Tercümeye ihtiyaçları yok.

Ayrıca Kur’an Arapça, fakat dilleri Arapça olan halklar yani başta Araplar Kur’anı Kerim’i gerçek manası ile anlayıp kavramış bir ümmet görüntüsü veriyorlar mı ?

Kur’anı Kerim’i ayet ayet Türkçe okumayı ve sosyal hayatın içinde kullanmayı devam ettirmemiz kutsallığını gölgelemez, tam aksine daha fazla

”kavranabilir ve anlaşılabilir” olmasını sağlamış oluruz.

Fatiha’yı sadece Arapça olarak okumasaydık ve sadece ölümlerin ve ölülerin arkasından okunur kılmasaydık, yaşayan hayatın içinde sık sık Türkçe okusaydık, “kimseye minnet duymadan, ihsan istemeden sadece Allah’tan istenileceğini öğrenir ve “sapanlardan, saptıranlardan” olmamanın nasihatını öğrenir ve uyar olurduk.