EFELER VE
EMPERYALİZMİ TANIMAK !
Efeleri anlatırken Kuvay-ı Milliye ile başlatırlar hikayelerini,
Ve Atatürk’ün çağrısı ile Kurtuluş savaşına katılmaları, kahramanlıkları ve sonrasında da yeni kurulan Cumhuriyetimize olan katkıları anlatılır.
Öncesi anlatılmaz !
Hatta kasıtlı olarak Kuvay-ı Milliye’ye katılmadan önce çetecilik yani eşkiyalık yaptıklarına dair iftiralar bile fısıldanır.
İlk önce isimlerini rahmetle analım sonra da ellerine niçin silah alıp dağların efeleri oluşlarının hikayelerini hatırlatalım.
YÖRÜK ALİ EFE, DEMİRCİ MEHMET EFE, GÖKÇEN EFE, KILLIOĞLU HÜSEYİN EFE , DANİŞMENTLİ İSMAİL EFE , ESE EFE, MESUTLULU MESTAN EFE, GERMENCİKLİ SARI EFE, KOZALAKLI MEHMET EFE, SANCAKTARIN ALİ EFE , USTURUMCALI HALİL EFE, DOKUZUN HASAN HÜSEYİN EFE, KECECİ ALİ EFE, SÖKELİ CAFER EFE, İZMİRLİ İSMAİL EFE, AYŞE ÇAVUŞ, ÇİFTLİKLİ KÜBRA, EMİR AYŞE EFE, TEKELİ İSMAİL EFE, SÖKELİ ALİ EFE ,TEKELİ İBRAHİM EFE, GURBETİN ALİ EFE, PARMAKSIZIN HASAN EFE.
Cümlesine “Kızanları” ile birlikte Allah rahmet eylesin.
Gelelim bu istiklal madalyalı Efelerimizin anlatılmayan ve özellikle unutturulan hikayelerine.
Yıl 1881.
II Abdülhamit tahttadır.
İngiliz, Fransız, İtalyan, Avusturyalı ve Alman alacaklılar; aslında faizci bankerler, Osmanlı Devleti’nin boğazına yapışmış ve alacaklarının tahsilatı için II. Abdülhamit’e 20 Kasım 1881 tarihinde “Düyunu Umumiye” İdaresinin kuruluş kanununu imzalatmışlardır.
Yani alacaklarının tahsilatı için “devletin gelirlerine” resmen el koyma hakkını almışlardır saraydan.
Ve 1883 yılında da “REJİ İDARESİ’Nİ”kurdurmuşlardır.
REJİ İDARESİ Osmanlı’nın borçlarını ödemek için özellikle tütün, tuz ve alkol ticaretinde kurulan bir tekeldir. Bu padişah fermanı ile çıkarılan kanunla üreticiler ruhsat alıp ürettikleri ürünlerini sadece REJİ İDARESİNE satmak zorundaydılar.
Fiyatı belirleyen de yani kaça alacaklarına karar verenlerde bu REJİ yönetimi idi.
REJİ , tütün ticaretini devlet adına kontrol ederek tüm ürünlere istediği fiyattan el koyuyor ve vergi olarak tahsil ettiklerini de devlete değil önce kendi borcuna mahsuban alıkoyuyorlardı.
Köylü perişandı. Reji idaresinin emrine 10 bin “kolcu” yani jandarma verilmişti.
Köylere baskınlara bu jandarmaları yani “mehmetçikleri” alarak giden Fransız, İtalyan, Avusturyalı ve Alman tüccarlar silah zoru ile dipçik yağmurun altında köylünün sakladığı ve ucuz fiyata vermek istemediği tütün balyalarına el koyuyor direnenleri öldürüyorlardı.
Tam 60 binden fazla köylü bu emperyal tahsilatçıların zulmü yüzünden öldürüldü.
Sadece 1901 yılında 20 bin Türk köylüsünün öldürüldüğü kayıtlara geçmiştir.
Bu korkunç yıllar “kolcular” adının geçtiği yanık türkülerin yakıldığı yıllardır.
İşte padişah fermanı ve kendi jandarmasının süngüsü ile bu emperyal sömürgeci faizci gavur zulmünün karşısına ilk çıkan bu EFELERİMİZ olmuştur.
Bu emperyal zulme karşı, ezilen alınterine el konulan ve direnincede öldürülen Türk köylüsünün yanında yer alan EFELERİMİZ 1883–1919 yılları arasında tam 26 yıl sarayda güya ülkeyi yöneten padişahların korumasındaki emperyal tefeci tahsilatçılara karşı savaşmışlar ve Türk köylüsünün, kasabalısının yani özetle Türk milletinin yanında yer almışlardır.
“Duyunu umumiyenin” ve REJİ idaresinin başlattığı ekonomik işgal ile yetinmeyen emperyal güçler 1. Dünya savaşı sonrası Sevr anlaşması ile 1919’da bu sefer orduları ile vatanınızı fiili işgale başladılar.
Yunanlılar İzmir, Manisa, Aydın’ı işgal ederek Sakarya’ya kadar dayandılar.
Atatürk 1883 yılından beri işgalci emperyal güçlere “tetik düşüren ve onlarla dişe diş savaşan” efelerin tarihini niçin silaha sarılıp dağlara çıktıklarını çok iyi biliyordu.
Haber gönderdi.
“Toplanın. Artık birlikte savaşacağız ve hepsini geldiklere yerlere göndereceğiz ! “
Eksiksiz toplandılar ve emperyalizme ilk kurşunu atan EFELERİMİZ son kurşunlarına kadar ve son emperyalist İzmir körfezinin serin sularına dökülene kadar savaştılar.
1838 Balta limanı anlaşması ile Kapitülasyonların açılan kapısından içeri giren “tek dişi kalmış emperyal canavarlar” 1925 yılına kadar tam 67 yıl kan emen vampirler gibi Türk milletinin emeğini, alın terini ve ülkemizin her türlü yeraltı, yerüstü zenginliklerini sömürdüler.
1925 yılında genç cumhuriyetimiz noktayı koydu.
TBMM, REJİ yönetimini sonlandırdı.
Duyunu Umumiyeyi zaten Lozan’da gömmüştü ATATÜRK !
Efelerin, 1883 yılında henüz kendisi 2 yaşında iken başlattıkları, emperyalizmin ülkemizdeki ekonomik işgaline, 1925 yılında son noktayı koydu.
Sonra da meşhur “zeybeğini” oynadı.
Ve ölene kadar hiçbir emperyal güçten tek kuruş borç para almadı.
Çünkü O emperyalizmi kitaplardan ya da makamların koltuklarında otururken değil Yemen’den, Trablusgarp’a; Galiçyadan Çanakkale’ye ve Sakarya’dan Kocatepe’ye kadar barut kokuları ve şarapnel parçalarının tozu dumana kattığı cephelerde tanımış ve öğrenmişti.
O tek dişi kalan canavarla boğuşmuştu.
Emperyalizmin rengi değişir ama kanı asla değişmez !
Sahi şimdilerde ne kadar dış borcumuz var ?
Ama artık akıllandılar. Duyunu Umumiye’ye ve yeni Reji idarelerine ihtiyaç duymalarına gerek yok.
“Evrensel” finansal kurallar diyerek ve emperyalizmi renkten renge sokarak gemilerini yürütmeye devam ediyorlar.
Efelerin nesli uyanana ve Atatürk’ün izinden gidecek gerçek siyasi liderleri milletimiz bulana kadar da ülkemizin yollarında yürümeye devam edecekler !
Hakkı Şafak Ses