Eğitimin kalitesinin artırılması ve çocuklarımıza nasıl bir eğitim verileceği üzerine hep kafa yorulmuş ve yıllarca bunun tartışmasını sürdürmüşüzdür. Ancak eğitim kurumları ile mimari arasındaki ilişkiye nedense pek fazla kafa yoran çıkmaz. İşte bu konuya dikkatleri çeken Yüksek Mimar Şeyda Beyaz İnce, “Baktığımızda mimari ve okul arasındaki ilişki çok az düşünülmüştür. Bu konudaki önerileri ve hislerini, mimarlar, okul yetkilileri, öğretmen ve çocuklar daha verimli bir mimari için ortaya koymalıdırlar. Mimarinin bu dalında uzman önerilerine ihtiyaç vardır” diyor.

Yüksek Mimar Şeyda Beyaz İnce, ÖNDER İmam Hatipliler Derneği tarafından çıkarılan ve Eğitim konusunun işlendiği Tohum Dergisi’nin 162. sayısında mimari ve eğitim kurumları arasındaki ilişkiyi inceleyen bir makale kaleme aldı. “Öğrenme ve mekan başlığını taşıyan yazıda konuya ilişkin önemli açıklamalar ve öneriler yer alıyor. Mimar İnce’nin önerileri özetle şöyle:

İki disiplinli çalışma

Mimari ve pedagoji bir okulun binasının planlanmasında birlikte düşünülmesi gereken iki disiplindir. Bir pedagojik konsept oluştururken, çocuklara mümkün olduğunca öğrenim yolunda eşlik edecek olanlar kurgulanmalıdır. Eşlik etmekten kasıt, onlara ilham vermesi ve öğrenimde heyecan yaratmasıdır. Çünkü çocuklar hissiyatın olmadığı alanları kırıp dökerler. Tabi ki öğretmenler de bu ortamlarda ders anlatırken verimli olabilmelidir. Ayrıca öğrenmenin yeri olarak adlandırılan okul, mimari olarak geçerli inşa şartlarını çocuklar ve eğitimciler için sağlamalıdır.

Tefekkür imkanı vermeli

Doğuda gelişen, İslam eğitim yapılarında görülen hayatla içiçe geçmiş, çok geçirgenli kapalı ve açık mekanlar, eğitimi, içinde uygulandığı yapının yönlendirmesine, sınırlamasına izin vermemiştir. Tam tersine tefekkür dünyası ile çocuğun fıtratına has yolunu bulmaya teşvik edilerek arayışını kendisinin bulmasına yön verilmiş olur. Mimari-mekânsal kavram öğrencisi tamamlar. Kendi kültürel sistemimizden gelen medrese yapılarında rıza ve ilgi ile başlayan eğitim dünyası, mekanı ile de aynı ilişkidedir.

Bilgi değil yetenek

Bugün bilinen hemen hemen herşeye dünyanın herhangi bir yerinden tek bir tıklamayla her an ulaşılabilir. Bu nedenle gelecekteki okulun temel terimi, bilgi değil fakat yetenek olmalıdır. Temel bilgi edinme ile aynı zamanda, bilgi ile ilgilenmek için beceriler kazanmak gerekir. Öğrenmeye farklı aktif yaklaşımlar aracılığıyla çeşitli öğrenme yollarının ve çeşitli öğrenme etkinliklerinin kullanılması önemlidir. Öğrenme, sadece kabaca bilgi tekrarı değil, öğrencinin kendi aklı ve bedeni ile başkalarıyla birlikte aktif olarak inşa edilmesi anlamına gelir.

Açık kat planları ve kümeli öğrenme

Öğrenme yollarının ve öğrenme aktivitelerinin çeşitliliği farklı öğrenme durumlarını gerektirir, geleneksel sınıf bir öğretim alanı olarak merkezi işlevini kaybeder. Öğrenme senaryosuna bağlı olarak, farklı mekânsal durumlar arasında bir seçim yapmak önemlidir. Buna göre, odalar net hiyerarşilere göre sıralanmaz, ancak birçok şekilde birleştirilebilir. Tek işlevli kullanım atamaları önlenmekte, çoklu kullanılabilirlik mümkün hale getirilmekte, açık kat planları ve küme modelleri önem kazanmaktadır.

Bireye göre eğitim

Her bir çocuk farklıdır ve farklı öğrenir. Okul, bireye göre öğrenimini kişiselleştirmelidir. Bununla birlikte, aynı zamanda hiçbir çocuk yalnız öğrenemez. Öğrenmenin tanıma, diyaloğa, başkalarıyla etkileşime ihtiyacı vardır. Bu nedenle hem bireysel öğrenme deneyimleri hem de küçükten büyük gruba takım çalışması deneyimleri okulda yapılmalı ve yansıtılmalıdır. Okul, her bireyin özgünlüğüne saygılıdır ve aynı zamanda birbirini tamamlayan ve destekleyen insanların çeşitliliğini kullanır.

Şeffaf ve geçişli mekanlar

Mimari düzeyde niceliksel ve niteliksel değişimlere ihtiyaç vardır. Alan hesaplamasında her bireye iki metrekare, öne sıralanmış eğitimden, ayrı olarak hızlı bir şekilde farklı öğrenme biçimlerine izin vermek için yeterli değildir. Alansal gereksinimin ötesinde aynı zamanda niteliksel değişiklikler de gereklidir. Bu nitelik doğrudan odalar arasındaki geçirgenliğe ve şeffaflığa bağlıdır. Bireylerin ve küçük grupların paralel çalışmalarını düzenlemek için, kesintisiz ağa ihtiyaç vardır. Tüm geçirgenlik ve şeffaflık için, yeterli akustik ayırma ve yangın koruma güvenliği gereksinimleri aynı anda sağlanmalıdır.

Öğrenciler kendilerini iyi hissetmeli

Daha iyi ifade etmek gerekirse, “Öğrenciler kendilerini iyi hissetmelidir” cümlesi bütün mimari detayların üzerinde bir esastır. Eğitim mekanının çocukları motive etmesi ve öğrenmeye heves ve istek oluşturmasını amaçlaması gerekmektedir. Bu da, mekanize, standartlaştırılmış, sınıflaştırılmış düzeneklerden çıkarıp, birbiriyle etkileşime girdikleri, birbirlerinden öğrendikleri, ellerini kullanarak bir şeyler inşa edebildikleri bir öğrenme vasatına çevirebilirsek okulun, çocuğun sosyalleşmesi ve dünyayı tanıması açısından fevkalade yararlı olacağını söyleyebiliriz.

Finlandiya neden başarılı?

Günümüzde örnek eğitim anlayışı olarak gösterilen Finlandiya’da, ders dışı saatlerde sosyal alanlarda öğrencilerin birbirinden öğrenmelerinin önemi kavranmış, aktivite ağırlıklı eğitim sistemi uygulanıyor. Öğretmene yönlendirilmiş sınıflardansa, öğrenciyi merkeze alan yeni bir eğitim sistemi yaygınlaşıyor. Ve bu yeni eğitim modelleriyle eğitim mekanları ister istemez dönüşüyor, çünkü eğitim mekanlarının potansiyelleri aslında alternatif, yenilikçi, öğrenciyi merkeze koyan, katılımcı ve şeffaf eğitim modellerini mümkün kılıyor.

Okul şehirden bağımsız olamaz

Eğitim mekanları, tabi ki sosyal ve fiziksel çevreden yani şehirden bağımsız olamaz. Okul şehri keşfetmeye de olanak sağlamalıdır. İyi bir şehir okulunu da oluşturacaktır. Kevin Lynch “Kent İmgesi” kitabında kentsel ortamda zamanın ve tarihin varlığından ve dolayısıyla bu dış faktörlerin insanları nasıl etkilediğinden bahseder. Her bireyin sahip olduğu şehre ilk ve doğrudan yaklaşımı, kendisine ve zamana göre 5 duyulu estetik bir deneyim oluşturmasına bakıyor. Bir kentsel sistem bu nedenle ya sabit ya da sürekli bir değişim olarak algılanabilir; bu da herhangi bir çevreyi etkileyen dış faktörlerin en göze çarpan etkisidir. Kentin öğelerinde biriken tüm hafıza gerçekte farklı dönemlerde orada yaşayanlara kendini anlatmaktadır.

Okul yolu da eğitimin öğesi

Yoldaki taşlar, köşe başındaki ağaç ile tanımladığımız bu yol, bu küçük insanın ilk serüvenidir ve mutlaka vardığı yere kadar eğitimin bir öğesidir. Küçük gözlemci her gün iki defa kullandığı bu yol içinde bir karakterdir ve bu karakteri yürüdüğü bu yoldaki elemanlar, düğümler, stratejik noktalar, referanslar ve şehrin sunduğu medeniyet ölçüsünde gelişecektir. Bu noktada okul tek başına bir öğrenim alanı değildir. Çocukları eğitim yolunda uzun süren şehrin keşmekeşliğinin sendromundan kurtarıp güvenlikli ve nitelikli bir okul yolu ile güne başlatmak gerekmektedir.

Nizamiye’den Montessori’ye eğitim

Tohum Dergisi’nin “Nizamiye’den Montessori’ye Eğitim” başlığıyla çıkan 162. sayısında eğitin konusu derinlemesine ve tüm boyutlarıyla ele alınıyor. Dergide konuya ilişkin Prof. Dr. Recep Şentürk tarafından kaleme alınan “Eğitimin amacı: Fikri bağımsızlık, taklitten tahkike”, Prof. Dr. Mustafa Gündüz’ün “Eğitim sisteminin felsefesi ve tarihsel dinamikleri üzerine”, Prof. Dr. Tuncay Zorlu’nun “Fatih ve Süleymaniye Medreselerinde tıp eğitimi”, Dr. Vehbi Baysan’ın “Klasik eğitimden moderniteye Osmanlı maarifi”, Gökhan Yücel’in “2023 eğitim vizyonu”, Araştırma Görevlisi Sıracettin Aslan’ın “Eğitim sisteminin inşasına ilişkin nazari bir çerçeve arayışı”, Araştırma Görevlisi Sami Turan Erel’in “Taşköprülüzade bağlamında Osmanlı’da ilimler tasnifi”, Seda Özalkan’ın “Eğitim meselemize gelenekli yaklaşım: Osmanlı eğitim tecrübesi”, Mehmet Öğün’ün “Estetik arayışında toplumsal bir mutabakat mümkün müdür?”, Halil Kurbetoğlu’nun “Ya tahammül ya sefer! İnsanın evcilleştirilmesi sorunu: Eğitim ve modern zamanlar”, Sevda Dursun’un “Hiçbir şey veremiyorsan fırsat ver” ve Şeyma Çiçek’in “Şehir Okulu ve İnsanın İnşası” isimli makaleleri bulunuyor.

Editör: TE Bilişim