Bir dine inanmak, o dinin intişar ettiği toplumun kültürünü almayı gerektirmezKültür nakli, bir nevi ruh naklidir,kendi bedeninizde  başkalarının ruhuyla yaşamaktır. Ruhunu kaybeden toplum aslında kimliğini kaybeden, başkalaşan, kendisi olmaktan çıkan toplumdur.

İslam, kültürlerin değişmesini hedeflemez. Toplumların kimliklerini belirleyen çizgileri ortadan kaldırmaz, sadece kültürleri taramadan geçirir, içindeki küfrü arındırır, onu kendi orjiniyle baş başa bırakır.

İlk Müslüman toplumlar Araplarla, Farslardır. Sonra Türkler Müslüman olmuştur. İlk Müslüman olan her toplum, sonra olanlara İslam'la beraber kendi kültürünü de ihraç etmiştir.Din adı altında kültürler, gelenekler transfer etmiştir. Bazı toplumlarda uç veren doku uyuşmazlığının arkasında din ile kültürün birlikte transferinin yarattığı sorunlar ardır.

Arap kültürü, kabile ve çöl kültürüdür. Çorak,yavan ve şekilcidir.Vehhabilik bu kültürün ürünüdür.Bukültürün en etkili olduğu sahalardan biri, siyaset alanıdır.İktidar için, başta dini kullanmak olmak üzere her yolu meşru gören anlayış, İslam dünyasına buradan geçmiştir. Emevi Arap kültürüne göre, iktidarda olmak kaderdir, buna karşı çıkan o kaderin kalemini elinde tutana karşı gelmiş olur.  Bu çizgi takip edildiğinde Emevi halifelerinin iktidara tutunmak için her yolu meşru gördükleri, en ahlak dışı yolları kullanmakta beis görmedikleri görülür.

Emevi'nin iktidar  tutkusu, İslami bir ilke gibi bizdeki siyasal İslamcı gruplara da sirayet etmiştir.Siyasal İslamcılık adı altında, yapılan aslında Emevi-Arap taklitçiliğidir. Muaviye,Hz.Ali'yi itibarsızlaştırmak için, Hz.Ali hakkında isnat ve iftiralarda bulunmak üzere  sahabe ve tabiundan iki ekip görevlendirmiş, bunları para ve makama boğarak Hz.Ali hakkında konuşturmuştur.İçinde Ebu Hüreyre'nin de olduğu bu kişiler, oturup kalktıkları yerde -gerekirse hadis uydurarak- Hz.Ali'yi karalamış, ağır ithamlarda bulunmuşlardır.Günümüzde, sosyal medya trolleri ile medya  manipülatörlerinin yaptıkları neyse, o gün yapılanlar da odur.Bu karalama,aşağılama kampanyası o kadar ileri gitmiştir ki,Kuran ayetlerinin anlamını çarpıtmaya kadar varmıştır. Semüre bin Cündep adlı kişiye Muaviye yüz bin dirhem vaat ederek, Bakara suresinin 204 ve 205. ayetlerinin Hz.Ali ile ilgili inzal olduğunu söylemesini istemiş, oda bunu yapmıştır.Bahsi geçen ayetlerde,içi başka, dışı başka olanlara işaret edilerek, onların işinin yeryüzünde fesat çıkarmak olduğu ifade edilir. Bu ayetlerin inişini hz.Ali'ye isnat etmek, Kur'an'ın delaletiyle onu münafık ve fesatçı olarak ilan etmektir. Hilafet için, Kur'an'ın anlamı ile oynamaktan çekinilmemiştir.

İktidar uğruna hadis uydurmak, Kur'anı kullanmak bir Emevi-Arap geleneğidir ve bu diğer Müslüman toplumlara da sızmıştır. Bu iktidar tutkusu, demokratik bir toplumun oluşmasını engellemiş, iktidarı kader adı altında direk Allah'ın tayin ediciliğine bağlamıştır. Böyle olunca da Allah'ın tayin ettiğini alaşağı etmek bir iman sorunu halini almıştır.İktidarın tayin ediciliğinin Allah'a havale edilmesi, insanları devreden çıkarmış, Müslüman toplumlarda demokrasiye giden yolun biricik şartı  -kendi kaderini belirleme- ilkesi hiç bir zaman gerçekleşmemiştir.

Günümüz siyasetinde de bu kültürün izlerini görmek mümkündür.İktidar ihtirası, imanın önüne geçmiş, başta kalmak uğruna her yol mübah görülmüştür. Bir kaç yıl önce yapılan seçimlerde eski Rize milletvekili Şevki Yılmaz, Akit Gazetesinde yayınlanan bir yazısında, Erdoğan ile ilgili hadis olduğundan bahsetmiş, bunu ısrarla savunmuştu. Tabi ki bu yalan ve uydurmaydı, Allah resulünü pis bir siyaset uğruna istismar etmekten, Müslümanların bir kısmının yandaşı, bir kısmının hasmı haline getirmekten başka bir şey değildi. Her Müslüman'ın peygamberi, sadece bir partinin peygamberi haline getirilmişti. Aynı minvalde söylenen, "Göklerden gelmiş bir karar vardır," sözü de Emevi'nin Hilafeti Allah'ın kararına bağlayan yaklaşımının bir tekrarıdır.

Türk ve İslam dünyası, bu Emevi kalıntısı siyaset kültürü ve siyasetçi tipinden kurtulmadıkça, iktidar alanı bir kavga alanı olmaya devam edecek, bu kültür dinle demokrasi arasında tıkaç rolünü sürdürecektir. Sanılanın aksine, Müslüman toplumlarla demokrasi arasındaki engel İslam değil, bu  köhnemiş, İslam dışı Emevi Arap kültürüdür.