Eylüle daima haksızlık edildiğini düşünürüm. Hüzün, hazan ayı derler. Kırılganlık, romantizm (ki bu kavrama da çok haksızlık edilir, çok yanlış yakıştırmalar yapılır, a! O da ayrı, lakin şimdilik konu dışı.) , diz boyu üzüntü, elden ayaktan çekilme gibi marazî(!) özellikler sanki bu ayın hayata yaydığı, insana nüfuz ettirdiği olumsuzluklar olarak anlatılır ya da 'eylül tablosu'nu böyle anlayanlarca bizlere bu şekilde hissettirilir.

Benim hissettiğim Eylül ise bambaşka. Eylülde 'giz' vardır; birçok muhteşem manzaranın tabiat sahnesine aynı anda olgunluk ve vakar içinde çıktığı bu ayda, gözümüzün seçebildiği (bazen de her gözün seçemediği) envaî çeşit renk vardır. İlkbahar ve yaz tüm bereketini, tüm nimetini getirir de yeddi emin 'Eylül Ambarı'na bağışlar. Hatta güneş, rüzgâr, hava, su, toprak, yağmur, bitkiler, yapraklar, -sanki taşlar bile- renkten renge, şekilden şekile, tablodan tabloya, türden türe, 'dilden dile' geçiş yaparlar. Ve sanki bu muhteşem geçişle biz insanoğluna 'kâh otur seyret, dinle ve düşün kâh hareket et de bizi tanı, bizi anla, bizden faydalan, bizim hediyelerimizi fark et, al ve sakla' der.

Kısacası bendeniz Rana'ya göre Eylül, bir çeşit 'Hasat Zamanı': Ne ekip biçtiğini görme; topladıklarını hesap edip işleyip iyileri, hasları saklama; çürük çarıkları atma; çetin kışa hazırlanma, güçlenme ve 'Asıl Tablo'yu iyi görme zamanıdır. Eylül, canlanma; canı, hayatı bulma; 'hayatı, insan oluşu iyi okuma' zamanıdır.

İşte bu yüzden dedik ki: ‘YİNE Mİ MEVSİM EYLÜL’

Bir yaprak daha düştü yine mi mevsim eylül

Gül için döner devran ey gözüm ağlama gül

Bir mevsim daha geçti bak işte gönlüm eylül

Aşk için yanar yürek ey ruhum ağlama gül

Bir rüzgar böyle esti sevdaya şebnem eylül

Yar için kanar hayat ey aşkım ağlama gül

Sonbahar gelip çattı bir ömür bendim eylül

Hak için gülsün nefes ey insan ağlama gül

Bir yudum bade içim sanma ki kandım eylül

Can için candan geçtim ey bahtım ağlama gül

(Yegâh Elif Mirzâde* )

RÂNÂ İSLÂM DEĞİRMENCİ ( *Şiirdeki mahlasımız)