Ülkemizde okuma oranı pek çok ülkeyle karşılaştırıldığında fena sayılmaz. Gazete satış oranında da diğer ülkelerle kıyaslandığında ortalarda iken giderek arka sıralara düştüğümüzü görüyoruz. Televizyon kanalı sayısında ise Avrupa Birliği Ülkelerinden bile fazla resmi ve özel kanala sahibiz. Ancak gazetenin ve televizyon kanallarının niteliği göz önüne alındığında ciddi sorunlarla karşılaşıyoruz.
Bilinen bir gerçek. Kitle iletişim araçlarıyla ( radyo, TV, gazete, dergi vb.) insanların beyni yanlış, eksik bilgilerle doldurulabiliyor. Olanı biteni bilmemiz değil, onların söylediklerine inanmamız isteniyor.
I.Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan ve adına mütareke basını denen bir kaç yayın organı Kuvvay-ı Milliye Hareketi için uzun süre ayak bağı olmuştu.
Şimdi teknoloji gelişti. Bu oranda da kitle iletişim araçları çeşitlendi ve çoğaldı. Kitle iletişim araçlarının etkileme gücü de aynı oranda arttı.
Ülkemizin içinde bulunduğu durum ve ulusal basının önemli bir ekseriyetinin bu konuda takındığı tavır göz önünde olduğundan geçmişte “mütareke basın” denilen şimdi kendilerini ulusal basın diye yutturmaya çalışan pek çok yayın ve basın organına “mütareke medyası” dense daha doğru olur. O kadar açık oynamaya başladılar ki, 6-7 gazete aynı gün aynı manşetle çıkarak algı operasyonuna girişiyorlar.
Bugün Kuvvay-ı milliye hareketini savunan basın, yayın kuruluşları küçük ve dar mevzilere çekilerek mücadelesine devam edebiliyor. Milliyetçi olduklarını ancak konuşmalarından anlayabildiğimiz insanların duyarsızlığı ve sahip çıkmaması yüzünden yaşama savaşı veriyor. Büyük mevziler ise bilinçli dış ve iç destekle beraber aramızdaki gafillerin de göz yummasıyla yetersiz muhterislerin eline geçti.
Birçok basın, yayın kuruluşu ülkenin içinde bulunduğu tehlikeleri haber yaparak, köşe yazarak millete anlatmak yerine içte ve dışta hayali düşmanlar yaratmak derdine düştü. Açık açık halkımızın bir yarısını ötekileştiren yayınlar yapıyorlar. Ya da milletin dikkatini farklı yerlere çekmek için eğlence, yarışma ve değişik isimler altında saatlerce sürecek yayınlar yapıyorlar. Bu yayınlar ise çoluk, çocuk, genç, ihtiyar demeden toplumun önemli bir ekseriyetini etkileyebiliyor. Son günlerde yapılan şarkı, türkü, yetenek, yıldız (star) yarışmaları için on binlerce insanın başvuru yaptığı dikkate alınırsa basın yayın kuruluşlarının toplumu nereye götürdüğünü anlatmaya gerek yok sanıyorum.
Acaba milli bir konuda miting, toplantı, konferans, seminer, panel veya yürüyüş düzenlenseydi bu kadar insanın bir araya gelmesi mümkün olabilecek miydi? İnsanımızdaki milli hassasiyetlerin yok olmaya yüz tutması, buna mukabil kolay kazanma, kolay şöhret için her türlü fedakârlığı göze alan insanların çoğalması mütareke medyasının başarısının bir ispatıdır. Bundan dolayı mütareke basını ne kadar öğünse yeridir.
Sonuç olarak ekseriyeti bir biçimde küreselleşme, yeni Ortadoğu projesi, medeniyetler ittifakı, dinlerarası diyalog vs. isimler altında ortaya çıkan efendilerine uşaklık yaparak, içinde yetişip hayat buldukları millete ihanet ediyorlar.
Namus, şeref, haysiyet, özgürlük, bağımsızlık gibi kavramlar için hayatını veren insanlar gitmiş yerine menfaat için başkalarına uşaklık etmekten utanmayan arsız, yüzsüz, nursuz insanlar gelmiş.
Toplumun ekseriyeti ise basın yayın organlarının pek çoğunun yarattığı bilgi kirliliğinden dolayı aptallaşmış vaziyette. Her konuda yüzlerce uzman olmasına rağmen her konuda bilgi sahibiymiş gibi aynı suratlar, aynı isimler ekranları parsellemişler. Bunlar yetmezmiş gibi bir de Pelikanlar çıktı. Kripto oldukları için ilk bakışta sezilmemeleri halkı daha da bir şaşkınlığa itmiş durumda…
Kuvay-ı Milliye Basını ise söylediğim gibi küçük ve dar mevzilerde atışa devam ediyor. Bizim gibi duyarsız insanlar yüzünden yaşama mücadelesi veriyor. Bu duyarsızlığımız biraz daha devam ederse renksiz, milliyetsiz, tehlike saçan medyanın bütün mevzileri ele geçirerek toplumu teslim alacağını söylememe gerek yok sanırım.

Görüntünün olası içeriği: Rifat Karaduman, oturuyor, masa, ofis ve iç mekan