'Ah Mikrop Bak Ne Yaptın Bana' dedik; biraz sıkılsak da tez geçer yanılgısına düşüp evde kısa süre dinleneceğiz düşüncesiyle içimizi serinlettik; hafiften de eğlenceli ve şirin görüp mikrobu, biraz dolanır, sonra çekip gider zannettik.

Ama mikrop bizden, bizim gördüğümüzden (belki de göremediğimizden) daha gizemli, daha ciddi, daha doluymuş. Pek de gidesi yokmuş, aksine, bir şeyler anlatması, bize şeyler aktarası varmış.

Şimdi, acele etmeden, telaşlanmadan, mikrobu da kendimizi de, derdi de, gizi de hafife almadan, dışarıya nadan nadan halay çekmeye, mikrobu hiçe sayıp onun dışında herkesin dediğine kulak vermeye, kuru gürültüye kapılmadan evdeki divanlarımıza paşa paşa, yürekli, akıllı sakince oturup mikrobun ne olduğunu, neden olduğunu anlama ve dinleme cesaretini gösterme zamanı. Biz onu dinleme dirayeti gösterebildiğimizde mikrop da bizim yanımızda diz çöküp sessizce oturacak, bu âşikâr.

Belki, kim bilir, tüm serseriliğini, uçarılığını, ara ara da bizim zayıflık ve acizliğimizden yararlanarak elde ettiği zalimliğini (ne yazık ki son raddede katilliğini) tümden unutup bize asıl derdini, asıl sebebini anlatacak kuzu kuzu...

Gelin bir fasıl, evimizde oturalım; birkaç gün sessizce kendimizi dinleyip insan oluşumuzun güçlü yanlarını, hayatın ne olduğunu, ne olmadığını, neler yapmamız, yapmamamız gerektiğini yeniden hatırlayalım. Evimizde mikrop yokmuş gibi, 'evin asıl sahibinin biz olduğunu iyi belleterek' davranıp bizi izleyen mikrobun zaaflarını, neden ve nereden palazlanıp da şımardığını ve bize ne demeye uğraştığını da iyi gözlemleyelim.

Buna cesaretiniz ve rikkatiniz (cesaretimiz, rikkatimiz) olursa bakın neler olacak! Görün, birkaç gün sonra mikrop en tehlikesiz ve en efendi haliyle yanınıza gelip size bir şey anlatmaya can atacak. O anı kaçırmayın. Hatta onunla dertleşmek için iki kahve pişirin, şöyle evinizin baş köşesindeki kadim bir peçte...

Kahveleri koyun siniye, kurulun divanınıza ya da sedirinize ve seslenin 'sizin malikanenizin' bir köşesinde süt dökmüş kedi, asalaklığını fark etmiş bir sığıntı gibi duran ve sizin kadar aklı, dirayeti olmadığını ama bir yükü, bir derdi, bir potansiyeli olduğunu iyi bildiğiniz 'şuncağız mikroba'...

Seslenin en hâkim, en âlim, en müşfik, en mütevekkil sesinizle:

- GEL MİKROP DERDİNİ ANLAT BANA! Dinlerim...
...
Ey insanoğlu; başla sohbete! Gün senin, akıl senin; mekan ve zaman senin! Unutma, mikrobu adamdan sayıp onunla adamakıllı dertleş(e)medigin, yüzleş(e)mediğin sürece, o ne zamanı ne de haddi bilecek. Ve bilinmez bir zaman içinde, bilinmezlikler içinde bilinmezliklerle cirit atacak. Oysa ki sen! Sen, bir silkinirsen, bir kendine gelir, kendini bulursan... Bu derdin (belki de mikrobun kulağına fısıldadığı- ah kulağına bir fısıldayabilse anlatacağı- nice derdin) tek çaresi sensin... Şimdi 'dinleme' vakti...

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, oturuyor