Yıllar evvel, hafta sonu bir sınav görevinde idim. Gözetmen olduğum sınıfın duvarında 'kendini affetmek' ile ilgili bir kıssa vardı. Oturduğum masanın tam karşısı duvardaki yazıyı dikkatle okudum. Çok etkilenmiştim kıssadan. Kıssada; 'geçmiş hatalara ya da size kötülük yapanlara (veya çoğu zaman sizin, size kötülük yaptığını sandıklarınıza) uzunca süreler takılmanın, bir insanın kendisine yapacağı en büyük zulüm olduğu ve bundan vazgeçmenin önemi' anlatılıyordu. Açıkçası etkilenmiştim. Etkilenmiştim de, işin püf noktasını tam da idrak etmiş miydim? Bu husus net değildi.

Yine de kıssayı okuduğumdan üç beş gün sonra 'Kendimi Affettim' başlıklı bir 'Deneme' yazdım; kıssadan çıkarabildiğim ve tabii benim de hayat bakışıma, yüreğime yatarak yapabileceklerimi, yapamayacaklarımı analiz ederek...

(Tam da bu noktada -yeri gelmişken-, bir duruma açıklık getireyim, ki zaman zaman benim yazılarımı okuyanlar bu hali karıştırıyor:

Bir durumdan etkilenerek yazarken kendimi tüm insanlardan soyutlayarak 'kendi nefsim' için ya da etkin ve direkt başıma iyi / kötü bir şey geldiği, diğer insanlardan iyi ya da kötü yönde bir etki gördüğüm için insanî durumları anlamaya çalışıp saldırı ya da savunma mahiyetinde yazı yazmıyorum veya tefekküre kalkışmıyorum ben. -Bu 'ben' içinde salt Rana da var, Yazar ben de var.- Yani ben, 'insan manzaraları'nı anlatırken anlattığım bahislerin yüzde doksanında bahsedilen konu ya da durumun direkt 'nesnesi' değilim. Kolay kolay olmam da... Kendimi nesne görmediğim için incinmiş, küsmüş, hakkını arayamamış, muhatabına sözü / özü söyleyemediğinden öfkeli falan da değilim. Aksine, insanoğlu denilen şerefî mahlukat payeli, onurlu ve üstün vasıf ve melekeleri bulunan ailesinin en az bu aile kadar onurlu ve donanımlı bir temsilcisi olduğum için 'gözümün önüne serilen ya da aklıma / yüreğime çarpan' kesitler aracılığı ile 'insanı ve insanlığı' anlama ve yine 'insana ve insanlığa' bir şeyler anlatma, onlara bir iki örnek, birkaç tahlil gösterme adına 'kalem tutan, tefekkür eden, yüreği ile tartan / gören bir Özne'yim bilinci ile en yakın tanıdığım 'KENDİME' bakıp bu pencereden İNSANA İNSANI tanıtma, en azından aklımı, yüreğimi harekete geçirerek diğer insanlara da akıl ve yüreğin varlığını hatırlatma telaşındayım. -Kaldı ki ben, hem deneme yazarı hem şairim. Gelin görün şimdi halimi... - Bunda, bu telaşımda yeterli miyim? Rabbim bilir...Umarım ki bir parça da aklıselim 'okuyucular' bilir. Ama hem Rana hem de bir Yazar olarak bu ince çizgide gayret ettiğimi biliyorum. Yazılarım bu çizgide değerlendirilmelidir. Konuşmak ise bambaşka... Yine bilirim ki çoğu kez susmayı, bilerek kullanmak en büyük cevaptır... -Konudan sapmış gibi görünsem de önemli bir husustu ve açıklama zamanı gelmişti.- Şimdi biz 'kendini affetme' meselesine dönelim. Ki bu meseleyi anlatmak da ayrıca zordur.)

'Kendimi Affettim' denemesi en az on yıllık bir deneme. O denemeden (Yazar Rana'nın yazdığından kul Rana olarak) hisseme ne kadar bir şeyler katıp da ilerleyebildim bu uğurda... Uzunca bir süre başka telaşlardan görememişim...

Birkaç gece evvel, şu bereketli gecelerin bereketli iç hasbıhallerinin birinde gördüm ki pek de kendimi affedememişim. Üzüldüm... Zira ben bu noktada epey yol katettim sanırdım. İftardan sahura, sahurdan sehere bu mesele beni bayağı meşgul etti. Hani derler ya 'doluya koysam almaz, boşa koysam dolmaz'. Tam da o haldeydim. Ümidim de kalmamıştı çözümler bulabilmek için.

Geceden sabaha dek kıvranırken -tabii gözümün önünden ben dahil bir hayli insan çeşidi, insanî durumlar da sürekli resmi geçit yapmaktaydı- birden irkildim. Kendimi affetmek şöyle dursun kendime birkaç boyun bağı eklemişim de habersizmişim.

Bu kıvranmalar, iç çekişler, dertlenmeler, edalar, dualar derken... Hiç ummadığım anda cevap geldi...

-Yazıyı buraya kadar getirdim ama yazımın tüm gelişimini buraya aktarmayacağım, izninizle...--

Özetle, ses bana şunu fısıldadı.

'Görememişsin... Bak şimdi beni iyi işit ve olanı iyi gör: İnsanlar üç aşağı beş yukarı üç büyük gruba ayrılır, bu yokluk denizinde... Allahlıklar, Allah'a emanetler ve Allah'ın sevgilileri (Allah dostları)...'

Ses bana bir şamar gibi geldi... Çok derin anlamak için daha nice güne geceye ihtiyacım var, görüyorum. İnşallah, idrak için Rabbim bize yardım eder. Ama sesten bir yarım saat sonra yüreğim şu cevabı titreyerek sessizlik ve ses arasında vermeye çalıştı:

'Ya Rabbim ben sana emanetim. Duam odur ki rızanı kazanmışlardan olayım. Affetmek sana mahsustur. Bizleri affet. Beni güçsüz ve idraksiz bırakma. Benim gücümün olmadığı / yet(e)mediği yerdekileri ancak sana havale ederim. Hakkımızda hayırlısını sen bilirsin.'

Rânâ İSLÂM DEĞİRMENCİ
24.05.2020 Ankara
...

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi