“HAC” İBADETİ ÜZERİNE !.. (1)

Abone Ol

Yeni bir “Hac” dönemine daha girdik.
Niyetlenip, nasip olan müslümanların “hac” larını Allah kabul ve makbul etsin. Hac yolcularının yolları açık olsun.

Yakın arkadaşlarım bilir.
Ben bir din adamı değilim. Ve tahsil olarak da özel bir “din” eğitimi de almadım.
Mühendisim.

Bu yüzden paylaşacağım düşüncelerime “din eğitimi” almış çevreler itiraz edebilir ve “bu saha sizin sahanız değil.Fitneye sebeb oluyorsunuz” diyebilirler.

Fakat buna rağmen uzun süredir ertelediğim “Hac” üzerine düşüncelerimi paylaşmaya karar verdim.

Çünkü “Hac” ibadetimizin hikmetleri ve farz olma sebebleri şuurlu bir şekilde gündeme gelmiyor, tartışılmıyor. Dinimizin ”farz kılınan diğer ibadetleri” gibi sadece şekilcilik ve olması gereken farzlardan birinin yerine getirilmesi olarak görülüyor.

Ve ayrıca çok basit olarak, hesap kitap yapmadan bu ibadetimiz “Araplara” para kazandırmak olarak gibi karşı tenkitlere maruz kalıyor. “Hacca gitmeyin fakirlere yardım edin, çocuk okutun” gibi “hayır işleri” ile “ farz bir ibadetin” yer değiştirilmesinin daha doğru olacağı yazılıp çizilip söyleniyor.
Bu teklif, hem gerekçesi hemde farz olan bu ibadetin özü açısından doğru değildir.
Araplara para kazandırmak iddasına gelince, bu doğru bir tespit değil.
Senede 3,5 milyon hac için tüm dünyadan müslümanlar Arabistana gidiyor..
Bir hacının hac süresince ortalama harcaması yani Araplara verdiği para 400 dolar civarında. Türk hacılar en zengini onların harcaması 700 dolar civarında.( Mukayese açısından Türkiye’ye gelen turist sayısı 40 milyon. Ortalama harcaması 600 dolar.)
Bu durumda 3,5 milyon hacı toplam 1.4 milyar dolarlık harcama yapıyor ve Arabistan ekonomisine katkıda bulunuyor.
Arabistanın günlük petrol üretimi 11 milyon varil. Varili 60 dolardan 660 milyon dolar eder. Yani Arabistanın 2,5 günlük petrol geliri bile hacıların bıraktığı paradan daha fazla.
Kaldı ki alış veriş yapılan dükkanların ekserisi Özbekler başta olmak üzere orta asya Türk devletlerinden ve Pakistan gibi diğer müslüman ülkelerden esnaflar.
Otellere gelince en pahallı lüks oteller ise “yabancı hrıstiyan” markalar.
Kabeye en yakın, yüz yüze olan önünde namaz kılınan Swiss otel mesela. ( biliyorsunuz amblemide kımızı “haç” dır.) 
Suudi Arap’ta, “hac’da“ “haç’ın” ne işi var diyecek imani hassasiyet nerede...?
Aslında SUUDİ ARAP yönetimi hacılardan rahatsız. Mekkeye gelen hacı sayısı son on günde 3,5 milyona ulaşıyor. Mekke’de otel yatak sayısı 2 milyona yakın. Geri kalan, daha çok fakir müslüman ülkelerden gelen 1,5 milyon “hacı”, çoluk, çocuk; kadın, erkek sokakalarda yatıp kalkıyor, yiyip içiyor ve tuvalet, yıkanma ihtiyacını sokaklarda görüyor. Bunun için yollar seyyar tuvalet ve abdest, duş kabinleri ile dolu. Hac süresince hizmet vermek üzere seyyar kurulup daha sonra kaldırılıyor. Yapılan bu alt yapı ve hizmet yatırımlarını Suud’lar ücretsiz yapıyor.
Dolayısıyla Araplara para kazandırma meselesi pek gerçekçi ve isabetli bir tenkit olmuyor.
Şimdi bu girişi yapmamın sebebi esas konuya girmek içindir.
İnanın “hac” süresince televizyonlar sokaklarda yatan, yiyen içen ve ciddi çöp bırakan 1,5 milyon, ki çoğu fakir üstü başı perişan “hacıyı” gösterseler; “bu nasıl ibadet”, bu nasıl hesapsız kitapsız bir “din” diye bir çok haklı soruya tüm İslam camiası muhatap olacaktır. İnsan fıtratı ile uymayan dehşetli bir utanca sebeb olan bu manzarada yapılan ibadetin fiziki şartlarının kötülüğü ve kabul edilemez rezilliği, duyulması gereken ruhsal huzur ve huşuya da ciddi bir engel aslında.
Biliyorsunuz Türkiye gibi “hac” yapmak isteyen hacı adayının çok olduğu ülkelere SUUD yönetimi sınır getirerek kota koyuyor. Mesela Türkiye’den hac müracaat sayısı 2,5 milyona yakın. Ancak 80-90 bin kontenjan yüzünden kura ile ancak bu sayıda “hacı” adayı belirleniyor. 
Yani üzerine “hac” farz olan bir müslüman istesede hacca gidemiyor.

Şimdi “mühendis” damarımız şu soruların cevabını aramasın mı?

Hac dışında Allah’ın (c.c) farz olarak emrettiği her ibadeti “hür” bir müslüman her hal ve şartta yapabilirken niçin kendi dışında bir sebebten dolayı istesede “hac” ibadetini yapamıyor?
Şöyle düşününün, Allah bir ibadeti emrediyor ve gelecekte müslüman ülkelerden sayısının çoğalacağını ve bu durumda zaman, mekan sınırlamasını hesap edemiyor.(haşa).
Allah’a bundan büyük nizamsızlık, hesapsızlık ve ölçüsüzlük iftirası yapılabilir mi?
Yani artacak müslüman sayısına göre zaman ve mekan yetersizliği sebebi ile Allah yerine getirilmesi mümkün olamayacak bir ibadeti emreder mi? (!)..
Asla.
Allah “ ey kulum sana haccı farz kıldım.Üzerine hac farz olduğunda, eğer zaman ve mekan yetersizliği ile istesen bile gelemez isen ve eğer “hac” niyeti için bekler bir türlü kuralardan dolayı “hacca” gidemezsen bu arada sağlığını kaybeder yada vefat edersen ben seni “hac” yapmış sayacağım” diyor mu? 
Hac’ta zaman ve mekan yetersizliğinin sebebi Haccın farz olan rüknü Arafat’a çıkmanın ve vakfeye durmanın bir güne yani Zilhicce ayının 10. ( kurban bayramının 1. günü. Bazen 9 olur) gününe sabitlenmesi ve bu günle sınırlanmasıdır. 
Peygamberimiz hayatında bir kez “hac” yapmıştır.
Zilhicce ayının 10. Günü Arafata çıkmıştır.
Bu durumda müslümanlar sayıları az ve mekan sıkıntısının olmadığı yıllarda sürekli Zilhicce ayının 10. gününde Arafata çıkarak hem Hac ibadetinin farzını hemde peygamber efendimizin hac yaptığı günde hac yaparak bir sünneti yerine getirmişlerdir.
Aslında Kur’an da açık ve net olarak haccın zamanı yazılmıştır.
“ Hac belli AYLARDA’dır” Bakara 2/194.
Belli günde değil belli aylardadır diyor ayet.
Bu aylarda Şevval, Zilkade ve Zilhiccedir.
Çünkü Hz. İbrahimden beri Hac ibadeti Araplar tarafından örfi olarak devam ettirilmiş ve bu aylarda hac yapılacağı bilinen bir durum idi.
Ayette açıkça bu aylarının yazılmamasının sebebi “bilinen bir husus” olmasındandır.

Sonradan açık olarak bu ayette yazılı olan “hac” yapabilme imkanı her nasılsa sadece bu aylarda “hac” için ihrama girme olarak yorumlanmış.
Hac ayları dışında ihrama girmenin “mekruh” olduğuna dair bir hadis kaynak olarak gösterilmiş ve “hac ayları bellidir” ayeti sadece ihrama girmenin işareti olarak kabul ETTİRİLMİŞ !..
Yani hac niyeti ile 1 Şevvalde ihrama girebilirsin. Fakat Hacı olman için 70 gün ihramda zilhiccenin 10 ‘nu beklemek zorundasın ?!...
Kim hangi ayet, hadis ile haccı tek bir güne sıkıştırmış ben bütün araştırmalarıma rağmen bulamadım.
Ama araştırırken bakın neler buldum.
İmamı Azama göre 1 Şevval 10 zilhicce arasında yani 70 gün içinde hac yapabilirsin.
Diğer fıkıh mezhep imamı İmam Malikiye görede bu süre 90 gün.
Yani Kuranda açıkça ayetle bildirilen aylarda, haccın farzları olan “tavaf, say,arafat,müzdefile ve şeytan taşlamayı yaparak saçını ve kurbanını keser ihramdan çıkar “hac ibadetini” tamamlayabilirsin.
Zilhiccenin 10. gününü beklemeye gerek yok.
Başka neler buldum araştırırken?
Hz. Ebubekir, şevval ayında peygamberimizin izni ile bir gurup Medineli müslümanlarla beraber hac kafilesi başkanı olarak hacca gitmiş.
Ve Balkan müslümanlarıda hac ibadetini bu üç ayda yapmaya devam etmişler.

Şimdi çok ilginç bir noktaya gelelim. SUUD yönetimi kesinlikle bu üç ay içinde herhangi bir gün hac ibadetinin farzlarını yapmaya izin vermiyor.
Şevval ve Zilkade de ve Zilhiccenin 10. gününden önce Arafata vakfe yapılmasına müsade etmiyor.Hatta son yıllarda Şevval ve Zilkade aylarında “ümre” vizeside vermiyor.Şevval ve Zilkadede ümre vizesi ile Mekke’ye gelenlerin “hac” rükünlerini yapmasına müsade etmiyor.
İlginç değil mi?
Hani Araplar hac sayesinde büyük paralar kazanıyordu?
O zaman hac aylarında 70 gün hacca izin verilse her 10 günlük dönemde 1,5 milyon hacı kabul etse bu sürede toplam 10,5 milyon müslüman hac ibadetini yapsa daha çok para kazanmış olmazlar mı?

İzdihamlar, geçmiş yıllarda katliama dönüşen çiğnenerek ölen masum hacılar, sokakalarda yatan milyonlarca hacı adayı ve “imanın yarısı temizliktir” diyen bir dinin mensuplarının bir farz ibadet esnasında sokaklarda yatıp, yiyip içmesi ile sebeb olduğu çöp yığınları !..
Demek birileri bu görüntü ve uygulama sonucu dini bir farzın yapılmasında ortaya çıkan hesapsızlığı “para” kazanmaktan çok daha önemli görüyor.

Peki SUUD’lar bu konuda kasıtlı bir yanlışın içinde olsa bile bu önemli konu Türkiye başta olmak üzere diğer müslüman ülkelerin dini kurumlarının yetkililerince niçin gündeme getirilmiyor?
İmam Azamı, ve İmam Hambeliyi ve bu mezhep İmamlarının temel kaynak aldığı “Hac ayları bellidir” ayetine göre verdiği 70-90 günlük süreye uyulmayıp hac ibadetinin tamamlanması şartı tek bir günle niçin sınırlandırılıyor?
Bunun fetvasını kim yada kimler vermiş ?!..

Müslümanların sayısının ve hacca gidenlerin az olduğu, mekanın ve zamanın yeterli olduğu eski yıllarda haccın aynı zamanda sünnet olan zilhiccenin 10 nunda bazen 9 unda ( kurban bayramının birinci günü)
yapılması ve o günlerin şartlarında hacıların güvenliği de içinde bu uygulama doğruydu.

Eğer Allahın emrettiği gibi hac aylarında hac yapılabilse “hac” ibadetinin yerine getirilmesinde zaman ve mekan sınırlaması ile ortaya çıkan bir hesapsızlık ve nizamsızlık kalır mı?
Hacca isteyipte gidemeyen müslüman kalır mı?
İzdihamlar, mekan darlığının sebeb olduğu istenmeyen görüntüler, durumlar yaşanır mı?

Diyanet camiası bu konuyu konuşmaktan bile çekiniyor.

Evet sonuçta İslamın emri ve farzı “Hac” ibadetinin zaman ve mekan darlığı ile yapılamazlığının sebebi bizin “akılsızlığımız” ve “nakle” dayanan bir çok kasıtlı saptırmayı içinde barındıran bugün yaşadığımız İslam anlayışı.
Yoksa, Kainatın Mühendisi Allah’ın,haşa mekan ve zaman darlığı ile yapılamayacak ibadeti bizlere farz kılması gibi bir hesapsızlık asla mevcut değil.

Gelecek paylaşımızda Hac konusunu başka bir cepheden yazmaya devam edeceğiz inşallah.
Bu yıl hac ibadeti nasip olan hacıların haclarının kabul ve makbul olması duasıyla yazımızı noktalayalım.