HACIEMİNOĞLU'NUN BOZULAN ESKİ EZBERLERİ

“Meselâ bizim yeni nesil 'seviye, mesele, mektep müddet, müellif' kelimelerini kullanmıyor. Halbuki bu sözler bizim hem dokuz asırlık atalarımıza hem de Türkiye dışındaki soydaşlarımıza bağlamaktaydı. Çünkü bu kelimeleri onlar kullanıyordu.”

Abone Ol

Türkçenin Karanlık Günleri’nde Necmettin Hacıeminoğlu diyor ki:

“Meselâ bizim yeni nesil 'seviye, mesele, mektep müddet, müellif' kelimelerini kullanmıyor. Halbuki bu sözler bizim hem dokuz asırlık atalarımıza hem de Türkiye dışındaki soydaşlarımıza bağlamaktaydı. Çünkü bu kelimeleri onlar kullanıyordu.”

“Müellif” yerine “yazar” kullanmaya başladık.

Yanlış mı yaptık?..

“Müddet” yerine “süre” kullanmaya başladık. “Sürmek”ten "süre" ne kadar güzel bir Türkçe.

“Mektep” çöpe atıldı okul oldu. Keşke “okul”u da Türkleştirebilseydik.

“Meselâ” yerine “örneğin” kullanıyoruz, hani şu oya örneğindeki beş bin yıllık “örnek”ten aldık bunu.

70'li yıllarda "mesele" üzerinde yüzlerce yazı kaleme alındı. "Vay efendim, 'mesele' sorun olamaz"mış. O yazıların hepsi buharlaştı "mesele" bal gibi de "sorun" oldu. Artık dilimize ve dünyaya Türk'ce bakıyoruz, sorunlarımıza "Türk'ce çözümler üretiyoruz.

Hacıeminoğlu şu konuda doğru söylüyor, yukarıdaki Arapça ve Farsça sözcükleri “dokuz asırlık atalarımız”dan aldık. İyi de bizim 19-29 yüzyıllık atalarımız da var. Zaten “dokuz asır” önceki atalarımız Türkçe “alp”i çöpe atıp Farsça “key” kullanmaya başladılar; Keykubat, Keyhusrev, Keykavus gibi. Onlar Türkçenin canına okudular. Bu yanlışı sürdürmek zorunda mıyız?..

Özbekistan, Kazakistan, Azerbaycan, Kırgızistan’da artık “müellif” yerine “yazar” kullanılmaya başlandı. “Nereden duydunuz?” diye sorarsanız Türkiye televizyonlarından ve internetten duyup aldıklarını öğrenirsiniz.

"Müellif"i kullanmak bizi Osmanlı ve Selçuklu atalarımıza ve Türk dünyasına bağlamaz doğrudan Arap kültürüne ve Araplaşma sürecine bağlar.

Türkçenin Karanlık Günleri gençlik yıllarımızda karşımıza çıkmıştı. Sorgulayacak bilgi donanımına sahip değildik, toyduk. Aslında Türkçeye girmiş Arapça ve Farsça sözcükleri savunarak “Karanlık Günleri” uzatan bir kitap olduğunu geç öğrendik.

Alper Aksoy