Hikayenin devamı "Hakkari'de Hayat Var" ruhuna canla başla emek verenlerle yazıldı…

Hikayenin devamı “Hakkari’de Hayat Var” ruhuna canla başla emek verenlerle yazıldı…
Bir şehir düşünün yazıyla, baharlarıyla ve bilhassa da kışıyla muhteşem güzelliklere layıkıyla ev sahipliği yapsın… İşte o şehir tam da Hakkari…
Biri çıkıp gelmişti ve “Hakkari’de Hayat Var” deyip tüm kadrolarıyla sessiz sedasız kolları sıvamıştı… Dağların zirvesini nadide bir gerdanlık gibi sarıp sarmalayan Hakkari’nin değerine değer katanlar; yollara, yatırımlara, tebessümle uyanılan huzur günlerine vesile olmuştu… Sabırla, emekle, sahip çıkmayla bir süre sonra açan mis kokulu huzur tomurcukları meyvelere dönmüştü… Ve o tomurcukların, meyvelerin, huzurun, güzelliklerin “koşun gelin” diyen kokusu taaa bizlere kadar ulaşmıştı… Halaya, horona, miskete dünden hazır bizler de öyle uzaktan koklayarak olmaz diyerek kalkıp gittik ve huzurdan, güvenden, hizmetten, insandan yana tüm samimi dokunuşları yakından gördük… Aslında tam da burnumuzun dibindeki Hakkari, bayramlık fistanlarını giyip salınmaya başlayınca bir anda yerli-yabancı turizm lokasyonlarının da vazgeçilmezi olmuştu… Kuş uçmaz kervan geçmez yollarına artık seferler yetişmiyordu… Fotoğraf ve doğa tutkunlarının yegâne sevdası, kayak turizminde bilgedeki gözbebeği olmuştu Hakkari…
Kadınlar, valilik ve belediye bünyesinde açılan kurslar sayesinde üzerlerindeki asırlık kara toprağı aşıp üretimden yana boy vermeye başlamıştı…
Sporcu evlatlar madalyaları şehre taşırken miniklere de abilerinin ve ablalarının başarılarına yürümeleri için tüm sosyal-kültürel-sportif imkanlar sunuluyordu… Rengi Hakkari denen mucizenin seslendirdiği “Türkiye Ezgileri ve Halk Oyunları” ile yıllardır unuttuğumuz keyiften ağzı açık izlemeyi yeniden hatırladık…
Sonra bir soluk almak niyetiyle köpüklü kahve eşliğinde sırtımızı nazenin Sümbül’e, yüreğimizi kadim nağmelerin sahibi Zap’a, zihnimizi geçmişin izlerini taşıyan hikayelere emanet edip Can Kokulu cümlelere vesile olduk, şair olduk, edebiyat okyanuslarına daldık…



“Şiir misin sen ey can? Seni düşündükçe, mısralara yüreğimdeki ilhamını nakış misali yükledikçe, ciğerlerime mimlenen sen kokulu hasretlikleri soludukça; her geçen gün daha fazla ben oluyorsun Hakkari….
Sonra bakışlarında beni dinlendiren bir tılsım var eyyy Can; kıyısındaymışım gibi en iyot kokulu denizlerin, en bereketli nehirlerin, en kadim toprakların…
En uçsuz bucaksız ovaların, kekik kokulu dağların, en cennete yakın duaların…
Ve yüzüme, ruhuma, avuç içlerime, yüreğime dokunan ennnn sen kokulu rüzgarların….”


Özetle Vali İdris Akbıyık’ın  “Hakkari’de Hayat Var” mottosuyla başlayan Fahri Şehrim Hakkari‘ye ait  anlatımlarımı toplasan bir kitap eder benden söylemesi… Onca yoğunluğuma ve yolların zorluğuna rağmen Hakkari’ye kaç kez gidip geldim ben bile hatırlamıyorum çünkü yürekten özlenene giden yolların ne mesafesi, ne zorluğu, ne de verilen emekleri göze gelmezmiş…

Şimdi yine yeniden Hakkari ile buluşmaya gün sayıyorum… Bu kez biz bize değil, sizleri de beklediğimiz büyük bir festival buluşması var… 5-6 Şubat’ta gerçekleşecek “Kar Festivali‘ne”  Hakkari 4.kez ev sahipliği yapacak… Konserler, görsel şölenler, halk oyunları, danslar, türküler, yarışmalar eşliğinde dolu dolu iki gün karın ve Hakkari’nin tadına varılacak…
Ben mi? Ev sahibi oturmaz… Ev sahibi olarak Doğu ve Güneydoğu’nun yüklediği misafirperverlik genleriyle oturmayacağız elbette… Misafirlerimizi ağırlayacağız, festival programında gönüllü görev alacağız, Hakkari’nin ve başta Vali İdris Akbıyık olmak üzere canla başla emek verenlerinin coşkusuna ortak olacağız…
Bu arada “Hakkari’yi görüp tanımadığı için sakın gitmeyin diyenleri de” aramıza davet ediyor ve “buyrun gelin başımızın üstünde yeriniz var” diyoruz…