Hamza Çelenk okunmalı

Aynı gün başladım okumaya, ancak ara vermek zorunda kaldım. Birkaç gün sonra yeniden başladım ve Baştan aldığım için bazı yerleri iki kez okumuş oldum.

Abone Ol

Hamza Çelenk Hocam, iyi bir yazar ve eğitimci. Her şeyden önce, iyi bir insan. Burası daha önemli... Duygulu, hassas, şair ruhlu... Aynı zamanda iyi bir şair…

En son kitabı “Kırmızı Kar’ı”, imza gününde kendisinden imzalı olarak aldım. Aynı gün başladım okumaya, ancak ara vermek zorunda kaldım. Birkaç gün sonra yeniden başladım ve bu sefer bitirdim. Baştan aldığım için bazı yerleri iki kez okumuş oldum.

Şimdi yazdıklarına gelelim…

Dedim ya, Hamza Hoca iyi bir yazar. Burada teknik olarak yazarlığını tartışacak değilim. Ne yazmış, nasıl yazmış? Ona bakalım istiyorum.

Önceki eserlerini de okuduğum için, kısmen de olsa nasıl yazacağını az çok tahmin ediyordum. Ben onu önce şair olarak tanıdım. Aynı gazetede birlikte yazıyorduk, makalelerini keyifle okuyordum. Ama hikâye ve roman, hem teknik hem de duygu olarak farklılık arz ettiği için, doğrusu çok merak ediyordum.

“Kutanlı Gülistan” hikâye kitabını okuduktan sonra, "Neden bugüne kadar yazmadı?" diye üzüldüm şahsen. Bunca hikâyesi olan bir şehrin, yazılacak onca acısı, sevinci, isteği dururken neden yazmadı? Şunu iyi biliyoruz ki; mesleğimiz, servetimiz, hatta nüfusumuz bir gün gelir biter, kaybolur, unutulur. Ama yazdıklarımız her geçen gün biraz daha fazla hatırlanır, biraz daha fazla değer kazanır. Bunu bilen biri olarak, "Neden hikâyelerimizi yazmadı?" diye kızdım doğrusu. Karakterleri, tasvirleri ve metaforları şiir gibi akıcı ve yerinde bir üslupla yazabilen biri mutlaka yazmalıydı.

Neyse… Yazdı sonunda. Geç de olsa yazdı. Bizler de gururla okuduk.

“Kırmızı Kar” Romanına Gelelim:

“Hamza Hoca’nın roman olarak ilk çalışması… Yani bu onun ilk romanı… Depremle başlaması iyi olmadı, ama deprem mutlaka yazılmalıydı. İnşallah devamı gelir. Şahsen bekliyorum.

Biz, yazılacak hikâyeleri olan bir toplumuz. Hele ki içine doğduğumuz coğrafya, bu konuda oldukça zengin: Doğası, acısı, beklentisi oldukça fazla.

“Kırmızı Kar,” depremle başlıyor ve inanılmaz bir duygu seliyle ilerliyor. Roman kahramanlarının şahsında mahalleler, sokaklar, binalar ve tabii ki yaşadıklarımız, ilmek ilmek dokunmuş. Romanın daha çok doğa ve mekân ağırlıklı olması, karakter odaklı olmaması, deprem merkezli oluşundan kaynaklanıyor. Bunu daha başından fark ediyorsunuz. İlerleyen bölümlerde, Hamza Hoca’nın o naif, tatlı, sakin –acıları da anlatsa– insanı hayata bağlayan üslubu kendini gösteriyor. Temiz bir anlatım. İnsanı sıkmıyor. Geçişler hızlı, ama akıcılığı etkilemiyor. İç sesleri bilinçli olarak az kullandığı kanaatindeyim. Fazla duygu katarak okumayı güçleştirmek istememiştir. Ben de olsam aynı şeyi yapardım. Okuyucuyu depremin gerçekleri yerine manipüle edecek ajitasyonlardan kaçınmalı. Bir sosyolog olarak neyi nerede bırakacağını iyi biliyor.

Teknik hususlara girmeyeceğimi baştan söyledim.

Özetlersem; Hamza Çelenk mutlaka okunmalı.

O Adıyaman’ın çok önemli bir değeri. Yazdıkları çok önemli.

Onu mutlaka takip edin.