“Ben ilmin/ hikmetin şehriyim, Ali de kapısıdır. İlim isteyen kimse bu kapıdan gelsin” Hz. Muhammed (sav)

Allah'ın Arslanı Hz. Âli (r.a)

Ebû Türâb/ El-Murtazâ

Kerremallahu vecheh

Ebu Talib ve Fatıma bint Esed'in çocukları olan

Hz. Ali (ra) kimseye nasîb olmamış bir mazhariyetle, Kâbe-i Muazzama içinde dünyaya geldi. Ailesi kalabalık olduğundan, Resûlullah aleyhi ve sellem onu himâyesine aldı. Beş yaşından itibaren sevgili Peygamberimiz’in terbiyesi altında yetişti. Bu yüzden câhiliye döneminin kötü âdetleri ona hiç bulaşmadı. Çocuklardan ilk iman eden kişi oldu.

Hz. Ali hayatını İslam'a adamıştır. Resulullah’ın emri üzerine hicret gecesi onun yatağına yatarak hiç tereddütsüz canını ortaya koymuştur. Akabinde Resulullah’ın emanetlerini sahiplerine iletip, kısa bir süre içinde Medine'ye gitmiş, burada Resulullah’ın kızı Fatıma ile evlenmiştir.

Burada da devamlı Resulullah’ın yanında bulundu. Bütün cihad hareketlerine katıldı. Uhud'da gazi oldu. Bedir 'de sancaktardı. Aynı zamanda keşif kolunun başıydı. Kureyşlilerle teketek dövüşen üç kişiden biriydi. Burada gösterdiği kahramanlıktan ötürü, kendisine Allah'ın aslanı lakabı ve Bedir ganimetlerinden, bir kılıç, bir kalkan ve bir deve verildi.

Medine döneminde başlayan ilk küçük çaplı savaşlardan başlayarak neredeyse katılmadığı hiçbir savaş olmaması hasebiyle, savaşçılığı ve cesareti ile bilinen Hz. Ali, üçüncü halife Osman bin Affan'ın öldürülmesinin ardından halk tarafından halifeliğe getirilmiştir.

Ali bilhassa ilmi, cesareti, imanı, dürüstlüğü, adanmışlığı, sadıklığı, cömertliği ve şefkati ile anılır.

Kendisine Hz. Peygamber tarafından verilen “Ebû Türâb” lakabından başka “el-Murtazâ” ve “Esedullāhi’l-gālib” gibi lakapları da vardır. Çocukluğunda puta tapmadığı için daha sonraları “Kerremallahu vecheh” dua cümlesiyle anılmıştır.

Onun, İslâm’ın yayılış tarihinde ve müslümanlar arasındaki ilim, takvâ, ihlâs, samimiyet, fedakârlık, şefkat, kahramanlık ve şecaat gibi yüksek ahlâkî ve insanî vasıflar bakımından müstesna bir mevkie sahip bulunduğunu, Kur’an ve Sünnet’i en iyi bilenlerden biri olduğunu hemen hemen bütün Sünnî ve Şiî kaynaklar ittifakla belirtirler.

Hz. Ali devamlı olarak Hz. Peygamberimizin yanında bulunduğu için, Tefsir, Hadis ve Fıkıhta sahabenin ileri gelenlerindendi. Hatta Resulullah’ın tabiri ile, "İlim beldesinin kapısı!" olarak, ümmetin en bilgini idi. Hz. Peygamber yolunda insanları hakka iletmek için büyük gayretler sarfetmiş ve hilafet dönemi iç karışıklıklarla dolu olmasına rağmen, İslam'ın öğretilmesi ve öğrenilmesi hususunda büyük katkıları olmuştur.

Medine merkezde bir okul kurdu. Gramer, Kur'an okutma, öğretme, edebiyat dallarında alimler görevlendirdi. Devlet yönetimi ve hizmetlerini, maliye, ordu, teşrif ve kaza gibi bölümlere ayırarak yürütüyordu. Ümmetin malını ümmete dağıtırken sonderece titiz davranır, kendisine pay ayırırken de gayet dikkatli olup, kimsenin hakkına tecavüz etmemekte de büyük bir örnek idi. Kendisini Küfe'de görenler, kışın soğuğunda ince bir elbiseyle tir tir titreyerek camiye gittiğini aktarırlar.

O aynı zamanda tasavvuf dünyası için de vazgeçilmez bir isim olması sebebiyle İslâm tasavvuf edebiyatında, özellikle Türk kültüründe ayrı bir anlam ve önemle ele alınmıştır. Her şeye rağmen Hz. Ali’nin tarihî şahsiyetini, meziyetlerini ve özelliklerini tam anlamıyla doğru bir şekilde belirleyebilmek çok güçtür; çünkü gerek faaliyetleri gerekse kendisine atfedilen konuşmaları ve şiirleri hakkında son derece farklı rivayetler mevcuttur.

Kesin olan husus, onun Kur’an ve Sünnet’e tam anlamıyla bağlı, dünyevî işlerden uzak kalmayı dileyen, İslâm tarihinin Cemel, Sıffîn, Nehrevan gibi talihsiz vak‘aları sonunda gözyaşı döküp muhaliflerinin iman ve hidayetleri için dua edecek kadar hassas, takvâ sahibi ve idealist bir mümin olduğudur.

Ancak Şiî dünyası, onun İslâm kamuoyunda benimsenmiş olan özellikleriyle yetinmeyip bir fırka olarak teşekküllerindeki esas ve temel unsur olan imâmet vasfı ve hakkı üzerinde ısrarla durur ve bu hususta Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet’in mantığıyla çoğu zaman uyuşmayan pek çok asılsız menkıbeler ve hatta hadisler ileri sürer. Onlara göre Ali b. Ebû Tâlib, bizzat Hz. Peygamber tarafından Allah’ın emriyle kendisinden sonra ümmetin başına imam ve halife olarak tayin edilmiş, Hz. Peygamber de nübüvvetinin ilk yıllarından başlamak üzere muhtelif vesile ve delillerle bu konuyu ümmetine bildirmiş veya göstermiştir. Ancak Şiîler’in bu görüşünü İslâm’ın genel prensipleri ve hukuk anlayışıyla bağdaştırmak mümkün görülmediği gibi, bunun büyük müslüman çoğunluğunun telakkisine ve tarihî gerçeklere de ters düştüğünü söylemek lâzımdır.

Onun dönemi, en zor dönemdi. Eğer Hz. Ali ilk halife olacak olsaydı, Peygamber Efendimiz sağlığında Hz. Ali’yi halef tayin ederdi. Ali’ye “İmamlık et” derdi. Eğer o zamanda olmasaydı, İslam silinirdi. Hz. Peygamber ölmüş, Hz. Ebu Bekir zamanında karışıklık başlamış. Hz. Ali fırtınaya rastgelmiş. Kuran’ı bırakmışlar, kavgayla uğraşıyorlar.

Hz. Ali İslam’a davet etti. Ötekiler nefse davet etti. Muaviye dünya saltanatı istedi, İmamı Ali’ye karşı cephe açtı.

Velayet nuru Peygamber Efendimiz’den Hz. Ali’ye intikal etti. Peygamber Efendimiz’de nübüvvet (peygamberlik) ve velayet (velilik) sıfatı birleşiyor. Nübüvvet onda bitiyor, velayet Hz. Ali’den devam ediyor.

Peygamber Efendimizi hepsi sevmiş. Fakat Hz. Ali küçük yaşta onun yanında kalmış. Halini, ahlâkını almış. Amca çocukları. Allah ona özel iltifat etmiş, büyük güç-kuvvet vermiş. Allah’ın Resulü bağrına basmış, “Kanı kanımdan, canı canımdan” demiş.

İmamı Ali, tam şeriat üzere namazını kılmış. Hepsi mukaddestir ancak, Dört Halife arasında, bilgi itibariyle, ledünni itibariyle, hakikat itibariyle, İmamı Ali Efendimize daha rücu ediyorlar (yöneliyorlar). Hz. Ali’nin ilmi hepsinin üstündedir.

Hz. Ali’nin devlet adamlarına Mektubat’ı (Mısır valisine yazdığı mektup), insanlığın anayasası mahiyetindedir. İmamı Ali’nin sözleri anayasadır. Bütün anayasalar onun emrindedir."

Hz. Ali İslamın yayılması çalışmalarında da Resulullah’ın hep yanında oldu. Mekke'nin fethinde de sancaktardı. Keda mevkiinden Mekke'ye girdi. Mekke kan dökülmeden fethedildi. Hz. Peygamber ile birlikte Kabe'deki bütün putları kırdılar.

Yemen bölgesinin İslam'a girmesi zordu. Görev yine Ali 'nindi. Bu çok güç bir iş demesiyle, Resulullah "Ya Rab! Ali'nin dili tercümanı, kalbi hidayet nurunun menbaı olsun!" diye dua etti. Ali siyah bir bayrak alarak Yemen'e gitti. Kısa süren irşadları sayesinde Yemen'in bütün Hemedan kabilesi müslüman oldu.

Hz. Peygamberimizin vefatı sırasında hücresinde bulunanların başında geliyordu. Hz. Ebu Bekir halife seçildiği sırada o Resulullah’ın hücresinde tekfin ile meşgul idi.

Hz. Ömer devrinde devletin bütün hukuk işleriyle ilgilenip adeta İslam devletinin baş kadısı olarak görev yaptı.

Hz. Osman'ın hilafeti döneminde idari tutumdan memnun olmamakla birlikte, İslam devletinin muhtelif vilayetlerinden gelen şikayetleri Hz. Osman'a iletti. Çözümler önerdi. Hz. Osman'ı muhasara edenleri uzlaştırmak için elinden gelen gayreti sarfetti.

Hz. Osman'ın şehadetinden sonra İslamın ileri gelenleri ona bey'at ettiler. Dönemi, son derece karışık bir dönem oldu. Pek çok problemle karşı karşıya kaldı. Bu karışıklıklar Cemel ve Sıffın gibi iç çatışmaları doğurdu. İslam Devleti bünyesindeki bu ihtilafları giderme konusunda büyük fedakarlık ve gayretler gösterdi.

Nihayet Kufe'de 40/661 yılında, bir harici olan Abdurrahman b. Mülcem tarafından sabah namazına giderken yaralandı. Bu yaranın etkisiyle şehit oldu.Hz Ali vefat etmek üzere iken buyurdu ki;

"-Yeminle söylüyorum ki umduğuma kavuştum! "Sonra Kelime-i Şahadet getirerek ruhunu teslim etti...

Hz. Ali’nin cömertliği, insaniliği, Resûlullah'a yakınlığıyla edindiği manevi miras, onu yüzyıllardır halk inançlarında destani bir kişiliğe büründürmüştür.

Adına yazılan deyişler, "Ali sevilmez mi hiç, delimisin sen! " diyen türkülerle dilden dile, gönülden gönüle dolaşarak günümüze kadar ulaşmıştır. Gösterdiği kahramanlık ve İslam'a büyük hizmetleri sebebiyle, herşey gibi, illa bu da Allah’tandır...

Ramazan'ın 19. gecesi İbn Mülcem tarafından zehirli kılıç darbesiyle yaralanmasıyla başlayan ve 21. günü vuslatıyla neticelenen süreçte yaşananlar da büyük bir öneme haizdir. Gelecek nesillere kıyamete kadar bir ölçü niteliğinde olan vasiyeti elbette bizler için de önem arz etmektedir.

Hz. Ali, oğullarına şu vasiyeti yazdırdı:

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.

Bu, Ali b. Ebi Talib'in vasiyetidir ki, o, Allah'tan başka ilah olmadığına, O'nun ortaksız olduğuna, Hz. Muhammed'in de O'nun kulu ve elçisi olduğuna şahadet eder. Müşrikler hoşlanmasa da dinini bütün dinlerden üstün kılmak üzere Peygamberini doğru yol ve hak dinle gönderen Allah'tır. Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir. O'nun hiçbir ortağı yoktur.

Ben böyle emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim. Ey Hasan, ey bütün oğullarım ve ailem, takva sahibi olmanızı, ancak Müslüman olarak ölmenizi size vasiyet ediyorum. Hepiniz topluca Allah'ın ipine sarılın, dağılmayın. Çünkü ben, Ebu'l Kasım (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu işittim: İnsanların arasını bulmak, onları barıştırmak, namazdan da oruçtan da daha faziletlidir.

Akrabalarınıza bakın. Namazınızı kılın ki, Allah hesabınızı kolaylaştırsın. Yetimlere haksızlık etmekten sakının. Onları dinlemezlik etmeyin. Huzurunuzda onlara haksızlık edilmesin. Komşularınıza haksızlık etmeyin. Çünkü onlar peygamberinizin size emanetidir. Onlar hakkında o kadar vasiyette bulundu ki, biz onları bize mirasçı kılacağını sanmıştık. Kur'an'ın emirleri dışına çıkmayın. Sizden başkaları sizden önce Kur'an'la amel etmesin. Önce siz amel edin. Namazınıza dikkat edin. Çünkü O, dininizin direğidir.

Rabbinizin Beyti'nden uzak durmayın. Issız kalmasın. Hayatta bulunduğunuz sürece onu ziyaret edin. Eğer onu metruk bırakırsanız, size rahmet nazarıyla bakılmaz. Ramazan ayına dikkat edin. Çünkü o ayda tutulan oruç Cehennem ateşine karşı bir kalkandır.

Allah yolunda mallarınız ve canlarınızla cihad etmeye bakın. Zekât ödememezlik yapmayın. Çünkü zekât, Rabbin öfkesini söndürür.

Peygamberinizin ashabını da kollayın. Çünkü Resûlullah (s.a.v.) onlara iyilik yapılmasını vasiyet etmiştir. Yoksullara ve düşkünlere yardımcı olun, onları geçiminize ortak edin. Köle ve cariyelerinize haksızlık etmeyin. Namaza dikkat edin. Allah yolunda kınayıcının kınamasından korkmayın. Allah, size kötülük yapmak ve size haksızlık yapmak isteyenlere karşı sizin için yeterlidir. İnsanlara Allah'ın emrettiği şekilde güzel sözler söyleyin.

İyiliği emretmeyi ve kötülükten men etmeyi terk etmeyin. Aksi takdirde kötüleriniz işin başına geçerler. Sonra siz dua edersiniz, duanıza icabet edilmez. Mümin kardeşlerinizle bağlarınızı koparmayın. Birbirinize iyilikte bulunun, birbirinize Sırt çevirmekten aranızdaki ilişkileri koparıp tefrikalara düşmekten sakının. İyilik ve takva üzere yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah azabı şiddetli olandır.

Allah, sizi Ehl-i Beyt in şikâyetinden muhafaza etsin. Peygamberiniz, onları sizin üzerinize bekçi kılmıştır. Sizi Allah'a emanet ediyor, size selam söylüyorum. Allah'ın selamı üzerinize olsun."

Hicret'in kırkıncı yılında, Ramazan ayının 21'inde, 63 yaşında şehadet mertebesine erişti.

Ölmeden önce Hz. Hasan'a şu tavsiyede bulundu:

Ey Abdulmuttaliboğulları! Mü'minlerin Emiri öldürüldü diyerek insanların kanını akıtmaktan, öç almaya kalkışmaktan sakının.

Sakın benim için katilimden başkasını öldürmeyin. Öldürdükten sonra cesedine eziyet etmeyin. Ben Resulûllah'ın şöyle dediğini duydum: Öldüreceğiniz kuduz köpek bile olsa cesedini ibret verici bir şekle sokmaktan sakının."

Hz. Ali'yi Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Abdullah b. Câfer beraber yıkadılar. Namazını Hz. Hasan kıldırdı. Hz. Ali Kûfe yakınlarındaki Necef'e defnedildi. Bütün defin işlemleri gece yapıldı.

Derleme: Adevviye Şeyda Karaslan

Not: Sevgili Peygamberimiz sav. ve Dört Halifemizi aktarmaya çalıştığım derleme yazı dizisine, inşallah diğer cennetle müjdelenmiş sahabelerimiz ve annelerimizle devam etme arzusundayım. Akabinde de evliyalarımızı inşallah. Hakkınca aktarabilme adına, hayır dualarınıza talibim.

İlginiz ve güç veren desteğiniz için Allah razı olsun.

Kadir gecemiz mübarek olsun. Hayırlı sahurlar. Sevgiler.