şu fani dünyada ki hayatını tamamlayarak ebedi aleme göçtü. Allah rahmet eylesin. Facebook'ta arkadaşımdı, fakat buradaki yazılarında bildiğim tanıdığım üslubu sanki kendisine ait değil gibiydi tenkitçi ve eleştirel bir gözle yazardı. Bu sayfada ise karşısındaki ile kalem mücadelesine girişir gibi bir hali vardı Asistanları mı yazıyordu onu bilmiyorum. Serencam isminde harika bir anı kitabı vardı Bu kitap hak ettiği yankı'yı maalesef bulamadı. Kitapla ilgili Kriter dergisinde yayınlanan yazımı burada paylaşıyorum:

14-05-2009

Yankısını Bulmayan Serencam

Bilal SÜRGEÇ

İsmail Kazdal’ın, Serencam Zamanıma Şahitliğim isimli eseri son yılların en önemli hatıra kitabıdır. Eser Pınar Yayınları arasında çıktı. Birinci basımı 2004 olan kitaptan iki yıl önce o zamanki adı Haber 7 olan TV’de İsmail Bey’le yapılan bir söyleşiden sonra haberdar olmuştum.

İsmail Bey eserinde sadece kendi hayat hikayesini anlatmıyor . O kendini anlatırken 1940’lardan itibaren Türkiye’nin siyasi sosyal tarihi de ortaya çıkıyor. Kitap Türkiye toplumunun, siyasi,sosyal, kültürel geçmişine de ışık tutuyor. Son Osmanlı temsilcileri,İkinci Dünya Harbi yılları, batıdan yapılan tercümeler, Demokrat Parti devri,6-7 Eylül olayları, 27 Mayıs Hareketi ve sonuçları, İslami yayın hayatı ve yazarın bazen içinde yaşadığı ve bizzat etkilendiği,tutukluluk günleri, bazen geçmişteki olayları günümüz olayları ile birlikte değerlendirdiği gözlemleri zengin bir tecrübe birikimi olarak anlatıyor. Her biri bir aforizma olan önemli tespitlerde bulunuyor .

Bu kitabın hak ettiği bir tanıtımı yapılsaydı bu yazıya gerek kalmayacaktı ancak yaşanan tecrübelerin bilinmesi açısından bu tanıtımı yapmak zorunlu hale geldi.

Kitabın arka sahifesinde İsmail Kazdal hakkında şu bilgi veriliyor:. Batum'da doğup altı aylıkken geldiği Çengelköy'deki Sultan Vahideddin'in şehzadeyken oturmuş olduğu köşkün ahırında yaşadığı ve Osmanlı hanedanın geride kalmış olan son örnekleriyle birlikte olma fırsatı bulduğu çocukluk ve gençlik dönemi, 1960'lı yılların başlarına kadar fikri bağlamda ve düşünme formu bakımından istikrarı yakalayamayıp oradan buraya savrulmaları, 27 Mayıs CHP askeri devlet darbesi ve Darbe'nin mağdurları arasına girip Balmumcu Harası'ndaki hapis hayatı, ve bu arada okuduğu İmam-ı Rabbani'nin Mektubat'ından birkaç mektupla düşüncede istikrarı yakalaması.

Ve ardından da, başta merhum üstat Necip Fazıl, güftekar ve ilk okul hocası A. Vecdi Bingöl olmak üzere, birçok düşünür, yazar ve sanatkarla tanışması, 1962 yılında, Günlük "Yeni İstanbul" gazetesindeki ilk yazıları, ardından "Büyük Doğu ve "Hilal" dergisindeki fikri aksiyonu; önce Kazdal Yayınevi, iki İbni Teymiyye, sonra da bizzat kaleme aldığı "Bir İhtar" adlı eserleri yayınladıktan sonra, tutucuların aleyhteki fısıltılarıyla batırılışı, bu batıştan iki yıl sonra yeniden açtığı 'İhya Yayınları" yayınevindeki faaliyetleri ve yetmişli yıllar boyu yaptığı 'Çınaraltı Sohbetleri'. “

Yazarın çocukluk dönemi Osmanlı Devri saray görevlileri ile subayların arasında geçiyor. Haremağası Amber Ağa, Paşa karısı Rasnadil Hanım yazarın çocukluk döneminde yetişmesinde önemli katkıları olan emekli milis subayı Ziver Bey. “Bir milis subayı emeklisi olan , aldığı çok az miktardaki emekli aylığıyla geçinmeye çalışan bu alçak gönüllü bilge kişi, bu çok şeyler görmüş geçirmiş zat, bana hayatı tanıtan ilk hocam olmuştur. Sadece öğretmekle kalmamış öğrettiklerini uygulamaya çalışmıştır.” (17)

Yazarın çocukluk yıllarında ilk hatırladığı olaylar İkinci Dünya Savaşı yıllarıdır. “Savaşın ilk yıllarında bütün halk Alman yanlısıydı. Ziver Bey ve Amber Ağa da halktan kişilerdi. Ama onların Almancılığı devletin ve devlete bağlı medyanın Almancılığın bitişiyle birlikte sona ermemiş, ölümlerine kadar sürüp gitmişti. Çünkü Alman Birinci Dünya Savaşının içinde silah arkadaşıydı. Almanya cephelerde geriledikçe, önceki Alman dostluğu kısa zamanda düşmanlığa dönüşüvermişti.” (19)

Serencam Siyasi tarih için de önemli bir kaynaktır. Hitler’in Ankara Büyükelçisi olan Von Papen’dir. Bu dönemde Alman menşeli yahudiler Von Pepen’in baskısıyla hükümet tarafından toplanıp bir gemiye doldurulmuş, yurt dışına sürülmüştür. Almanya’nın tam anlamıyla mağlubiyetine altı ay kala kendilerine savaş ilan etmemizi ve kendilerinin on iki adaları mecburen terk ederken Türkiye’nin işğal etmesini teklif etmiş,fakat Milli şef İnönü bu teklifi ret etmiştir. (20)

Serencam’da anlatılanlar, sosyal bir tarih için önemli bir kaynaktır. 1940’lı yıllardaki kıtlık, sefalet, verem,tifüs, sıtma,kolera gibi hastalıklar vs.

Bu dönemde eğitim- kültür dünyası ne durumda? “bütün devlet memurları gibi , özellikle de öğretmenler birer devrim misyoneriydiler. İşte bu sebepten onlara yüksek gelir düzeyinde bir hayat standardı sağlanmıştı. Halk karneyle ekmek bulamazken , memur sınıfı bembeyaz francala ekmeği yiyiyordu.(29) CHP yönetiminin bakanı olan Hasan Ali Yücel döneminde batılılaşmanın da bir mecburi şartı olarak batı klasikleri tercüme edilip yayınlandığı zaman dilimi içinde, ancak birkaç adet Şark klasiği tercüme edilip neşredilmişti. Ama bu şark klasiklerinin hepsi de panteist felsefeye bağlı, hatta o görüşün yıldızları olan şairlerin ya da mutasavvıfların eserleriydi. İslam’dan o kadar nefret ediliyordu ki, kendilerini rasyonalist ve pozitivist görüp göstermelerine rağmen İslam Rasyonalistleri denilebilecek Mutezile’den bile eserler neşretmiyorlardı. Çünkü rasyonalist de olsalar İslami terminoloji ve motifleri kullanıyor kendileri için referans kaynağı olarak Kur’an’ı görüyorlardı. Toplum kendini bulabilir, moral kazanabilir , batıyla yapılan anlaşmalar sonucunda kurulan yeni devletin yapısına müdahale edilebilir korkusuyla İbni Sina , Farabi, Biruni İbni Rüşt, İbni Mace, İbn Tufeyl, Razi, Hasam el Cebr ve daha bir çok İslam diyarının mefahirleri olan düşünce ve bilim adamlarının eserlerinden kimsenin haberi olmasın diye büyük gayret gösteriliyordu. Yunan düşünürlerinin eserlerini , yalnız tercüme etmekle kalmayıp bir de bir de onları şerh edip açıklayan, Batı dünyasına Rönesanssına vücut veren hocası olan İbn Sina , Farabi ve İbni Rüşt iftihar edip moral bulmayalım diye, asla tercüme edilmiyor ya da ettirilmiyordu, yahut daha önce Osmanlıca yapılmış olan tercümeler sadeleştirilmiyordu. İşte bu metotlarla, toplum aşağılık kompleksine terk ediliyordu. Kendisine güven duygusu sıfırlanıyordu. Başkaldırı ahlakının doğmasına imkan verilmiyordu. Bütün insani değerler ve bilgiler Batının malıydı sanki.(43)

İsmail Bey devrin akışına kendisini kaptırmamış Ali Bey isimli bir hocasından bahsediyor. O yıllarda Mehmet Akif’in Çanakkale şiirinden bazı mısralar çıkarılmıştır. Ali Bey “Akif’i anma töreninde kitaplardan çıkarılmı olan “Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber , sana ağuşunu açmış duruyor peygamber” şeklindeki son iki satırını okuma gafletine düşmüş ve büyük suçun(!) karşılığı olarak hemen emekli ediliverilmiştir. (32)

MARŞAL PLANI

Marşal planı çok konuşulur. Bu plan ikinci dünya savaşından sonra ortaya çıkmıştır. Bir Amerikan planıdır. Amerika'’ın dünyaya yayılma planıdır. Bu planı yazar şöyle anlatıyor:

“İkinci Dünya Savaşı sonunda Sam Amca , Marşal Planı namlı muazzam bir buluşla Avrupa dahil dünyanın bir çok yerine bir anda girivermişti. İkinci Dünya Savaşı şartlarının doğurduğu muazzam endüstri ürünleri stoklarını ne yapacağını düşünen USA’ da Marşal adlı akıllı biri çıkıyor, fazla stokları ihtiyacı olan ülkelere bedava vermeyi teklif ediyor. Savaş teknolojisi sonucu oluşan stok fazlalarını satmak mümkün değildir henüz Çünkü savaştan çıkmış Avrupa dahil Amerika’nın stok fazlalarını tüketecek mali imkan dünyanın hiçbir ülkesinde mevcut değildir. Bütün ülkelerin mali gücü savaşa akıtılmıştır. İşte Marşal Planı bu şartlarda çıkmıştır ortaya. Traktör, biçer-döver ve sair iş makinalarını bedava vermiştir ama , hiç yedek parça vermemiştir. Mesela bizim gariban köylü tarla sürdüğü traktörünün bir küçük vidası kırıldığında ya da yalama olduğunda, o yeni traktör alabilecek parayı vererek almak zorunda kalmıştır. Kaşıkla verdiğini kazanla geri almıştır .Sam Amca.”(46-47)

Marşal yardımı Amerikan hakimiyetinin bütün yeryüzüne yayılmasında önemli bir etken olmuştur.Ancak bu yayılma planı sadece ekonomiye dayanmamaktadır.” Ekonomik değerler,davranışları ve özel ahlakın hayatını bütünüyle değiştirmek, için yeterli olmaz tek başına.” Zayıf toplumları tesli,m almak için başka argumanlara da ihtiyaç vardır. “zayıfların köleliğini gönüllü hale getirebilmek ve azat kabul etmez bir köle haline sokabilmek için , Sam Amca’nın kullandığı en çok etkili olan köleleştirme aracı Hollywood olmuştur.”(48) “Fazla tüketim maddesi tanımayan bir topluma filmlerde neredeyse sonsuz tüketim aracı gösterilirse, o toplum elbette büyük bir psikolojik rahatsızlığa girecektir. İşte bu psikoloji , toplumu her çirkin aykırıyı kabul etmek durumuyla baş başa bırakacaktır.. Öncelikle, Şark dünyasını, bütün temsil ettiği değerlerle yerle bir etmiş, kesin bir iflasa sürüklemiş yeryüzünün hakim kültürü olan Batı kültürünü ve yaşantısını, düşünüş biçimlerini kısaca Batı medeniyetinin temsilcilerini bire bir tanıma imkanı buluyorduk Hollywood aracılığı ile.(53) Hollywood, bize dünyayı yöneten düşünceyi tanıtıyordu “(55)

TESBİTLER

“Yalakalar, kendilerini devrim kadrolarına kabu ettirebilmek için devrimcilerden daha şiddetli devrimci olur ve devrim kadrolarını devrimi yerleştirmek adına, zulme teşvik eder ve kanlı bir devrime sürüklerler."(29)

“Birileri kendi zamanını heba ederse , diğer birileri zamanı iyi değerlendirerek kötü değerlendirenlerim zamanını asimle eder.”(47)

“Bir sosyal dinamiğin yerine , onu temsilen bir biçimsel değişiklik yapıldığında , o dinamiğe bağlı kişileri teselliye iter ve gücünü topraklarsın” (69)

“Ekonomik olarak zayıf kalmış kimseler doğru düşünme gücüne ulaşamamaktadırlar”(102)

“Semirdiği dönemi ve o dönem yöneticilerini kutsamak herhalde beşer cinsinin tabiatından kaynaklanmaktadır.”(107)

“Köle olmanın cümlesi –ekmek parası-“ (135)

“Siyaset ganimet kapmanın bir yoludur.(206)

“Toplum, büyük ve önder insanı eksiksiz saymaya meyal olduğundan eksikleri gösterilen önderlere saygı

http://www.kriter.org/index.php?option=com_content...