Neredeyse on yıldır içte ve dışta sınanıyoruz ve evet ufak çaplı sarsılsak da el birliğiyle üstesinden geliyoruz...

Yaşatılmaya çalışılan başka bir sorun var mı diye düşünüyordum ki Azerbaycan üzerinden Türkiye’nin önüne satranç masası kuruldu!

Neredeyse on yıldır içte ve dışta sınanıyoruz ve evet ufak çaplı sarsılsak da el birliğiyle üstesinden geliyoruz... Türkiye’nin yaşadıklarının belki de onda biri benim ben diyen bir başka ülkede vuku bulsaydı şu an darmadağın olmuştu! Bununla birlikte evet yorulmadık dersek yalan olur çünkü teraneler aynı sahneler farklı! Aynı minvalde dönen oyunlara bu kez Azerbaycan eklendi...
Hepimiz “hoppala nereden çıktı şimdi bu? Ermenistan’ın eti belli budu belli neyine bir güveniyor” demedik bile! Çünkü Suriye’de, Irak’ta, Yunanistan’da, Libya’da, Akdeniz’de arka planda kimler var ise Ermenistan sahnesinin arkasında da onlar var biliyoruz!
Evet hedef aleni olarak TÜRKİYE!
Beyin sağlığımız açısından stratejik analizlere girmeye hiç niyetim yok çünkü yıllardır aynı yüzlerden evlerimize ulaşan aynı cümleler sebebiyle ekranlardan soğuduk!
Karabağ, Türkiye’nin içine çekilmeye çalışıldığı yeni bir sahne tamam da öyle bir Araf var ki orada müdahil olmak zorunda bırakılıyoruz. Bu gibi durumlarda fazlasıyla temkinli olmak gerekiyor. Yapacağımız her hamlenin karşı atağında önceden çok ince düşünülmüş ve alengirli tuzaklarla hazırlanmış olduğunu düşünmemiz gerekiyor.
Tüm gelmiş geçmiş yaşadıklarımızı analiz ederken sezilerimi dinlemeyi asla ihmal etmeyen biri olarak diyorum ki; Karabağ’dan yana içimde şüphe dolu deli cümleler var ve hiç ama hiç güvenmiyorum görünen tabloya!
Emperyalist güçler Türkiye’ye karşı sergiledikleri tüm oyunlar bir bir bozulurken şimdi çok sinirliler bu sebepten “her türlü vahşete ve hatta savaş suçu sayılacak başlıklarda toplu kıyımlara” bile başvurabilirler! Bu sebepten diyorum ya defalarca düşünüp doğru bir strateji geliştirmek zorundayız!
Dünya büyük depremler eşliğinde yeni yeni sınırların belirleneceği ‘Yeni Dünya Düzenine’ hazırlanmak isteniyor ve bu haritanın omurgası üzerinde Türkiye’nin de bulunduğu Ortadoğu var! Çünkü Türkiye takılmaya çalışılan her kösteğin önünde kararlılıkla duran ülke Türkiye! Diğer ülke vatandaşlarına dik duruşuyla emsal oluşturan, güç veren, gözlerini açmalarını sağlayan ülke Türkiye! Her sıkışana umut olan yine Türkiye! O zaman emperyalizmin hedefinde olan ülke de Türkiye!
İletişim çağının vurduğu dünya siyaseti, liderleri ve bürokrasisi halkların gözünde inandırıcılığını yitirirken, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere sokaklar isyanlarla yakıp yıkılırken, tahammülsüzlük had safhadayken her ne hikmetse pandemi can simidi gibi yetişti! Canıyla, malıyla, sevdikleriyle, acıyla bezdirilip güçsüz hale getirilen ülkeler emperyalist ülkelerin arayıp da bulamadığı bir fırsat! Bu sebepten ta başından beri içimizdeki bir kesim de ısrarla her şeyi kapatıp oturalım diye kendini paralıyor ve başta Tabipler Birliği olmak üzere bazı oluşumlar meslek gruplarına gaz vermeye çalışıyor! Okullar kapansın, fabrikalar kapansın, çarşı kapansın, üretim dursun... Bunları ısrarla dile getirenler tatil ve eğlence mekanlarında dip dibe eğlencelere, köpük partilerine, yat çılgınlıklarına hiç sesini çıkarmıyor ya bu durum da çok enteresan!
Pandemi ile birlikte ekranlarda dünyayı değişime zorlayanlarla iş birliğine girmiş gibi! Abuk sabuk diziler, yarışmalar, programlar, söylemler ile beyinler uyuşturuluyor ve tüm değerlerimiz tarumar edilmeye çalışılıyor! Bizi kenetleyen düğünlerimiz, taziyelerimiz, resmi ve dini bayramlarımız, komşu-akraba-dost ziyaretlerimiz, buluşmalarımız, görüşmelerimiz, büyüklerin elini öpmelerimiz birer birer alındı elimizden zaten! Tam da bu sosyal ve ruhsal boşluk içindeyken bağımlılık yapan maddeler gibi zararlı programlara mahkum ediliyor toplum! Kopartılıp ayrıştırılıyoruz, bireyselleştiriliyoruz, yalnızlaştırılıyoruz...
Velhasıl ı kelam bazı ülkeler pandemi şokunu yaşaması gerekiyorken ilk ortaya attıkları cümle “değişim” oldu çünkü ürettikleri pandeminin misyonu buydu, bunun için hazırlanmış ve insanlığa bela olmuştu!
“Belki de değişim için insanlığın acı çekmesi gerekiyordu ve değişim şarttı o halde acı da kaçınılmazdı...”