Kızılay Çay Bahçesinde dört kişilik bir gurupla “Namazın Önemi ve Hikmeti” hakkında söz açılmıştı. Kendine has yılmazvari tarzında, iyi dinleyen, az konuşmasıyla anlam dolu mecazi kısa cümlelerle yerinde manalı fikir tespiti yapan Köse ABE Lakaplı sayın Abdurrahman SUGEÇMEZ’in, bu dört kişilik guruba katılmasıyla, sohbet daha da akıcı daha da manevi bir havaya dönüştü.

            Söz konusu namazla ilgili sohbete şu örnekler konuşuldu; Urfa trafik bölgedeki kantin işletme görevlisi Erdal izne gitmiş. Erdal’ın yerine başka bir arkadaşı geçici olarak görevlendirmişler. İzin dönüşü kantin görevlisi Erdal’a hesapları devretmek için sayım işlemleri yapılır.  Yapılan sayımda bir türlü hesaplar birbirini tutmaz. Tüm dikkatli sayımlara rağmen, on iki bin liralık bir açık çıkar.  Erdal ve geçici kantinci arkadaş birkaç gün hesap kitap ederler ne evde ne çarşıda ne de kantindeki hesaplar birbirini tutmaz. Her ne hikmetse on iki bin lira yok görülmektedir. Sanki hak saklamış bir şekilde ne yapıldıysa.  Bu hesap bir türlü netleştirilemez. Anlaşılan odur ki, söz konusu on iki bin lira ortada yoktur. Devir teslim açısından vakitte daralmış olarak son saate gelinmiş durumdadır. 

            Açık veren geçici kantin görevlisi, izin dönüşü yapan asli kantin görevlisi Erdal’a şöyle der “Erdal kardeş bu saatten sonra artık yapılacak bir şey yok,  Allah şahit haram kuruş boğazımdan geçmedi. Kimsenin de vebalini alamam ama Allah’a ayandır bu para nerededir aklıma da gelmiyor. Bana müsaade et iki rekât namazımı kılayım namaz sonrası ben olacaklara razıyım, ya sabır ya Allah ne olursa olsun. Bence bu yüz karalığını ben hak etmedim.” Diyerek namaza durur.

Namazın sonunda selam vermek için yüzünü sağa döner “Eselamü Aleykum ve Rahmetullah” der.  Yüzünü  sola çevirir  “Eselamü Aleykum ve Rahmetullah” derken, en alt kattaki perde çekili rafta dizili yağ tenekeleri gözüne çarpar. Heyecanla hemen arkadaşına seslenerek “La Erdal! Erdal!  biz bu yağ tenekelerini hiç saydık mı'diye sorar. Son saatin son hesap taraması son bir kez daha yapılır, demek ki yağ tenekeleri sayımı yapılmamış gözden kaçmış.  Yağ tenekelerinin sayılmasıyla da tamı tamamına on iki bin lira da ortaya çıkmış olur. Neticede, hulusi kalp ile kılınan iki rekât namaz hesabı netleştirmiş olur.   

Bu konuyla alakalı,  manevi  bir yüz ifadesiyle, Köse ABE lakaplı  Sayın Abdurrahman SUGEÇMEZ  duygu dolu bir tarzda, kendi yaşantısından şu namaz örneğiyle sohbete başladı:

 “Bende ceza evinde mahkûm bir arkadaşın tacizine maruz kaldım. Bu tacizler  birçok kereler sürekli, yerli, yersiz, ardı ardına  gelmeye başladı. Lütfenle rica mahiyetinde yapılan uyarmalar bir yana,  aracı ricacılar da faydasız kaldı. Bu mahkûm arkadaşımız coştukça coştu yapmadığını bırakmadı. Ben Ya Sabır çekerken o beni yıldırdığının keyfini çıkarmaya bakıyordu derken iş artık tahammül sınırını aşıp gurur noktasına haysiyet davasına kadar dayandı. Kafama koydum “Bu adamı yok edip öldüreceğim.” dedim.

Gidip abdest alıp geldim. 1001 Salâvatı Şerif getirdim arkasından Üç Kuluvalallah ile bir fatiha  okudum.  Son olaraktan iki rekât namazda kılayım, bende hakkı kalmasın vebalımdan çıksın dedim. Neye mal olursa olsun artık ben bu mahkûm arkadaşı öldürme niyetiyle namaza durdum.

Daha namazın başındayım dedim “Ben bir şey için namaz kılıyam ama ne içindi bu namazım? Ne edip edip düşünüyorum bir türlü aklıma gelmiyor.”  Namazı yarıladım  gene hafızamı  yokladım yahu bir şey için namaz kılıyorum ama ne için namaz kılıyorum, yine bir türlü aklıma  gelmedi. Derken bu gaileli düşünceden namazın sonuna geldim.  Üzümü sağa döndüm selam verdim hala aklıma niçin namaz kıldığım  gelmedi. Tekrar hafızamı yokladım. Bir şeyler için namaz kıldım ama ne için kıldığım yine aklıma gelmedi.  Sola başımı çevirdim selam verirken baktım. Öldürmek için namaz kıldığım arkadaştan göz göze geldim. Hemen O an hatırladım ki ben bunu öldüreyim diye namaz kıldım. “Tamam ha şimdi aklıma geldi.” dememe kalmadan, vuracağım mahkum arkadaş kendini aniden benim üstüme attı. O anda  tamam artık  fırsat bu fırsat bu iş buraya kadar diye öldürücü darbelere başlıyım diye düşünürken, mahkum arkadaş üzerime kapanır kapanmaz “Abdurrahman kardeş elini ayağını öpeyim. Ben sana karşı çok büyük yanlışlar ettim. Ben ettim sen etme. Bu namazın hatırı için beni bağışla. Hakkını helal et. Bir sefer oldu.” diyerek üzerime kapanıp kendiliğinden yalvararak pişmanlık içinde helallik dilemeye başladı.  Bu arada ben ne yapacağımı unutmuş gibi oldum. Sanki o anda benimde bütün kinim içimden boşalmış gibi sakinleştim.

Bir birimize ağlayarak sarılarak öpüştük bu iki rekât namazın hikmeti, Allah’ın yardımıyla o mahkum arkadaşla düşmanlığımız kalıcı dostluğa dönüştü.

Başta Dedik ya:

   KÖSE ABE’NİN ŞER NİYAZI

DOSTLUĞA DÖNÜŞEN NAMAZI