“Demokrasi; Zaman-zaman(Etkin Siyasetçilerle Hükümetleri tarafından) topluma dayatılan içi boş pembe umutlarla kılıflanmış ve adamına göre-PESPAYE BİR AŞİFTE gibi- kuyruk sallayarak, insanları kandırıp/peşinden koşturan ve asla ulaşılamayacak-KAF DAĞININ ARDINDAKİ- bir ütopya mı?

Yoksa; Fikri, irfanı ve vicdanı hür ve özgün yurttaşlarının adalet, refah ve mutluluk içinde-evrensel norm ve değerlerle- hemhal olup, erdemlikle yaşadığı çağdaş ve medeni bir ülkenin hayat tarzı mıdır?”

Demokrasinin klasik tanımı;Halkın kendi kendisini yönetmesi şeklindedir..

Öyle, ama; Halk, kendi kendisini “niçin, nasıl, ne zaman, ne kadar, neden ve kim adına” yönetecek acaba?..

Öyle ya!

Halk sonuçta; Kültürel yapısı başka, hayata ve dünyaya bakış açısı ile onu algılama/uygulama biçimi birbirinden farklı toplum katmanlarından oluşmuyor mu? O halde; Kendi içinde az/çok farklılık gösteren ve adına halk dediğimiz bu sosyal/toplumsal  katmanlar nasıl, hangi irade ve ortak bir paydada buluşarak-kendi kendisini-yönetecektir??..

Burada, halkın daha bir mütemmim cüzü olan “millet kavramı” karşımıza çıkıyor..

O halde; Yukarıdaki (halk)kavramını “millet” şeklinde değiştirmemiz gerekir..

Gerçi bazıları; halk ve millet kavramlarının aynı anlama geldiğini söylerler, lakin-öyle değildir.

Halk;daha çok sivil ve sade yurttaş katmanlarını tanımlarken, millet;Sınırları belli bağımsız bir toprak parçası(Yurt) üstünde devletini kurmuş ve uluslararası camiada kabul görüp, tescil edilmiş kitlesel  katmanların(halkların)bütünlüğünün(resmi) karşılığı olarak anlamını bulur..

Misal!

Ülkemizde; yaşam biçimleri/alt kültürleri birbirinden az/çok farklı (40-50) etnik ve dinsel halk (Türkmen, Kürt, Laz, Çerkez, Arap ya da Müslüman, Hıristiyan, Yahudi vb. gibi.)TOPLUMSAL katmanından bahsedilir ama, bunun resmi/yurttaşlık karşılığı “Türk ya da Türkiye Milleti” şeklinde ortak bir paydada anlamlaşır..

Bütün bunları, adına-DEMOKRASİ-denilen ve bazılarına göre de; En ideal/erdemli bir yönetim biçimi olan sistemi irdeleyerek “Halklar ya da millet” kavramıyla da ilişkilendirerek; İnsan denen önemli varlığın buradaki rol ve misyonunu anlamak ve anlatmak için yazdım..

Çünkü!

Devletin hiyerarşik/kurumsal yapısının karmaşası içerisindeki insanı/bireyi ve bireyin görev ve sorumluluğuyla, onun bir yurttaş olarak devlet içinde üstlenebileceği aktif rol ve misyonunu anlamadan; ne mevcut sistemi ve ne de arzu edilen (ideal)müstakbel sistemin nasıl olması gerektiğiyle ilgili sağlıklı sonucuna ulaşmak pek mümkün değildir..

O halde!

Devleti tanımlayalım..

Devlet; Milletin örgün ve yaygın hizmet amaçlı kurumsal ve yapısal irade beyanıdır..

Devletin kısaca tanımı budur.. Bu tanımı anlamlı sözlerle süsleyip/uzatmak da mümkündür..

Ama ben bunu yeterli görüyor ve soruyorum; Millet için mi devlet, Devlet için mi millet??

Bu sorunun doğru cevabını verebilsek; O zaman sistemin de ne olduğu ve olması gerektiğini de rahatlıkla söyleyebiliriz..

Bunlar olmadan;sisteminizin adı demokrasi olsa ne yazar, olmasa neye yarar!

Evet!

Devletimizin “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin” kuruluş felsefesindeki değişmez tanımı; Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir! Şeklinde yazılmıştır..

O halde ülkemiz/devletimiz!

1-Demokrattır;Bu nedenle de-demokrasi ve demokrasinin olmazsa olmazı olan siyasal partiler ve onların (milletin iradesiyle ve seçimle)oluşturdukları Meclis(TBMM) ile milli Hükümetleri ve diğer anayasal kurumları tarafından yönetilecektir..

2-Laiktir;Yani,devlet yönetiminde din ve devlet işleri birbirinden bağımsızdır, biri diğerine müdahale edemez; devlet, Anayasada da anlamını bulan evrensel hukuk sisteminin, kabul görmüş norm ve değerlerine göre idare edilir.. Bireyin -din ve vicdan hürriyeti-devlet tarafından-müdahale edilmeyecek şekilde- teminat altına alınmıştır..

3-Sosyaldir;Devlet, birey ve toplumun her türlü sosyal, kültürel, eğitsel norm ve değerlerinin korunup/geliştirilmesine, yayılıp/yaygınlaştırılmasına müdahale etmeden katkı sağlar ve onların kendini ifade etmesine destek verir..

4-Hukuksaldır;Devlet,kendisinin genel sevk ve işlerliğini sağlayan ve tamamen birbirinden bağımsız ve kurumsallaşmış(3) adet (Yasama-Yürütme ve Yargı)gücünün üstüne oturur ve meşrutiyetini sadece bu(3)kadim güçten alarak kurumsal ve yapısal hizmet ağını oluşturarak ifa ve ifade eder.

Evet, devletimizin genel kurumsal kimlik çerçevesi bu esasa göre dizayn edilmiştir..

Şimdi,devletimizin kuruluş felsefesindeki bu(4) ana unsurla onun sevk ve işleyişine yön veren( 3)kadim ve ayrılmaz erkin işleyişine bakalım..

Çünkü, bunların Anayasada ve bağlı olarak yasalarda var olup/olmamasından ziyade ;önemli olan, bunların “ nasıl, nerde, ne zaman ve ne oranda kim ya da kimler için” hayata geçirilip, geçirilemediğidir ki; Esas buna bakmak gerekir..

Burada, sırası gelmişken ifade etmeliyim ki;

Ülkemizin komşu devletlere göre köklü olmasa bile, göreceli bir –demokrasi kültürüne-sahip olduğunu söylemek mümkündür ancak, bunca ibretli olay ve milletçe ödenmiş ağır bedellere rağmen, başkalarına örnek gösterilecek  çok ideal bir demokrasi sistemine sahip olduğumuzu ve  bunu ileri demokrasiye taşıdığımızı söylemenin  hiç doğru olmadığını da kabul etmemiz gerekiyor..

Elbet buna itiraz edenler de olacaktır..

Olabilir; Bu, itiraz edenlerin olaya nerden baktıklarına bağlıdır-saygıyla karşılarım..

Zira; Demokrasiyi genel hatlarıyla irdelemeye çalışan bir insanın, her görüşe de-katılmasa bile- aynı duyarlıkla yaklaşması ve her fikri saygıyla karşılaması gerekir..

O halde irdelemeye devam edelim!

Bir kere şunu baştan söylemeliyim ki, demokratik bir sistemde-siyasal partiler-demokrasinin vazgeçilmez unsurudur.. Yani, halkın özgür iradesiyle kurulmuş ve üyelerinin hür ve katılımcı seçimiyle örgütlenip/faaliyete geçmiş-kurumsallaşarak kimliğini ülkenin her tarafına taşımış siyasal partiler olmadan demokrasiden falan bahsetmek de pek mümkün değildir..

Peki, siyasal partilerimiz böyle midir? Yani, partilerimiz; bir ihtiyaca binaen halk tarafından mı oluşturuluyorlar?

Sanmıyorum..

Bizde siyasal partiler vardır lakin, sadece liderlerinin güdümünde ve ona bağlı/bağımlı olarak hareket edebiliyorlar ancak..

Yani lider;İstediğini yönetime getirir, istediğini görevden alır ve istediğini Başkan, Belediye Başkanı ya da Milletvekili seçtirir, istemediğini de uzaklaştırıp, tasfiye ettirir..

Ben burada, ülkemizde kurulmuş siyasal partilerin kimler tarafından nasıl ve hangi taviz ve menfaatler karşılığında oluşturulduğundan ve sonradan ödenmiş olan diyetlerden falan bahsetmeyeceğim.. Ancak, dünde ve bugünde kurulmuş bulunan siyasal partilerden pek çoğunun halkın; demokrasi talebinden çok, bir çok kişi ve zümrenin çıkar ve yararına göre dizayn edildiğini ve iktidara geldikten sonra da genellikle kendisine yüklenilen bu rol ve misyona uygun hareket ettiğini, yani millete kazık attığını söyleyebilirim.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temelleri (1920’de)ulusal egemenlik, yani demokrasi ve özgürlük diye atılmıştır, ancak bunlar; aradan geçen 90 yıla ve başlangıçtan bu güne kadar kurulmuş bütün siyasal partilerin de programlarında bulunmasına rağmen hala yaygın bir şekilde milletin yararına oluşturulamamışsa, sebebini de; halkın bu partiler tarafından sürekli aldatılmasında aramak lazımdır, diye düşünüyorum..

Eh,doğru dürüst bir demokrasi ve kültürü ile ona işlerlik kazandırabilecek kurumsal sistemler olmayınca, onun adına yapılmış gibi gösterilen iş ve işlevler de kadük kalıyor ve bizi de el aleme karşı rezil rüsva ettiriyor işte..

Mesela!

Sanki bizde varmış gibi, Ortadoğu ülkelerine demokrasimizi ihraç etmeye çalıştık, ancak dönüp geriye baktığımızda; yüzümüze gözümüze bulaştırdığımızı gördük..

Mesela; IRAK ta,

Mesela; FİLİSTİN de,

Mesela; SURİYE de,

Mesela; Son olarak da MISIR da…

Yahu!                                                                                                                                                                        90 yıldan beridir, bunca uğraşmana, didişmene, darbe üstüne darbe, kazık üstüne kazıklar yemene rağmen -adam gibi-kendi toplumun için bir türlü oluşturamadığın, yani Sende bile ne zaman oluşacağı da muğlak/meçhul olan bir şeyi(demokrasiyi)başkasına nasıl ve hangi güç ve kudretinle götürebilirsin ki?

Hem teklif etsen bile, halkı onu kısa vadede kabul edip, içine sindirebilecek mi?

Çünkü,senin halkın bile; Lütfederek kendisine verdiğin kadarını,aradan geçen 90 yıla rağmen hala sindirebilmiş değil de..

Yani, “Demokrasi falan hikayedir ve sergilenen ise; Sadece bir oyundur”..

Bir devlet sisteminde doğru dürüst-Demokrasi ve kültürü- olmayınca; Laiklik denilen hoşgörü ortamı da, onun kurumsal kimliği de olmaz, devletin sosyal ve hukuk devleti olması şartı da pek işlemez..                                                                                                                                                        Yani, tüm bu insani norm ve desenler sadece yasalarda yer alır fakat, uygulanma alanını pek bulamaz ve toplumunu da mutlu edemez..

Şüphesiz ki!

Demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işletilemediği ya da işlemediği/işleyemediği sistemlerde; sosyal ve hukuki modern devleti de anlamlaştıran(3)erkten de söz etmek pek anlamlı değildir..

Bunlar da; devletin temelini oluşturan diğer(4)unsur gibi, yasa kitaplarının arasında kalmaya mahkum edilmeye ve belki de zaman-zaman 3.dünya ülkelerine ihraç edilmek kabadayılığıyla da örneklenmeye devam olunmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır..

SON/SÖZ;

Demokrasi; idraklerde kabul görmedikçe, kısa sürede oluşturulması zor ve uzun bir süreci de gerektiren kültürel bir kabul ve yaşam biçimidir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti; Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir..

Gücünü; Birbirinden bağımsız (Yasama/TBMM, Yürütme/Hükümet ve Yargı/Mahkemeler) olmak üzere(3)kuvvetten alır..                                                                                                                       Evet, alır lakin; Yöneticiler (yasaların uygulanmasına)izin verdiği ölçüde..

NOT; Bu yazıyı geçen yıllarda emperyalist Batı güçleri tarafından Ortadoğu coğrafyasında sergilenmek istenen(Arap Baharı)üzerine yazmışım. Ancak,baktığımızda; O günden bugüne bölgede değişen, sadece “kan ve gözyaşı” selinin artması ile “can bedeli ve kaos” oldu ve bizi de etkileyerek-Özgürlüklerin-kısıtlanmak istenmesine kadar götürdü ve-Hükümetini- de Polisi olağanüstü yetkilerle donatmak üzere yeni bir “Güvenlik Paketini” hazırlamak zorunda bıraktı..

Sevgilerimle..