Her çağın sosyoloji, psikoloji vardır. Her çağ çocuğunu yaratır. İbn Haldun'un dediği gibi toplumların da insanlar gibi kaderi vardır. Dini literatürde bu sünnetullahtır. Her yüz yılda bir şehirler çehre değiştirdigi gibi toplumlar da fikri değişim gösterir. Hatta duygu ve zevk anlayışında farklılıklar meydana gelir. Giyim, kuşam ve müzik zevki her dönem farklı farklıdır. Bu yüzyıl için de değişim ve dönüşüm kaçınılmazdır.  Mehmet Akif bunu "asrın idraki" diye tanımlamıştır. Yani çağın ruhu! Bu ruh bazen yüz yıl sürer bazen modern zamanlarda olduğu on yirmi yıl gibi bir kuşağı etkiler.  İbn Haldun her kırk yılı bir kuşak kabul ederken, modernizm her on yılı bir kuşak olarak tanımlamıştır.  İbn Haldun ile modern devrin kuşak anlayışındaki bu fark, zamanın akışından kaynaklanmaktadır. Kadim  devirlerde zaman ağır, günümüzde ise hızla işler...

Çağ, kuşak, sosyoloji, psikoloji önemlidir. Çağımızı ve toplumu tanımlamada anahtar kavramlardır. Özellikle bu kavramlar ışığında topluma, gençlere daha doğrusu yeni nesile bakmamız gerekir. Ayrıca bu kavramların içini doğru şekilde doldurduğunuz da ancak günümüz gençliği başta olmak üzere İslam toplumundaki ateizm ve deizmin niçin yaygınlık kazandığını, niçin bu denli konuşulup tartışıldığı anlayabilirsiniz.  Türkiye'de deizm ve ateizm yok demek, ne denli temelsiz ise Türkiye'de dindarlık ve muhafazakarlığın yükseldiğini görmemek de o denli anlamsızdır. Çünkü Türkiye'de deizmle ile muhafazakarlık birbirini besleyerek yükselmektedir. Tarikat ve cemaatlerin çoğalmasıyla,  sekülerizmin  yükselmesi ve yüceltilmesi paraleldir. Türkiye'de dindarlık da bir sorundur deizm de... Çünkü her ikisi de sakat anlayış üzerine bina edilmek istenmektedir. İnsanları gerçeklikten koparıp şeyh, cübbe, sarık ve çarşafa hapseden din anlayışı da sakattır, dinin bir safsata olduğunu söyleyerek hayatın dışına itmek de...

Biz bugün Batı'nın deistleşmesini konuşmuyoruz. Zira Batı Rönansans ve Reforumdan bu yana zaten sekülerleşip Hıristiyanlığı ret etme noktasına gelmiştir. Aklı başında bir Hıristiyan'ın deist olmaması mümkün değildir. Çünkü Hıristiyan teolojisi henüz İsa ve Meryem hakkındaki şüpheleri giderecek bir bilgiye sahip değildir. İsa tarihi bir şahsiyet değil, hayali bir varlık olarak tartışılmaktadır. Bu yüzden göğe çekildi, öldü, yok dirildi gibi meseleler henüz halledilmemiştir. Bu yüzden Batı'nın yüzde sekseni deisttir, kiliseye gidenlerin çoğu da bir ibadetten daha çok bir gelenek olarak devam etmektedir. Müslümanların durumları farklıdır çünkü Muhammed tarihi bir şahsiyettir. Getirdiği mesaj hakikat olarak ortadadır. Ancak son yirmi yılda İslamın etrafındaki şüpheler çoğalmıştır. Tamamen akılcılığa teslim olan, her şeyi somut olarak görerek inanan bir kuşak türemiştir. Bu kuşağın sorduğu sorulara tatmin edici cevap verecek bir teolojimiz olmadığı için gençler dinle aralarına mesafe koymakta, Araf noktasında bir yerde durmaktadır. Bu Araf noktası haklı olarak onları deist olarak tanımlamamıza neden olmaktadır. Bu gidişle tıpkı Batı'da olduğu gibi gençler başta olmak üzere toplumun büyük çoğunluğu deizme kayacaktır. Bu konuda orta, lise ve ünivesitelerde anket yapılsa daha somut verilere ulaşacağımızı düşünüyorum. Zira somut veriler üzerinden bu konuyu tartışmak bizi daha sağlıklı düşünmeye götürür.

Deizmin bir başka boyutu da kızlarımızın feminizm rüzgarına kapılıp İslam'da ki kadın karşıtı söylemlere bakarak dini sorgulamasıdır. Dört evlilik, şahitlik meselesi, kadının tarlaya benzetilmesi, cennet ve huri kavramlarının kadın yüreğinde bir karşılığı yoktur. Ayrıca bunların sorgulanması  inanç problemi doğurmaktadır.  Görsel/somut bir zihniyete sahip, sorgulayan, "şüphe ediyorsam varım" diyen bir nesille karşı karşıyayız. Dini en çok araştıran ancak en az iman eden bir kuşak!

Tarihin hiç döneminde mükemmel bir dini hayat olmamıştır. Aynı şekilde tarihin hiç bir döneminde din karşıtı söylem de bu denli toplum nezdinde karşılık da  bulmamıştır. Günümüz Türkiye'sinde  din karşıtı söylem geçen yüzyılda ideolojikti,bu yüzyılda ise bir inanç sorunudur. Şüpheden kaynaklanmaktadır. Türk toplumu otuz kırk yıl sonra Avrupa toplumu gibi dini yaşamaktan, bir hayat tarzı görmekten  uazaklaşıp, daha çok gelenek, görenek ve töre  olarak yaşayacaktır. Bu Aziz Nesin'in ateist olmasına rağmen Ranamazan ve Kurban bayramlarını kutlamasına benzeyecektir. Gerek dindar, gerek seküler ve laik sınıf bunun işaretlerini vermektedir.

Tekrar kuşak meselesine dönecek olursak, deizm olayını da bu çağın getirmiş olduğu bir düşünce tarzı olarak görmek gerekir.  ister kabul edelim ister etmeyelim bu bir kuşak meselesidir. Yarın nasıl bir bir şeye evirilir bilemiyırum. Ancak Batı'da yaşanan sürece baktığımızda deizm ve ateizme doğru gittiğini söyleyebiliriz. Bunun en iyi tahlilini sosyologlar yapar. Bu artık sosyal bir düşünüş ve davranış biçimi omuştur. İlginç olan deizm imam-hatip ve ilahiyat fakültelerinin de sorunudur. İyi bir teologtan dindar bir adam çıkmaz ama iyi bir deist çıkar. Bu konuda doğu ve batıdan birçok örnek verebilirim.

 Kuşak meselesine gelince, nasıl ki 1960 kulağı savaşma seviş sloganına kapılıp gitmişse, 70 kuşağı devrim teraneleriyle kendini avutmuşsa, 80 kuşağı ılımlı İslam ve kapitalizm arasında bir yerde kendine bir yer bulmuşsa, 2000'li yılların gençliği de kendini deizmde bulmuştur. İdeolojilerden uzak yetişen bu kulak aidiyet hissetmenektedir. Çoğu yurt dışı hayaliyke ysşamaktadır. Bu kuşağın düşünce ve davranışını doğru okumak gerekir. Çünkü yirmi yıl sonra şehirleri ve ülkeyi bunlar yönetecektir.