Süleyman Askerî bir cihan imparatorluğu dağılırken 1884'de hayata gözlerini açtı. Babası Vehbi Paşa’dır. 21 yaşında Askeri Harbiye'den mezun oldu. İlk görev yeri Manastır'da İttihad ve Terakki Cemiyeti'ne girdi. 24 yaşında görevi Bağdat cephesi olacaktır. Bağdat Jandarma Birlikleri’nin düzenlenmesi ve ıslahatı işini Kolağası rütbesiyle üstlenir.

Süleyman Askerî Bağdat’tan sonra Trablusgarp'a gidecektir. O, Binbaşı Aziz Ali Bey’in kurmay başkanlığı ve Enver Paşa’nın karargahı ile Bingazi’deki direniş arasındaki irtibatı idare etmektedir. 50.000 kişilik İtalyan kuvveti karşısında örgütlediği bedeviler gerilla savaşında o denli başarılı olur ki, İtalyan orduları uzun süre sahil şeridine sıkışıp kalır.

Süleyman Askerî Trablusgarp’tan sonraki Batı Trakya'ya gönderilir. Burada çete takiplerinde ustalaşmış gözü pek bir savaşçı kimliğini kazanacaktır.

Basra’nın İngilizlerce işgali, İstanbul’da deprem etkisi yaratır. Enver Paşa, Trablusgarp ve Batı Trakya’da örgütçülüğünü ispat eden Teşkilat-ı Mahsusa kurucularından Süleyman Askerî Bey’i hemen bu göreve çağırır. 20 Aralık 1914’te Irak cephesi kumandanlığına atanır. Askerî, Batı Trakya’da kendisiyle beraber savaşmış olan genç subaylardan oluşan bu birliğe Osman Bey’e ithafen “ Osmancık Taburu “ ismini verir.

Süleyman Askeri’nin komutasındaki kuvvetlerin ilk hedefi İngiliz’ler için büyük önemi olan petrol boru hattını tahrip etmek olacaktır. Hiç sakınmadan canını ortaya koyan Süleyman Askeri, 20 Ocak 1915 tarihinde, Dicle kıyısında keşif yapan İngiliz birlikleriyle karşılaşır ve çıkan çatışma iki bacağından ağır yaralanır. Genç Osmanlı subayı cephe gerisinde dinlenmesi gerektiğine dair yapılan tüm telkinlere kulak tıkar. Askeri, sedye üzerinde 9000 kişilik bir kuvvetin başında Basra’ya doğru ilerlemeye başlar.

Bu muhteşem yürüyüş için Süleyman Nazif şunları yazar:

”Bazen tek bir adam koca bir orduya ruh olmak itibariyle başlı başına bir ordu olabilir. Bu nadir fakat vakidir. İşte Süleyman Askeri Bey o nadir olan vakalardan birini gerçekleştirdi. İngilizleri Korina kasabası önünde aylarca tutan kuvvet, Süleyman Askeri Bey'in pervasızlığı ve yine kendisinin seçmiş olduğu bir avuç kahramandı. Süleyman Askeri, Korina önünde ve gayet vahim surette iki bacağından yaralandı.. Fakat kahraman komutanlara yakışacak bir metanetle ta Basra'ya kadar gitti ve şehrin 15 kilometre yakınındaki Şuayyibe mevkii müstahkemine taarruz etti. Süleyman Askeri beyce maksat hasıl olmuş, durdurulamayacağı ve yenilemeyeceği zan olunan düşmanın tevkifi, tehdit ve hatta mağlup olabileceği imkanı fiilen gösterilmiş idi. Süleyman Askeri vatanı için vatanından başka her şeyini isteyerek ve gülerek feda etmiş bir Osmanlı idi".

Süleyman Askerî emrindeki kuvvetler ile durmaksızın ilerlemeye devam eder. Beklenen karşılaşma, 12 Nisan 1915’de Suaybe civarındaki Bercisiyye ormanında gerçekleşir.. Çatışma başlar. Süleyman Askeri, savaşı sedye üzerinde yönetmektedir. Ancak İngilizlerin takviye kuvvetler çıkarması sonucu Osmanlı birliği mevcudunun yarısını şehit düşer.

Otuz bir senelik kısa ömründe bir an olsun onurundan taviz vermemiş olan Süleyman Askeri bu kayıptan kendini sorumlu tutar. Yaralı askerlerinin iniltilerine dayanamayıp İngilizlere sedye üzerinde esir düşeceğini anladığı an müthiş bir karar alır. Silahında kalan son mermiyi başına sıkıp hayata gözlerini yumar.

Süleyman Asker'i Bey gibi büyük bir kumandanını kaybeden Osmanlı Birlikleri, İngiliz İmparatorluğuna tarihinin en büyük mağlubiyetini 1 yıl sonra yaşatır. Halil Paşa komutasındaki birlikler 29 Nisan 1916’de Kut-ül Amare’de büyük bir zafer kazanırlar. Kut-ül Amare Zaferi, Süleyman Askeri’nin intikamının alınma zaferidir.

Ruhun şad olsun Süleyman Bey!..

Alper Aksoy

Bir ayakta görseli olabilir