Bir siyasetçinin etrafı kötüyse, kendisi kötü olduğu içindir. Çünkü liderler çevrelerini kendileri seçerler. Onun için Montesquıeu: Prens, özgür ruhları seviyorsa uyruklara, aşağılık ruhları seviyorsa kölelere sahip olacaktır,"der. Çevre, liderin nasıl bir siyaset ve ahlak anlayışına sahip olduğunun en somut göstergesidir. Liderin iyiliği -kötülüğü seçtiği adamlardan belli olur.

Çalmak isteyen bir siyasetçi etrafını hırsızlarla doldurur. Ahlaklı yönetimi hedefleyen bir lider, çevresini toplum menfaatlerini şahsi çıkarlarından üstün tutan, dürüst, namuslu kadrolarla doldurur.

Hal böyle olmasına rağmen lider kültünün hakim olduğu, siyasi putperestliğin yaygın olduğu yerlerde en büyük felaketlerde bile lider değil, çevresi suçlanır. Montesquıeu, bu gerçeğe işrate etmek için şunları söyler: "Monarşilerde genel felaketlerde dahi prensin şahsı suçlanmaz, haberdar olmamasından veya yozlaşmış insanlara fazlaca bel bağlamış olmasından yakınılır."

Monarşiler, bugünkü -tek adam- düzenlerine tekabül eder, tek seçicinin olduğu düzenlerde tek sorumlu  tek adamdır.İyinin de ,kötünün de sorumluluğu ona aittir.

Kaç haftadır Peker'in iddialarını konuşuyoruz. Ama iktidarda çıt yok. Susarak, yok farzederek bu iddiaların savuşturulacağını sanıyorlar. Sükut sürdükçe şüphelerin büyüdüğünü, Peker'in inandırıcılık oranının arttığını görmüyorlar.Türk kültüründe sükut reddetmek değil, kabullenmektir. Bunun gereği de iddialarda adı geçenlerin tek tek hesap vermesidir.

İktidar, yıllarca adının -İslam'la - birlikte anılmasını istedi.Bu coğrafyada din ve milliyetçilik toplumsal dirençleri kırmada en etkili araçlardır. Dinle özdeşleştirilmek  iktidarın hukuk ve ahlak dışı işlerini örtmeye, toplumu körleştirmeye hizmet etti. Halbuki Cumhuriyet tarihinde söylem olarak İslam'a en yakın, ahlak ve uygulama olarak İslam'ın elmastan prensiplerine en uzak iktidar AKP iktidarı oldu.

Güç temerküzünün olduğu her yerde az veya çok yolsuzluk olur. Ama bu genelde arızidir. Fırsatını bulan bunu kendisi adına yapar. Sistematik, örgütlü yolsuzluk çok nadirdir.Arızi yolsuzluğu tespit edip cezalandırmak kolaydır. Özal'ın bakanı İsmail Özdağlar'ın yolsuzluğu böyle bir yolsuzluktu. Bugün ayyuka çıkan yolsuzluklar ikinci tip yolsuzluk grubuna girer.Bu tip yolsuzlukları bulup çıkarmak da zor, cezalandırmak da zordur. Çünkü sistem örgütlü yolsuzluğa göre dizayn edilmiştir. Hırsız bilinir, üzerine gidecek yargı işlevsiz hale getirildiği için hesap sorulamaz.

Son yirmi yılda Türkiye'nin kaynaklarının büyük bir kısmı rüşvet olarak birilerinin cebine girdi.Kaynakları çar- çur edildi. Kamu ihale yasası yolsuzluğa müsait hale getirildi. Oysa doğru olan yasaları vatandaşın menfaatlerine uygun hale getirmek, yasalardaki açıkları kapatmaktı.Tam tersi yapıldı.Peker, bazılarının yüzündeki maskeyi yırtıp attı.Siz bakmayın sus-pus olduklarına, daha şimdiden dağılmaya başladılar. Şehir Hastanelerinin işletilmesi Danimarkalı bir firmaya devrediliyor. Niçin, diye sormaya gerek var mı? İktidarın değişeceğini, hesap vermek zorunda kalacaklarını görüyor,devir yaparak hesap vermekten kurtulmak istiyorlar. CB Erdoğan, muhalefetin Kanal İstanbul'a yatırım yapacak firmalara yönelik eleştirilerine karşılık bu firmalara yönelik herhangi bir teşebbüste tahkim şartının devreye gireceğini söylüyor. Bu beyan, bu firmaların niçin Londra tahkimini tercih ettiklerini gösteriyor. Belli ki, bir gün hesap verebileceklerini tahmin ettiklerinden Türk hukukundan kaçmak için Londra tahkim'ini tercih etmişler. Lafta yerli ve milliyiz ama sözleşme yaparken Londra tahkimini tercih ediyoruz. Kimse  sözleşmelerdeki tahkim şartı bu firmaları garantiye almaya yetiyorsa,Türk Telekom'u soyan, kaba bir hesapla bu milletin 15 milyar dolarını götüren Hariri'ye karşı niçin tahkim şartını devreye sokmuyorsunuz diye sormuyor. Devreye sokamıyorlar çünkü Hariri'nin konuşacağından korkuyorlar.

Partili CB sistemine 2017'de, uygulamaya 9 Temmuz 2018'de geçildi. Demek ki yaklaşık üç yıldır tek adam rejimi ile yönetiliyoruz. Her şey bir kişinin elinde, istediğini atama, istediğini azletme yetkisine sahip. Bu kadar iddia ve itirafa rağmen etrafını temizlemeyen bir liderlik ya bu iddialara inanmıyor yahut bu iddiaların tahmin edilemeyen yerlere kadar uzanacağından  korkuyor demektir. Her iki halde de doğru olan, iddiaların doğruluğunu- yanlışlığını yargıya havale etmektir. Korkusu, çekincesi, defosu olmayan her siyasetçinin yapacağı tek şey budur.