Meğer aşkın şehidi İmam Hüseyin gibi cehaletle illa aşk’la savaşmakmış aşk! O’nun güzel yolu imiş aşk!../

.... kimseden sevgi, ilgi görmeye ihtiyaç yoktu artık. Yanıldığımızı çok ağır bir bedel ödeyerek, çok acı çekerek anlamış olsak ta sonuç tüm zorluklara, acılara değermiş...

Sevdiğimiz değil, sevgi, aşk imiş kutsal olan! Aşk değilmiş yalan olan. Aşk, zannettiğimiz şey değilmiş meğer. Aşka, hayata bakışımızmış yanlış olan.

Aşk için yaratılmışsan, her şeye rağmen aşık-ı sadıklardan olmak, aşk’la bakmak, aşk’la yaşamak zorundaymışsın. Aksi halde balığın suyun dışında olamaması gibi nefes alamaz, yaşıyamazmışsın. Kırılmak, ezilmek, kınanmak seni aşktan, illa aşk’la yaşamaktan alıkoyamazmış.

Aşk, bu dünyada hiç yakınmasız çilesine sabretmekle ve vuslatından güzel hasretiyle mutlu olduğun, ecri bilinemez en büyük lütfuymuş yüce Yaradan’ın. Aşk ehli, yara açan değil, yaralara merhem olanmış; Aşık, Hz. İsmail için gönderilen kurban gibi aşk’a kurban olanmış! Asıl derdimiz, güzel derdimiz, aşk’a aşık olmakmış! Aşıktan beklenen bir ömür aşkın kapısında durmakmış…

Yeter ki O gözden çıkarmasın bizi. Aşkımızı ve göz yaşlarımızı almasın. Her daim artırsın, tamamlanmayı da nasip eylesin, İlmin şehri Hz. Muhammed sav.’in, ilmin kapısı İmam Ali’nin, aşkın kapısı Şehid-i şüheda İmam Hüseyin’in izinde daim eylesin.

Meğer aşkın şehidi İmam Hüseyin gibi cehaletle illa aşk’la savaşmakmış aşk! O’nun güzel yolu imiş aşk!

Bir yol varsa hakikate varan, bir yolcu lazım kendini arayan...

Bir hancı varsa yolcuları ağırlayan, bir ''AŞK" lazım yola koyduran..."

Demiş ya Hz. Mevlana’mız;

Babama refakat ettiğim günlerde devlet hastanesi mescitine öğle namazına gitmiştik annemle ziyaret saatinde. Doğulu olduğu her halinden belli, elli-altmış yaşlarında, tertemiz nur yüzlü, renkli gözlü çok güzel bir kadın geldi mescite peşimizden. Yanında yaveri gibi sürekli saygıyla hizmete çalışan genç bir kadın da vardı.

Kadın öyle bir aşkla namaz kılıyordu ki etkilenmemek elde değildi. İnleyen, yalvaran sesler çıkararak ancak çok da mutlu, huşu içinde namazını kıldı. Ellerini havaya uzatarak bir "Ya Rab’bi!" deyişi vardı ki, namazımı bitirdiğim halde seccadeden kalkamıyor onu izliyordum hayran hayran.

Sonra sanki onu izlediğimi bilir gibi bana doğru gözleri kapalı olarak elini uzattı emin bir halle. Esselamün aleyküm dedi. Ve aleyküm selam deyip elini tuttum, el sıkıştık uzun uzun seccadelerimizin üzerinde. Sonra dönüp duaya başladı. Arapça ya da kürtçe, bilmediğim bir dilde ediyordu. Anlamıyorduk ancak el, kol, beden hareketlerinden duasına bizi de kattığını anlayabiliyordum. Zaten namazı kılarken etkisine girdiğimden serhoş gibiydim. Ağlıyordum hatta usul usul.

Duasını bitirdiğinde birlikte ayağa kalktık, önüme geldi, gözlerime baktı. Allah kabul etsin, iman versin gibi tam anlayamadığım dualar etti yüzüme bakarak. Elini öpmem için uzattı bu kez. Saygıyla ve titreyerek öptüm.

Gidecekken adını sordum, nerede yaşadığını öğrenmek istedim. Orada bitsin istemiyordum bu doyumsuz duygu seli.

Neye lazım dedi. Ben sizi tekrar görebilmek istiyorum dedim acıklı, yalvarır bir ses tonuyla. Acı, aşk dolu gözlerle baktı gözlerime, elimi tuttu yeniden. Güle güle der gibi, veda eder gibi elini salladı uzun uzun sadece sonra. Kısmet bu kadar, bu kadarı yeter gibiydi tavrı…

Aşk böyle bir şeydi işte! Doyulamazdı ancak fazlası yoktu, kısmetin kadardı... Aşk'ın azı kararı yoktu, aşk ya var ya da hiç yoktu. Aşkın tekrarı da yoktu, sadece bir kez ve kısmetin kadardı…

Allah'ımızı hatırlatan, gönlümüze ferahlık veren mübarek insanlardan olan o güzel, mübarek kadın, Fatıma annemizi hatırlatmıştı bana. O yüzden o kadar etkilenmiştim belkide. O gün başlamıştı yüreğimde daha önce hiç hissetmediğim ve hiçbir şeyle serinlemeyen o ateş…

Gönlünde Hz. Fatıma Tüz Zehra (a.s) annemizin aşkı tutuşanlara selam olsun! Onu sevmek, seven sevdiğine benzer gerçeğiyle ona benzemeyi ve dolayısıyle kurtuluşu getirir hepimize inşallah. Onu sevebilmek de tanımak ve bolca anmak ile mümkün. Bu yüzden onun anlatıldığı kitapları okumak, dualarımızda onun adını kullanmak, yüz suyu hürmetine dualarımızın kabulünü, ahlakına mazhar olabilmeyi dilemek ve çokça ehlibeyt salavatı okumak önemli. Ahlakına mazhar, ordusunda, o siyah sancağın altında bir nefer ve izinden hizmetkar olabilmek niyazıyla. Amin!..

" Hilkat-ı âlemden ancak hubb-i Mevlâdır garaz

Ülfet-i Âl-i âbâ dan evlâd-ı ZEHRÂ'dır garaz."

(Alemin yaratılmasının gayesi, Cenabı Hakk ı

Ve Hz. Fatıma'nın soyunu, ehl-i beyti sevmektir;

Daha özeti: Âlem Allah'ı ve Fatıma evladını

Sevmek için yaratılmıştır.) demiş ya Seyyid Nigâr'i;

Meğer hakikatini öğrenmek, onca yıllık gafletinden utanmak, alev alev gönülle layık olabilmeye, hakkını verebilmeye çalışmakmış aşk!..

Yine bulutlandı deli gönül. Deli deli esse de dağıtsa kara bulutları. Ya da aniden bir yağmur boşalsa gözlerimden dolu dolu, kurumuş, çatlak toprağa aylar sonra rahmet yağar gibi. Genzime dolan misk gibi toprak kokusuyla birlikte güneş açsa birden sonra. Ve sonra da, olur ya, yedi renkli muhteşem bir gökkuşağı saçılsa. Sevinçten çıldırsak hep birlikte asr-ı saadete kavuşmuş gibi! Bir ömür beklenen gönlün eşi bulunmuş gibi sanki! Sonsuza dek söyleşsek güle aşık şeyda bülbüllerce. Sevgi, huzur, dua ve lutfedene sonsuz şükürlerle. Her şeye rağmen ve her koşulda; Rab’binin lütuflarının farkındalığıyla, coşkuyla;

İlla Aşk’la!..

İlla Aşk /Adevviye Şeyda

“Haber eylen aşıklara, aşka gönül veren benim,

Aşka paha kim yetire, aşk madenin bulan benim.

Yer gök dolu bu aşk iken, aşksız hiç nesne yok iken,

Aşk bahrisi olur iken denizlere dalan benim.

Deniz yüzünden su alıp, sunuveririm göklere,

Bulutlayın seyran edip, arşa yakın varan benim.

Yıldırım olup şakıyan, gökte melaik dokuyan,

Bulutlara hüküm süren, yağmur olup yağan benim.

Gördüm göğün meleklerin, her biri bir cünbüşdedir,

Hak Çalap'ın zikrin eder İncil benim Kur’an benim.

Gördüm diyen değil gören, bildim diyen değil bilen,

Bilen O’dur, gösteren O, aşka esir olan benim.

Sekiz uçmak aşıklara, köşk ve saraydır onlara,

Musa gibi hayran olup, Tur Dağı'nda kalan benim.

Deli oldum adım Yunus, aşk oldu bana kılavuz,

Hazrete değin yalınız yüz sürüye varan benim. “

Yunus Emre

(Bizim Yunus’umuz)

Hayırlı sabahlar.

Hayırlı cumalar. Sevgiler.