10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günüymüş..
Gerçi deliye her gün bayram derler ama, bizimkilerin bir bölümü 23 Temmuz'u tercih etmiş! Öbür bölümüne göre ise; sansürün kaldırılışının her sene-i devriyesi, 23 Temmuz'da Basın Bayramı olarak kutlanmalıymış!.
Neyin bayramı diye sormayın bence; büyüklerimiz nasılsa bir sebep bulmuşlardır. Her şeye olduğu gibi bu kazana da bir kulp takmışlardır.
Malum.. kapı gıcırtısına göbek atan bir milletin çocuklarıyız.
Canım ülkemde neredeyse her gün bayram, boş yok yani.
Hatta bazan tek gün bile yetmiyor; şöyle adam akıllı boşalıp rahatlamamıza.
&
Caretta Caretta kaplumbağaları çiftleşme mevsimi gibi son derece zooist bir yaklaşımla
“Dünya Caretta Caretta Haftası” düzenleyip yedi gün yedi gece düğün bayram ediyoruz.
Bazen de neticesinde bu ülkenin başbakanı ile iki bakanını ipe çektiğimiz darbelerle coşup eğleniyoruz. Hal böyle olunca, özgür basın aşkına köçek gibi etek giyip göbek bile atarız.
&
Ama siz hala ve ısrarla bu neyin bayramı, diye soruyorsanız, arzedeyim efendim:
23 Temmuz kendi yazarını, çizerini, muhabirini ve muharririni sansür etmek onurunu devletine bırakmayan özgür(!) Türk basınından sansürün kaldırılışının bilmem kaçıncı yıl dönümü imiş. Diğeri; yani 10 Ocak da, her ne demekse, çalışan gazetecilerin günüymüş. Onun içinmiş bu bayram!..
&
Önceki gece bazı basın meslek kuruluşlarının başkan veya temsilcilerinin, yerel ve ulusal televizyonlarda adeta cılkı çıkarılarak verilen bol özgürlük ve demokrasi soslu turp salatasından farksız açıklamaları bunun içinmiş meğer. Maaşlarını zamanında vermedikleri gazetecilerin hiç olmazsa bu mutlu günlerinde yanlarında olduklarını göstermek içinmiş bütün yırtınmaları.
Gazeteciler Cemiyeti adı bende saklı Şube başkanı dostumuz da, çalışan gazetecilerin çok değerli varlıklar olduklarına ciddi ciddi inanmış ki bir mesaj yayımlayarak daha daha, hem de çok daha ciddi şeyler söylemiş.
Başkan Şey Bey konuşur da, ismini pek fazla duymadığımız diğer basın meslek kuruluşları başkanları veya yöneticileri sessiz kalırlar mı hiç? Onlar da ekonomili, gözaltılı, tutuklu, mahpuslu bir kaç kelam-ı kibar irad etmek için gözlerini yumup açmışlar ağızlarını.
&
Ha bu arada, basınla her zaman iyi ilişkiler içinde olmaya çalışan saygısever seçilmiş yöneticilerimiz geri dururlar mı bu cümbüşten.
Özellikle yerel yöneticiler; belediye başkanları yani; bu özel günlerinin sevincini ve onurunu kendileriyle paylaşmaya gelen gazetecilerin karınlarını doyurup kalem-saat-çakmak gibi çam sakızı çoban armağanı hediyelerle, sayıları o gün birden bire artan basın mensuplarını bu mutlu günlerinde yalnız bırakmazlar. Ki eminim öyle de yapacaklardır.
&
Ne diyelim: Ala!.. Hem de aliy-yül ala!..
İnançlarına söylemlerine ve eylemlerine sansür koyacak halimiz yok, olamaz da...
Hem senelerce Bab-ı Ali’nin kahrını çeken bir medya mensubu olarak, sansürsüz bir basın için, değil senede bir gün, yılın 365 günü ve hatta 365 gün 6 saatin her saatinde düğün bayram yapılsa azdır derim.
Ancak; önce birilerinin, mesela basın meslek kuruluşlarından birinin başkanı veya temsilcisi ortaya çıkıp beni ve benim gibi düşünenleri;
Öyle “vallah bilah” yemin etm enize gerek yok, Mushafa el basmanızı da istemiyoruz.e de yerel medyada çalışan gazetecilere hak ettikleri ücretleri gününde ve eksiksiz ödendiğine inandırması gerekir.
&
Öyle “vallah bilah” yemin etmenize gerek yok, Mushafa el basmanızı da istemiyoruz.
Mesela meslek kuruluşlarımızdan her hangi birinin başkan veya yöneticisi buyursun, yerel veya ulusal yayın yapan herhangi bir televizyonun haber programına birlikte çıkalım. Gözlerini gözlerimizden ayırmadan:
“Bu ülkede ve bu şehirde çıkan gazetelerden her hangi biri son üç ay içinde hiçbir haberi veya köşe yazısını sansürlememişlerdir. Aynı şekilde bütün medya kuruluşlarının çalışanlarının ücretleri zamanında ve eksiksiz olarak ödenmiştir ” deyiversin yeter.
Sözüne noktayı koyduğu anda burada sıralayacağım iddialarımın hepsini geri alır ve kamuoyu önünde özür dilerim yazdıklarım için.
"-Elhak!.." derim.
Adının altına, önüne veya arkasına bir basın meslek kuruluşunun ünvanını yazdıran başkan veya yardımcısının binlerce gözün kendisini izlediğini bile bile, gözümün içine baka baka yalan söyleyeceğini asla düşünmem.Fakat küçük bir kaç hatırlatma yapmadan da susamam.
&
>>> Yakın bir geçmişte; birkaç sene önce, Gazeteci-Yazar Emin Çölaşan’ın Hürriyet’ten ayrılmaya mecbur bırakılması, kendi tabiriyle “Kovulduk ey halkım” diye feryad-ü figan etmesi Aydın Doğan sansürünün ta kendisi değil miydi? diye sorarım.

>>> Doğru cevabı alamazsam; Deniz Kuvvetleri Komutaı Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu söylenen “Darbe Günlükleri”ni yayımlayan “Nokta” dergisi neden kapatıldı dersiniz. Parasızlıktan olabilir mi? Ya da sansürün bir başka türlüsü mü uygulandı özgür ve bağımsız Türk basınına? Şimdi soruyorum; o günlerde neredeydiniz?

>>> Sonra 15 sene kadar geriye giderim; Murat Belge, Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar ve Mehmet Barlas’ın Türkiye’nin en itibarlı gazetelerinde çalışırlarken, bir geceyarısı operasyonuyla postalanmaları, 28 Şubat sürecinin postmodern mimarlarına “Emret Komutanım” diyen Aydın Doğan’ın postmodern sansürü olduğunu söylersem, binlerce medya mensubunu istihdam eden insana haksızlık etmiş olur muyum?

>>> Daha gerilere gidip veya günümüze gelip şahsıma ve yakın mesai arkadaşlarıma uygulanan sansürleri de gündeme getirmemi isterlerse, onları da anlatırım; hem de haberciliğin 5N-1K kuralına uygun biçimde.

Eğri oturup doğru konuşalım. Başkalarını aldattığımız gibi, kendimizi aldatmıyalım bari.
Ne Türk basınından ne de dünyanın öbür ucundaki Yeni Zellanda veya Papua Yeni Gine medyasından sansür kaldırılmıştır.
Aksini ileri sürenler varsa, buyursunlar konuşalım.

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, ayakta, yürüyor ve açık hava

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, yürüyor, ayakta, ayakkabılar, çocuk ve açık hava

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi

Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, ayakta duran insanlar ve ayakkabılar