Önce Kadınım, Sonra Anneyim
Bana sıkça "önce anne misin, yoksa kadın mı?" diye sorarlar. Cevabım nettir: Önce kadınım. Sonra anneyim.
Kadın olmasaydım, anne de olamazdım zaten. Beni doğurgan yapan şey sadece biyolojik değil; ruhumdaki üretkenlik, sevgim, merhametimdir.
Annelik, kadının bir sıfatıdır; kimliğini tanımlayan tek şey değildir.
“Babalar ağlamaz” derler, güçlü olsunlar diye. Oysa anneler öldüğünde, babalar sadece ağlamakla kalmaz; iki kez ölürler. Biri sevdikleri kadının ardından, diğeri tek başına hayata tutunmaya çalışan çocuklarının gözlerine bakarken. Çünkü birçok evde çocuklara yön veren, duygulara rehberlik eden, ilk siper olan hep annedir.
Kadın-erkek eşitliği meselesinde “eşitiz” demek yetmez. Yüzyıllar boyunca ezilmiş, susturulmuş bir cinsiyete "eşitlik" değil, adalet gerekir.
Ben kadının bir adım önde olması gerektiğine inanıyorum. Bu bir ayrıcalık değil, bir dengeleme çabasıdır. Bu yüzden pozitif ayrımcılığın 'adil' olduğunu düşünüyorum.
Kadın doğası gereği doğurgandır. Ama bu sadece çocuk doğurmakla sınırlı değildir. Kadın; sevgi doğurur, umut doğurur, direniş doğurur.
Bir annenin, çocuğunun hataları karşısında gösterdiği sabrı ve verdiği mücadeleyi, başka bir varlıkta görmek zordur.
Aşkların merkezinde hep kadın vardır.
Leyla’sız Mecnun, Juliet’siz Romeo, Kerem’siz Aslı düşünülemez. Savaşların, ihanetlerin, kahramanlıkların çoğunun perde arkasında da bir kadının izi vardır. Kadın hayatın merkezindedir: Doğumda, ölümde, aşkta, ayrılıkta…
Şunu samimiyetle söylüyorum: Kadın kadına bir dünya, erkek erkeğe bir dünyadan daha huzurludur. Çünkü kadın doğası gereği koruyucudur, uzlaştırıcıdır, yaşatandır. Erkeğin gücü kadar kadının sezgisi, sevgisi de kıymetlidir. Dünya, bu iki gücün dengesinde güzelleşir. Ama dengeyi yeniden kurmak için bugün kadının biraz daha fazla desteklenmeye ihtiyacı var.
Ben kadını kutsal bir varlık olarak değil, gerçek ve güçlü bir insan olarak görüyorum.
Önce kadınım. Sonra anneyim. Ve ikisiyle de gurur duyuyorum.