Siyaset ve iş dünyasının ünlü ismi Mehmet Kaban Başakşehir ‘de kapılarını TV klasiği olan YOLCU YOLLARDA Program Yapımcısı ve sunucusu Yusuf Özpolat’a açtı

Yatılı okulla başladığı öğrenim hayatından, eğitimci olarak yaptığı hizmetler sırasında hangi rüzgârın kendisini Gedik Paşa’ya atıp, nasıl iş adamı olduğu hikâyesini bir çırpıda okuyacağınız bir röportaj…

ÖZPOLAT: OKURLARIMIZ İÇİN KENDİNİZİ TANITIR MISINIZ?

1950 yılında Adıyaman’ın Besni ilçesinde dünyaya geldim, çocukluğumda Besni Meydan Mahallesi’nde demircilik ve ayakkabıcılık üzerine çıraklık yaptım.

Aşağı Şehir’de, eski tarhı bir ilkokul vardı, ismi Aşağı Şehir İlkokulu’ydu, oranın son mezunları bizlerdik, bizden sonra oralar yıkıldı bu günkü Besni dediğimiz yere Besni ilçemiz taşındı. O dönemde beraber okuduğumuz Aşağı Şehir Okulun ’da ilimiz Adıyaman’da Kültür Müdürlüğü yapan Mustafa Sucu Bey, ünlü sanayicilerden Şahin Akdoğan Bey, Emekli Öğretmen Halil Kürtüncü Bey benim dönem arkadaşlarımdı.  Çok renkli ve güzel bir öğrenciliğimiz oldu. O dönemde fakirlik, yokluk dönemiydi. Futbol topu almak için paramız olmadığından bezden, çaputtan top yapar oynardık.

OKULA 8. SIRALAMAYLA YERLEŞTİM

İlkokul bittikten sonra öğretmen okulu yatılı sınavına girdim. Yatılı sınavına Tunceli, Elâzığ, Malatya, Adıyaman illerinden 3500 öğrenci sınava girmişti. Bu sınav sonrası okula 100 öğrenci alındı ve bu 100 öğrenci içerisinde 8. olarak okula yerleştim.

Yatılı okula girememiş olsaydım ortaokulu okuyama bilirdim. Malatya Akçadağ Öğretmen Okulu’nu burslu ve yatılı olarak okudum.  Öğretmen okulu bana çok şey kattı, çamaşırımızı kendimiz yıkadık, sınıfımızın yatakhanemizin temizliğini arkadaşlarla beraber yapardık,  bu durum bizi disipline etti, böylece hayata hazırlandık.

Yatılı okulda 1200 öğrenciydik, hepimiz erken kalkar spor yapardık, ondan sonra tıraşımızı olur etüde giderdik.  1 saatlik spor ve yemek aralıkları dışında sürekli ders çalışırdık. Tekrar akşam yemeği, 1 saat daha ders çalışırdık. Bu durum okulun geleneğinde vardı ve mecburiydi.

İki nöbetçi öğretmen etütleri kontrol eder, etüde katılmayan yok sayılırdı. O günlerde yokluk yoksulluk vardı, fakat eğitim kalitesi tartışmasız bu günden yüksekti. O gün yaşayarak hayatı öğreniyorduk. Donanım olarak o dönem ilkokulu bitiren hayata hazır demekti.

Öğretmen okulunda fizik, kimya, biyoloji, el işleri, atölye ve laboratuvarları, müzik atölyesi vardı. Buralar çok donanımlıydı. Ludwig Van Beethoven çalıp dinleme imkânı vardı. Diğer laboratuvarlar çok gelişmişti orada ders alırdık, bu dersler bir nevi üniversite düzeyinde yapılırdı.

Okulda 1200 öğrenci 19 Mayıs törenleri için prova yapardı, bir ahenk içinde hareketler dikkatle ve uyumla yapılırdı.  

Malatya’daki 19 Mayıs törenine, Cumhuriyet Bayramı törenlerine büyük bir özen içerisinde hazırlanılırdı ve törene çok önemli bir mazereti olmadan katılmayan öğrenci o derse girmemiş sayılır o dersten ikmale kalırdı.

HER ÖĞRENCİ AĞAÇ DİKERDİ

Tarım dersleri, beden eğitimi vs uygulamalı yapılırdı. Her öğrenci ağaç dikerdi. O günün öğrencilerinin diktiği ağaçlar bu gün hala Akçadağ’ı süslüyor.

Öğretmen Okulu Haziranda bitti, Temmuz ayında ben Besni Burunçayır İlkokuluna atandım.  Daha sonra Oyalı, Güneykaş, Gölbaşı Gazi İlkokulu, Besni Yayıklı Köyü Okulu’nda görev yaptım. Besni Dumlupınar İlkokulu’nda öğretmen olarak görev yaptığım sıralarda 12 Eylül darbesi oldu.

 O dönem Öğretmen Derneği olan TÖBDER Başkanı’ydım. Askeri yönetimin 1402’lİk listesine alındım, bunun üzerine İstanbul’a gelerek daha önce çıraklığını yaptığım, baba mesleğim ayakkabıcılık işine döndüm.

 O dönem Gedik Paşa’da 50 metre kare bir iş yerinde imalata başladım. Mehmet Yıldız diye bir hemşerimiz vardı -deri kesicisiydi- onun bana büyük desteği oldu. 

Bu gün çok şükür 150 civarında kişiyi istihdam ediyorum. Rusya ve Türki Cumhuriyetleri, Irak İran, Kuzey Afrika, Libya ve Afrika ülkelerine ihracatımız var.

İran, Irak ve Rusya’da önemli marka haline geldik, Ukrayna’da bayilerimiz var ve yurt dışında bayilik verdiğimiz mağazalar var. Ayakkabı sektöründe ülkemizi yurt dışında en iyi şekilde temsil ediyoruz.

ÖZPOLAT: BAŞARLI BİR İŞ ADAMISINIZ, DÜNYAYI GEZİYORSUNUZ VE SEKTÖRDE MARKA DEĞERİNİZ VAR, İŞ ADAMLIĞININ YANI SIRA SİZİN BİR DE SİYASETÇİ YÖNÜNÜZ VAR. SANIRIM 2009 YEREL SEÇİMLERİNDE BELEDİYE BAŞKAN ADAYI OLDUNUZ. BU YÖNÜNÜZLE İLGİLİ OKURLARIMIZA NELER SÖYLEMEK İSTERSİNİZ?

2009 yerel seçimlerinde bana Başakşehir Belediye Başkan Adaylığı teklifi geldi. Ben zaten siyasete yakındım. Ülkenin kalkınması ancak siyasetle mümkündür. Siyaseti boş vermek olmaz, insanca yaşamak istiyorsanız bunu siyaset aracılığıyla yapmak durumundasınız ve ben siyaseti şunun için yapıyorum ‘Ben çocuklarıma fazlaca mal, mülk bırakmak yerine onlara insanca yaşayabilecekleri bir ülke bırakmanın daha değerli bir miras olacağı inancındayım ve bunun için siyaset yapıyorum.

3.500 OYLA SEÇİMİ KAYBETTİK

Başakşehirde CHP’den aday oldum, çok başarılı bir kampanya yürüttük, halk bana bayağı teveccüh etti.

Seçim kampanyalarına başladığımda yaptığımız ankette CHP oyları % 13, AKP oyları %75 görünüyordu. Ama seçim sonuçlarında CHP %31, AKP  %38 oy aldı ve seçimi kaybettik. 3500 oyu biz alsak seçimi Başakşehir ’de biz kazanmış olacaktık. İktidarın çok güçlü olduğu yerde anketlerde de görüldüğü üzere çok az bir oy farkıyla kaybettik.

BEN BAŞAKŞEHİR’İ SEVİYORUM, BAŞAKŞEHİR DE BENİ SEVİYOR

Seçim sırasında kampanyamıza gerçekten büyük bir ilgi oldu, seçimi kaybettik fakat bütün Başakşehir üzüldü. Burada halkla, esnafla çok güzel bir gönül bağımız var, ben Başakşehir’i seviyorum, Başakşehir ’de beni seviyor.

Demokrasilerde kazanmakta var kaybetmekte. Seçimden bir hafta sonra kazanan arkadaşı ziyaret edip tebrik ettim ve çalışmalarında başarılar diledim, demokrasinin güzelliği bu zaten.

Çok sayıda sivil toplum kuruluşunda görev aldım, Besni Eğitim Vakfını kurduk, bu vakıf aracılığıyla Besni’ye bir ilkokul yaptık, meslek yüksekokulunun kurulmasına öncülük ettik destekledik.  Öğrencilere burs veriyoruz ve Dünya’nın hiç bir yerinde olmayan eğitim bayramını organize ediyoruz. Besni’de 2-3 gün süren etkinliklerle Besni’yi tanıtıyoruz.

Bizim bu gayretlerimiz Besnili iş adamlarını harekete geçirdi, onlarda okullar yapmaya başladılar. Bu iş adamlarından Merinos Markasının sahibi Besnili iş adamları Erdemoğluları hükümetten daha fazla yatırımı Besni’ye yaptılar, hatta fabrika kurdular.

Bir Japon iş adamı, kendi yanında çalışan Besnili bir hemşerimizden Besni’de eğitim bayramı olduğunu duyuyor, merak ediyor ve gelip Besni’de Yamazaki adıyla bir okul yaptırıyor.

Besni’de Mimarlık-Mühendislik Fakültesi Erdemoğluları tarafından gerçekleştirildi, aynı zaman da burada okuyan çocukların barınması için yurtlar ve okuması için burslar veriyorlar. Bu gibi çalışmaları bizler destekliyor ve teşvik ediyoruz. Besni Eğitim Vakfında çalışmalarımız devam ediyor.

AYAKKABI SEKTÖRÜNDE BİR EĞİTİM VAKFI KURDUK

Ayakkabı Vakfı’nın kurucu üyesiyim. Okul kurduk, şimdi burada okuyan çocuklarımız ayakkabı sektöründe modayı şekil veriyor.

Her sorunun temelinde eğitim eksikliği vardır, Türkiye’nin eğitim düzeyini yükseltmek gerekiyor.

ÖZPOLAT: TÜRKİYENİN BÜYÜMESİ, GÜÇLENMESİ İÇİN EKONOMİK ALANDA NE YAPMASI LAZIM?

DÜNYADA HER ŞEY BİR SİSTEM UZERİNDE MARKALAŞIYOR

Portekiz’de bir iş gezisindeydik, bize orada bu işlerin nasıl yapıldığı ayrıntılarıyla anlatıldı. Mesela bir iş adamı, bir sektörde iş yapmak istiyor, elindeki makina arsası vs. ne imkânı varsa dosyalıyor orada teknoloji merkezi var, oraya bunlarla müracaat ediyor, orası iş adamını neler yapması gerektiği hususunda yönlendiriyor. Mesela’ senin arsan yapmak istediğin işe yetersiz 500 metre daha arsanı büyütmelisin, elindeki makinayı şu modelle yenilemelisin ve şu elamanı şurada değerlendirmelisin, buraya da bu vasıfta bir eleman almalısın’ şeklinde yönlendiriyorlar.

Marka yaratmak için teknoloji merkezleri olması lazım, eğitim merkezleri olması lazım, ihracat için lojistik imkânları olması lazım, bütün bunlar birbirini tamamlayan şeyler.

AVM DEĞİL ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ KURMALIYIZ

Biliyorsunuz Türkiye’nin kurtuluş reçetesi ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ adlı bir kitap yazdım, kitabımda altını çizdiğim hususlar bu gün hükümetlerin, ilgili bakanlık ve kuruluşların birinci gündem maddesi.

Türkiye’de farkındaysanız her tarafa AVM’ler kuruluyor, bir tüketim çılgınlığı var. Aslında üretim teşvik edilmeli, AVM DEĞİL ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ KURMALIYIZ.  

AVM yerine organize sanayi bölgeleri kurmalıyız. Hatta TOKİ mantığıyla, Şanlıurfa’daki gibi devlet organize sanayi bölgelerini yaparak, yan sanayi, lojistik, meslek okulları, çıraklık kursları, sağlık kurumlarına yer verilmeli.

1963 yıllarında Türkiye’de devlet planlama teşkilatı vardı. Onun gibi planlı ekonomi, planlı sanayileşmeye dönmek gerekir. Ülkenin hangi bölgesinde ne üreteceksek onu desteklemeliyiz. O bölgede o ürünü işleyecek fabrikaların yer alacağı organize sanayi bölgeleri kurmalıyız. Hem de meslek kümelenmesi yapılmalıdır. Gaziantep ayakkabı deri, Adıyaman tekstil, Şanlıurfa suni deri, ayakkabı terlik vs gibi.

Türkiye’nin Kurtuluşu Organize Sanayi Bölgeleri, Kitabımda da bunları ayrıntılı yazmıştım. 3 çeşit organize sanayi kurmalıyız.

1-Hayvancılık Sanayi Bölgeleri

2-Zirai Sanayi Bölgeleri

3-Makine Sanayi Bölgeleri

Mesela Kars, Ardahan, Muş ve Ağrı gibi illerde hayvancılık sanayi bölgeleri oluşturulmalı, burada hayvancılık teşvik edilmeli ve et-süt ürünlerinin işlenmesi için tesisler kurulması teşvik edilmeli, desteklenmeli ve ihracatı planlanmalıdır.

Kars’ta yetiştirilen bir hayvan orada kesilmeli, eti değerlendirilmeli, sucuk pastırma gibi ihracı sağlanmalı, plansız yapılan işler fayda yerine zarar getiriyor.

Her yere her türlü yatırım yapılması tamamen yanlış bir uygulama, mesela Trakya’da çok önemli araziler boş duruyor değerlendirilmiyor, buraların toprak analizi yapılmalı neler üretilebilir, ona göre planlar yapılmalı, toprak sahipleri üretmeye teşvik edilmeli ve bu topraklardan üretilen ürünlerin işleneceği, değerlendirileceği Zirai Organize Sanayi Bölgeleri kurulmalıdır.

Kurulacak bu sanayi bölgelerinden burada üretilen soya ayçiçekleri işlenmeli yağ ve vs. ürünler Avrupa’ya ihraç edilmelidir. Bu çapta ülke olarak programlı şekilde kümelenmeler yapmalıyız, üretim için Türkiye seferber olmalı ve aklın yolu birdir ilkesiyle hareket etmelidir. Biz bu meselelerde maalesef geç kaldık, ağır ilerlemek bir yana geriliyoruz.

ÖZPOLAT: SIK SIK YURT DIŞI SEYAHATLERİNİZ OLUYOR, TÜRKİYE’Yİ O ÜLKELERLE KIYASLADIĞINIZ OLUYOR MU?           

55 ÜLKE GEZDİM

Kıyaslamaz olur muyum? Bu güne kadar 55 ülke gezdim, bu ülkelere gittiğimde her yönüyle inceliyorum.  Ecevit’in ‘’Su kullananın, toprak işleyenindir’’ sözünü Genel Başkanımız çok tutuyor, çok da dillendiriyor. Ecevit’in bu sözüyle ne yapmak gerek, nasıl faydalı olunabilir, bir proje haline getirmeyi mümkün görüyorum. Pazar ekonomi ilkeleri geçerli olmak koşuluyla, mevcut tarım arazilerinin ve tarım teknolojisinin çok etkin kullanılması gerekir.

Toprak sahipleri toprağını ekip biçmiyorsa, tapu hakkını koruma şartıyla, işletme kooperatifleri oluşturmak veya kiralama suretiyle arazileri toplulaştırarak, işletme şartıyla başkalarına kiralayabilir... Vietnam’da 3 saat otobüs yolculuğu yaptık. 3 saatlik yolculuk sürecinde yolun sağında ve solunda bir metre kare boş araziye rastlamadık. Vietnam’da nüfusun  % 50’si tarımla uğraşıyor.

Vietnam pirinç üretiminde dünyada 3. sırada yer alıyor.  Vietnam, 90 milyon nüfusa sahip. ABD bu ülkeyi zamanında ikiye bölmüştü. Kişi başına düşen milli geliri 7 bin doların üzerinde olan bu ülke, tarım faaliyetlerinde aktif,  devletin burada politikası toprağını işleyemeyenin elinden toprağı alınır,  ona kira bedeli ödenir. Toprak işleyecek kişiye verilir ve toprak boş bırakılmaz.

KÜBA DEVRİMİ ATATÜRK’TEN ESİNLENMİŞTİR     

Küba kanserle mücadelede gelişmiş bir ülkedir. Çocuk ölümleri binde 5,  Eğitim ve sağlık devletin asli işi, burada eğitim ve sağlık meselesinden para kazanmak gibi bir düşünce yok.

CHP, yüzünü daha çok sola dönmeli. Hatta Küba’yı incelemeli. Küba’yı incelediğimizde insan sağlığı ve çocuk eğitimi bedava yapılıyor, herkese bir konut veriliyor.

Küba devrimcileri de Mustafa Kemal Atatürk’ten etkilenmişti. Küba’da evi olmayan kişi yok. Kirada oturan yok. Eğitim-sağlık parasız ve eşit. Kadına şiddet uygulayan erkek tutuklu yargılanıyor.

Küba’da çocuk MÜCEVVER kabul ediliyor. Dünya’da çocuk ölümlerinin en az olduğu ülke unvanına sahip Küba.

Herkes dini inançlarında özgür, hükümetin olumlu veya olumsuz müdahalesi yok. Yöneticilerin adları bir kuruluşa veya bir tesise verilmiyor. Ancak devrime katkı sağlamış bilim, sanat ve düşünür adamlarının isimleri yaşatılıyor.

Ülkeyi yönetenlerin kendilerine veya ailelerine menfaat sağladıkları görülmemiş. Ülkeyi yönetenlerin çocukları veya yakınları da sıradan vatandaş sayılıyor ve o şekilde sıradan vatandaş gibi yeteneğine veya eğitimine uygun bir işte çalışıyor.

Üretim kutsal sayılıyor Küba’da. Katma değeri yüksek ürünlere önem veriliyor. Yabancı marka veya ürünler yok denilecek kadar az. Sağlıkta çok ileri durumda, hatta yoksul ülkelere sağlık ve ilaç yardımı yapıyor.

DEVLET EĞİTİM VE SAĞLIK HİZMETİNİ EN ÜST DÜZEYDE VERMEK ZORUNDA

Biliyorsunuz bizde eğitim hep özelleşti, eğitim özel sektörde kazanç kapısı haline geldi, sağlık ticarileşti. İskandinav ülkeleri gibi devletin bu işleri üslenmesi lazım, Almanya’da birçok ülkede devlet hastaneleri her hizmette öndeler.

TEKEL’İN ÖZELLEŞTİRİLMESİNİ İÇİME SİNDİREMİYORUM

Türkiye’nin üreten bir ülke olması lazım, Atatürk döneminde yapılan birçok şeyin satılmasını içime sindiremiyorum. Adıyaman Sümerbank’ın satılıp yerine ev, villa yapılmasını içime sindiremiyorum. Buralarda insanlarımız istihdam ediliyordu, üretim yapılıyordu.           Bunun gibi şeker fabrikalarının, dokuma fabrikalarının satılıp bunların yerlerine gökdelenlerin yapılmasını içime sinmiyor.

Tekel gibi vergi rekortmeni bir kuruluşu kapatıyorsun ve buraların yerine AVM ler yapılıyor. Türkiye’de 500’ün üzerinde AVM yapıldı, belki de bunların 200 tanesi İstanbul’da yapıldı. Bu AVM’ler de yabancı markalar genelde satılıyor ve Türkiye’miz tüketim cennetine dönüştürüldü.

Plansız programsız yapılan işlerin sonucu budur. Maalesef Türkiye tüketiyor, üretemiyor. AVM yerine ihtisas organize sanayi kurmalıyız ve kümeleme yapmalıyız, bölge bölge sektörleri kümelemek lazım.

Adıyaman tütünü değerlendirilmeli, Adıyaman ve Besni Tekel binaları yıkıldı yerine park yapılıyor, TOKİ ev yapıyor, yazık değil mi asırlık Tekel bu hale mi gelmeliydi. Şimdi ABD sigaraları tüketiyoruz. Samsun, Yeni Harman, Maltepe gibi markalarımız Philip  Morris’e bir nevi peşkeş çekildi.

Kamu mallarını satarken, harcarken gelecek nesillerin hakkını hukukunu gözetmemiz lazım, 150 yıllık tarihi ve Türkiye’nin ekonomisine katkısı emeği olan Tekel böyle bir çırpıda satılacak bir kurum değildi. Üreten ve yüzbinlerce çalışanı, milyonlarca tütün üreticisiyle Türkiye’ye değer katan bu kurum kaşla göz arasında satıldı gitti. Bir yurtsever olarak büyük üzüntü yaşıyorum. Fark ettiyseniz Tekel kapandıktan sonra köylerde tütün tarımı için oturan insanlarda kentlere göç etti ve kentler aşırı göçe hazır değildi. Kentlerin nüfusu şişti sorunlar daha da büyüdü.

ÖZPOLAT: SON OLARAK OKURLARIMIZA NELER SÖYLEYECEKSİNİZ?

Türkiye olarak dinamikleri büyük, devlet kurma yaşatma tecrübesi büyük milletiz. Atatürk en zor zamanda küllerinden Anadolu’yu yeniden ayağa kaldırmış, bizlerde Türkiye’yi el birliğiyle ayağa kaldıracağız. Hem üreteceğiz hem de üretileni hakça vatandaşlara bölüştüreceğiz. Gelirden refahtan emekten, yoksul halk tabakasının da yararlandığı bir Türkiye gelecek nesillere inşallah bırakacağız.

ÖZPOLAT: VERDİĞİNİZ BİLGİLER İÇİN TEŞEKKÜR EDERİZ.

Bende teşekkür ederim