RUSLARIN HEDEFİ İSTANBUL

Abone Ol

Dostoyevski okuyorsanız onun İstanbul ve Ayasofya aşkını ve hayalini bilirsiniz. Her Ortodoks Rus milliyetçisi için İstanbul ve Ayasofya Kızıl Elma'dır. Bugün Putin Ukrayna'yı işgali ile Dostoyevski'nin hayalini gerçekleştirmenin ilk adımını atıyor. Çünkü Ukrayna'yı alınca İstanbul'a biraz daha yaklaşmış oluyor. Dostoyevski'yi sevip Tolstoy'un Müslüman(!) olduğundan kendine paye çıkaranların Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline karşı çıkmalarını anlamıyorum. İslamcılar Tolstoy'un, Milliyetçiler Dostoyevski'nin, Komünistler Lenin-Stalin'in hatırı için bu işgali meşru görmeleri gerekir.

Bilindiği gibi İngilizler işgal edecekleri ülkelere Shakespeare ile girip bayraklarını asarak çıkarlar. Rusya ise Dostoyevski ile kapıyı aralar ardından top tüfenkle işgal eder. Belki bu yorum size biraz abartılı gelmiş olabilir ama bundan bir kaç yıl önce Putin, Özbekistan Cumhurbaşkanına başta Dostoyevski'nin eserleri olan Rus klasiklerini içeren bir liste vererek bunların okullarda okutulmasını şart koşmuştu. Ukrayna işgali sırasında Dostoyevski, Çaykovski ve Tarkovski'nin savaş nedeniyle gündeme gelmelerini, yasaklanmasını çok iyi anlıyorum. Bunların yasaklanmasını isteyenleri de haklı buluyorum karşı olanları da. Çünkü Tanpınar'ın dediği gibi değişim edebiyatın yaygınlaşmasıyla gerçekleşir.Zihin ve ruh inşası edebiyatla gerçekleşir. Değişim Shakespeare, Dostoyevski, Balzac, Goethe ile olur. Düşünüyorum da bizim, İngiltere, Fransa, Rusya gibi kötü amaçlarımız (işgal) için kullanacağımız büyük bir edebiyatçımız yok. Mevlana,Yunus gibi olanlar da Avrupa'nın hümanist duygularına, Hıristiyan inançlarına kurban edildi. Karacaoğlan Kazanova ile bir tutuldu. Büyük adamlarımızı hep milli sınırlarımızda tuttuk. Yetmedi Hapsettik. Orhan Pamuk "Tanpınar benim hocamdı" demeseydi, onu yabancı dillere çevirmek kimsenin aklına gelmezdi.

Kendimizin değer vermediği büyük adamlarımıza el niçin değer versin? Biz de yazar yazara "sukut suikasti" uygular, devlet ise hepsine! Hatta yazarlarımızı milli sınırlara hapsetmekle yetinmez, zindanlarda çürütür. Bizim en büyük yazarlarımız üniversite mezunu değil, hapishane mezunudur. Diyeceksiniz ki Rusya da Dostoyevski'yi hapsetti. Ama onlar Dosto'ya ömrünün son yıllarında büyük bir saygı gösterip hak ettiği değeri gösterdiler. Büyüklüğü önünde eğildiler. Türkiye'de zindanda çürüttüğümüz tek bir yazardan dahi özür dilemedik.

Gerçekte bize İngilizleri sevdiren Shakespeare, Almanları sevdiren Goethe, Fransızları sevdiren Balzac ve Rusları sevdiren Dostoyevski oldu. Türkçeyi sevdiren Yunus'u, İslam'ı sevdiren Mevlana'yı, seyahati sevdiren Evliya'yı, istiklal fikrini aşılayan Akif'i ne kadar içselleştirmiş, ne kadar haklarını teslim etmişiz. Edebiyatı ihmal eden edebi, edebi ihmal eden ahlakı ihmal eder. Ahlakın ihmal edildiği bir toplumda ise insan kalitesi düşer. İnsan kalitesinin düşük olduğu yerde çürüme başlar.