Karadağ güzelleşti, ama sessiz bir tehlike yaklaşıyor!
Karadağ, Adıyaman’ın en gözde mahallelerinden biri haline geldi. Gerek konumu, gerekse havası ve yeşil doğasıyla birçok insanın yaşamak istediği bir yer oldu. Yeni evler, yeni sokaklar, yeni parklar… Her gün daha da güzelleşen Karadağ, adeta bir yaşam cennetine dönüşüyor.
Ancak unutmamamız gereken çok önemli bir şey var: Bu güzelliği koruyamazsak, bu cennet elimizden kayıp gidebilir. Üstelik tehlike uzak bir gelecekte değil; çok yakında, belki de bir sonraki şiddetli yağmurda kapımızda olacak.
Bu yazıda, Karadağ’da karşı karşıya olduğumuz gizli, ama çok ciddi bir tehlikeden bahsedeceğim. Anlatacağım konu ne sadece bir çevre sorunudur, ne de sadece bir şehircilik meselesi… Bu, aynı zamanda bir yaşam meselesidir. Çünkü mesele, doğayla kurduğumuz dengeyi kaybetmemekle ilgili. Şimdi bu dengeyi nasıl bozduğumuzu en basit bir biçimde ve neler yapmamız gerektiğini tek tek anlatayım.
Karadağ, adını coğrafyasından almış; taşlık, topraklık, ormanlık bir bölgeydi. Adıyaman şehir merkezine göre daha yüksek bir rakımda olduğu için, özellikle kış aylarında daha fazla kar alırdı. Adıyaman’da yağmur yağarken, Karadağ’a kar yağardı. Bu kar, ilkbahar geldiğinde yavaş yavaş erir, toprağa süzülür, yer altı sularını beslerdi. Böylece mahalledeki çeşmeler suyla dolardı, kuyular kurumazdı, dereler çağlardı, çayırlar açar, ağaçlar yeşerirdi. Kavaklar, söğütler, yabani otlar ve çiçekler Karadağ’ın doğasını süslerdi.
Bu döngü binlerce yıldır böyle sürüyordu. Doğa, kendi işini mükemmel bir şekilde yapıyordu. Ta ki biz işe karışana kadar…
Şehirleştik, gelişmek istedik. Bu elbette doğal ve olması gereken bir süreçti. Deprem, bunu zorunlu kıldı. Tarım alanlarını kaybetmektense burasını kaybedelim dedik. Doğruydu. Ancak bu gelişimi doğayla uyum içinde değil, doğanın üzerine basa basa gerçekleştirdik.
Evler yaparken toprak alanları betonla örttük. Yollar açarken asfaltı toprağın üstüne serdik. Bahçelerin yerini otoparklar, bostanların yerini binalar aldı. Suyu tutan ve toprağa geçmesini sağlayan her şeyi biz kendi ellerimizle yok ettik. Bu zorunluydu. Gerekliydi. Ancak toprağa sızmayan, yüzeyden akan suyu disipline etmek aklımıza gelmedi. Kendi haline bıraktık. Bugün geldiğimiz noktada, Karadağ’a yağan kar veya yağmur artık toprağa süzülemiyor. Çünkü toprağın üstü betonla kaplı. Su, toprakla buluşamayınca en kolay yolu seçiyor: asfalt yollardan aşağıya doğru akıyor. Yollar artık suyollarına dönüşüyor, adeta birer kanal işlevi görüyor. Bu durum, şehir merkezine doğru ani su baskınlarına neden oluyor. Alt katlar suyla dolacak, altyapı zarar görecek, trafik felç olacak. Kısaca, Karadağ şehri tehdit edebilir. Bugün Karadağ’ı güzel yapan ne varsa —doğası, temiz havası, sakinliği— hepsi aslında bir doğal dengeye bağlı. Ancak biz bu dengeyi farkında olmadan bozuyoruz. Üstelik sadece Karadağ’ın geleceğini değil, tüm şehrin güvenliğini tehlikeye atıyoruz. Şöyle düşünün: Yağışlar arttığında, sular toprağa süzülmeyip yolları doldurursa… Karadağ’dan gelen sular şehir merkezine doğru hızla akarsa… Yollar dereye, kavşaklar göle dönüşürse… İşte o zaman sadece mahalle değil, tüm şehir büyük bir altyapı felaketiyle karşı karşıya kalır.
Peki; ne yapılmalı?
Bence tehlikeyi fırsata çevirebiliriz
Hâlâ geç değil. Bu gidişata dur demek bizim elimizde. Doğru planlama, bilinçli şehircilik ve çevreye duyarlı bir yaklaşımla bu tehlikeyi fırsata çevirebiliriz.
İşte atılabilecek bazı somut adımlar:
Geçirgen Zemin Kullanımı: Yeni yapılacak yollar, otoparklar ve kaldırımlarda suyun süzülebileceği geçirgen malzemeler tercih edilmeli.
Yağmur Bahçeleri ve Yeşil Alanlar: Yağmur sularını emebilecek özel bahçeler ve yeşil alanlar planlanmalı. Bu alanlar hem estetik hem de işlevsel olacaktır.
Yağmur Suyu Toplama Sistemleri: Binalara yağmur suyu toplama sistemleri kurulmalı. Bu sular hem tasarruf sağlar hem de altyapının üzerindeki yükü azaltır.
Ağaçlandırma: Bozulan yeşil dokunun yeniden canlanması için söğüt, kavak gibi suyu seven ağaçlar yeniden dikilmeli.
Doğal Su Yollarının Açılması: Eskiden akan derelerin izleri bulunup, doğal su akışına izin verecek şekilde planlama yapılmalı.
Son olarak halkın bilinçlendirilmesi: Mahalle sakinleri bu konuda bilgilendirilmeli. Bu, bir kişinin değil, hepimizin sorumluluğudur.
Sonuç olarak ya tehlikeyi büyütürüz, ya da güzelliği koruruz.
Karadağ çok güzel bir mahalle oldu, evet. Ama bu güzellik, doğayla uyum içinde yaşanırsa kalıcı olur. Aksi takdirde, bir sabah uyanıp "Biz nerede hata yaptık?" demek zorunda kalabiliriz.
Doğa bizden intikam almaz; sadece dengesini korur. Biz doğanın dengesini bozarsak, bedelini hep birlikte öderiz.
Ancak bugünden önlem alırsak, Karadağ hem güzelliği hem de doğaya duyarlılığıyla örnek bir mahalle olur. Bu tehlikeyi görüp harekete geçmek ise bizim elimizde.
Haydi, Karadağ için hep birlikte sorumluluk alalım.