ÖLÜM..

“Vuslata bir paye ve nar-ı  rahmettir ölüm,

Yanında bir yer ayır, yeter artık yaktığın…”

Mazi’de mi kaldı ah! Senle dolu an’larım;

Orada ebediyen - benden uzak ve sade.

Kabrine her baktıkça, bittiğini anlarım;

Nerde o dost bakışın,samimi ve asude..

Ah! Bu giden Sen miydin, şimdi sırada kim var?

İbreti sarsın beni-yalan,bu dünya yalan..

Ah! Bu adam ben miyim-bu, aynadaki ağyar?

Bana bir yük’tür artık ömürden arta kalan..

Bu solgun yüz benim mi, ya bu durgun bakışlar?

Gazelin sarmış beni; Hazan! Bu son demim mi?

Düşmüş de haberim yok-başıma en sert kış’lar,

Eyvah! yanan ben miyim,nar’ında bedenim mi?..

Bilirim sarmayacak, artık bir lahza Seni;                                                                                                               Ne bir bakış,ne gülüş ne de tatlı bir buse..

Maziyi andıkça, ah! Bir hüzün sarar beni;

Yüreğimde depreşir o “talih-ı makus’e..”

Hicrana dayanır mı? Söyle bana a gülüm;

Hasretine müptela,bu sensiz bıraktığın?

Vuslata bir paye ve nar-ı rahmettir ÖLÜM;

Yanında bir yer ayır; Yeter! artık yaktığın...

(İHB/Şiir Pazarı Şiirleri-Haziran-2005-ADIYAMAN)

Evet!

Sevgili Mustafa SUCU'YU da kaybettik; ALLAH rahmet eylesin..

Mustafa SUCU dostum..

Adıyamanlı orta halli,mazbut,sessiz ve sakin bir AİLENİN;Kendi halinde işini yapan doğru sözlü, ciddi duruş ve görünüşlü ama buna rağmen çok şakacı/nüktedan,(zengin/fakir demeden) elan herkesle görüşüp konuşan,derdini dinleyen hoş sohbet çalışkan,azimli ve kararlı bir çocuğuydu..

O da!

Benim gibi çocuk yaşta BABASINI kaybederek YETİM kalmış;Annesi Ve Kardeşleriyle beraber HAYATA tutunmaya çalışıyordu..İşini,Şehrin en merkezi işlek bulvarındaki (ATATURK BULVARI) eski Evlerinin-Hükümet Konağıyla Belediye'yi cepheden gören (Kuzey/Batı)köşesine;İnşa ettiği mütevazı OFİSİNDE(İnşaat Malzemesi Ticareti)yapıyordu.

Bu nedenle de!

Harhar Mahallesindeki Evimden "Belediye'ye" gidip/gelirken,bazen O/Bana seslendiğinde yanına giderdim,bazen de halini/hatırını sormak için Ben/Onu ziyaret eder;Konuşurduk..

Yâni!

Aslında, sanki MUSTAFA'YLA ortak bir KADERİ paylaşmıştık,ki birbirini çok iyi anlayan bilen iki DOST'TUK Biz..

Elbet!

Hiç Kimse bilmese bile,Ben sevgili Mustafan'ın içindeki en önemli vazgeçilmez "UKDENİN",işini yaptığı o (Rahmetli Babasından kalan)evlerinin yerine-Baba Hatırasını yaşatmak üzere;Yeni bir bina(İŞYERİ+KONUT)inşa etmek olduğunu,ama bunu da(İMAR ENGELİNDEN DOLAYI)hayata geçiremediği için çok üzüldüğünü biliyordum.. Çünkü, eski evleri kamuya (İL MÜZE ALANINA) tahsisliydi ve üstelik arsalarının/bitişik doğu tarafında (mevcut)bir "MÜZE BINASI" güneyinde ise "İL KÜTÜPHANESİ" vardı..

...!?

Ancak!

Bir gün,asla hiç beklemediğim bir anda hışımla Bana(Belediye Fen/İmar İşleri Müdürlüğüne) geldi, sitem dolu,samimi/sevecen bir refleksle beraber;Yahu Enişte,Ben nasıl şanssız/talihsiz bir adamım ki,Sizin gibi kariyerli/yetkili tam(5 adet) mimar/mühendis "ENİŞTEM" var,ama gel gör ki işimi yapamıyorum..

Yanı!

Bak kardeşim..

Sen Belediyede Fen ve Imar işlerinden sorumlu yetkili olan Halil BAYRAM eniştemsin, Seninle beraber yine yetkili Ömer ÜNLÜ de eniştem(İkinizde akrabamla evlisiniz),La yahu şu piyasada serbest Mimar/Mühendisler olarak çalışan M.Nedim YAŞAR Ve Nevfel ERDİL de Benim eniştelerim;Fakat şu BABA YADIGARI Arsamıza BİNA yapamıyoruz dedi..

Elbet!

Kendince çok haklıydı,ancak işin Kentsel imar, inşa Ve planlama boyutunu bilmiyordu;Elbet ŞEHİR İMAR PLANLARINI Belediyelerin Hazırlayarak uyguladığını ancak,makul/mecburi tadilatların dışında-istediği her tadilatı da yapamayacağının pek farkında değildi .

.

O nedenle!

Bak sevgili Mustafa dedim..

Yıllar önce(işe yeni başladığım ve ancak henüz Seninle de tanışmadığımız günlerde)zamanın Adıyaman Valisi Hakkı KAVLAKOĞLU bir gün beni arayarak "MÜZENİN YER ALDIĞI İMAR PLANI PAFTASINI alıp getirebilir misin;İNCELEMEK istiyorum dedi.

Elbet!

Paftayı alıp gittim,Odasındaki masaya açarak önüne serdim ve birlikte incelemeye;Üstünde müstakbele dair konuşmaya başladık.. Ben bir ara istimlak edilmek istenen Müze kuzeyindeki Atatürk Bulvaŕından kalan şahıslara ait yarım parsellerle beraber "Sizin eski Evi" göstererek, Sayın VALİM,imar plâna göre bu bina da "MÜZE" alanında bulunuyor;Onu da ya istimlak edecek ya serbest bırakmak durumunda kalacaksınız dediğimde,Yok dedi O arsayı serbest bırakmak doğru değil,ileride istimlak etmek üzere Plânda muhafaza edeceğiz-bu arsalarla beraber "Açık Müze Alanı olarak değerlendiririz demişti..

Hâni!

Işiniz pek kolay değil,Belediyenin tek başına çözebileceği bir problem değil bu Ve bildiğim kadarıyla-SANA DOST tavsiyesi;Bu işin görevli sorumlusu 'KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI" vazgeçse bile-bunun doğru,yerinde Ve sağlıklı bir karar olabileceğini pek sanmıyorum..

Yâni!

Yâni,istense "SÜMER MEYDANINDA BULUNAN ATATÜRK HEYKELİNİN" yerine de bir "BİNA" yapılabilir,çünkü görünürde o da bir ARSA,ama;Böyle bir şey yapılır mı, hem de kim yapar, yapsa doğru olur mu, Kent hinderlandına yakışır mı? Sevgili Mustafa dedim, işte "SİZİN ARSANIZ" da; Aynen “BUNUN GİBİ MÜMKÜN AMA,OLMAZ BİR ŞEY...

..!?

Yıllar sonra!

TURANLI Ailesinden kimi Dostlarımızın ısrarlı istek,sitem ve serzenişleri Ve de nihayetinde Rahmetli DENGİR BEY'İN de samimi güven ve teklifiyle(1990 yılında özel/Ağır bir görev,yetki ve sorumluluk yüküyle) KAHTA BELEDİYESİNE geçmiştim..

Bir gün ADIYAMAN'A geldiğimde sevgili can dostum/kardeşim Mustafa’yla karşılaştık,hoş beşten sonra;Gördün mü "ENİŞTE",Senin asla hiç olmaz dediğin "O" işimiz hemen oluverdi, haydi Sana inşaatı gezdireyim-Gör/Bak nasıl olmuş,bir de Sen bak  dedi..

Peki!

Haydi gidelim sevindim,ama merak ettim;Acaba nasıl çözdünüz o "ÇÖŹÜMSÜZ" problemi dedim.

Oldu işte, Halil(BAYRAM) Eniştemin olmaz dediği o zor işi sağ olsun A.Sırrı (ÖZBEK) Eniştem (Benim de dostum/hemşerim E. CHP Adıyaman/Milletvekili sevgili A.Sırrı OZBEK) BAKAN'LA görüşerek çözdü;Biz de Belediyeden Ruhsatını alarak inşaata başladık dedi..

...!?

Lakin!

Ne yazık, BİNA bittikten bir kaç yıl sonra yine BELEDİYE tarafından "İMAR PLANINA" aykırı bulunarak yıktırıldı..

Peki!

Bunun "Günahı/Vebali" kimde?

Bu işe,baştan beri “ÇÖZÜMÜ” çok,olmaz  çünkü;Tam (3/4 adet) devlet kurumunun(Müze, Kütüphane,Sanat Okulu Ve Cumhuriyet İlkokulunun)yer aldığı  KAMUYA tahsisli  bir alanda(İmar Adasında)bulunduğu için “RUHSAT” verilmez diyen Bende mi,bu işin olması için (Milletvekili olarak ANKARADA canla/başla çalışarak,Ona buna rica ederek “Arsayı” serbest bıraktıran sevgili hemşerim sevgili A.Sırrı ÖZBEK’TE mi,teskin olunmaz bir özlemle binayı yapmak isteyen rahmetli Mustafa SUCU da mı,Yoksa bile-bile arsaya “İNŞAAT” izni veren Devlet ve de Belediye de mi derseniz, Ben hiç düşünmeden elbet sevgili DEVLETİM de ve onu temsil eden HÜKÜMETTE derim çünkü; Mademki Vatandaşın yerini "Evini, arsasını İmar planında" KAMUYA tahsis ettirdiniz,o halde; Ya hemen proğramınıza alarak-Zamanında kamulaştırıp parasını vereceksiniz, ya da vazgeçip-yapacağınız tesisi başka bir müstakbel/Mücavir alana kaydırarak; Vatandaşın planınızla kısıtladığınız Evini/Arsanı serbest bırakacaksınız-Sevgili DEVLETİM Ve de Devlet/MİLLET adına hizmet yaptığını sanan HÜKÜMETİM Ve BELEDİYEM..

Evet!

İllaki de Belediye Ve Adıyaman Belediyesi.

Bir alan eğer herhangi bir kamu hizmetine tahsisliyle, o problemini çözmeden(Bizim geçmişte-Yakınımız olmasına rağmen, imara aykırı bularak veremediğimiz gibi)Sen de "RUHSAT" vermeyeceksin, ya da mademki "Usulsüzü/Usulüne uydurup “RUHSATINI” verdin;O halde-Direnip yıkmayacaksın..

Çünkü!

Yıkmakla "BERHEVA" ettiğin o servet, artık "İNŞAAT" sahibinin değil, , elbet Halkındır ki, o da devletin "MİLLİ" servetidir; Sen Millete ait olan bir serveti hangi hakla yıkarsın.. Eğer yıkmak zorunda kalırsan da-Mademki RUSATINI vermişsin; Bedelini de müsebbibinden alıp Vatandaşına ödeyeceksin-Sevgili Belediye.. Bak yıllar sonra bile Bana bunu anımsatarak-yeniden söylettin çünkü;Haksızlık/Hukuksuzluklar her kimden gelir ve kime karşı yapılırsa yapılsın asla unutulmaz, tıpkı O bina yıkıldığı zaman(Nedenini Mustafa sorduğum, ancak çok rahat olduğunu görünce de susarak-müdahale edemediğim için de kendime kızdığım gibi) şimdi yine kızıyorum; Keşke Belediyeye gidip hiç olmazsa "İLGİLİLERLE" görüşüp-Nedenini öğrenseydim diye..

...!?

Dün!

Aniden Senin "ÖLÜM" haberinle sarsıldım,inan üzüntüm-yalnız Sana değil,(çünkü ölüm ancak bizi gerçek hakikatle yüzleştirebilir, ki hepimiz de bir gün bu fâni dünyadan göçüp giderek o HAKIKATLE de buluşacağız elbet)bu nedenle de bizi bırakıp gıtmenden çok;Ben, "SENİN" içinde vazgeçilmez bir "UKDE" halesi gibi kaldığını düşündüğüm o kadersiz "BİNANIN" yıkılışına çok üzülüyor ve şimdi keşke "ÖLDÜKTEN" sonra yıkılsaydı diyorum..

Bu manada!

Gerçi, Sen o baki alemde elbet, dünyadaki her bir şeyin( mal,mülk, makam,şan,şöhret, zenginlik ve fakirliğin)geçici Ve ancak İBRETLİ bir gölgeden ibaret olduğunu,orada sadece güzel bir ahlak ve amelin "HESAP GÜNÜNDE" işe yarayacak bir "GERÇEK AKÇE" olacağını da bizzat kendin görüp anlayacaksın,lâkin;Biz geride bu dünyada kalanlar-yine de "Neden böyle oldu, neden şu,bu işler şöyle olmadı ki diye)hayıflanıp duruyoruz işte..

Çünkü!

Senin o Binayı yapmak için nasıl bir HASLET ve HASRETLE çırpındığını çok iyi biliyorum Ve de çünkü O Binayı nasıl bir "ŞEVK VE GAYRETLE" inşa ettiğinin de bizzat canlı ŞAHİDİYİM sevgili MUSTAFA;Ben Senden RAZIYIM,dilerim ki Yüce ALLÂH da Senden razı olsun,taksiratını affetsin, cennet ve cemaliyle müşerref kılsın,Yolun açık olsun,DOST ve akrabalarının başı sağ olsun..

ALLAH'AISMARLADIK Sevgili kardeşim;Hoşça kal..

SON/SÖZ;

“Ölmek kaderde var, yaşayıp köhnemek hazin;

Yok mudur buna bir çar,Ya RABBİLALEMİN!?”

Selam ve sevgilerimle..