Siyaset yapmak, Siyasi partilerde yer almak, söz sahibi olmak, Ülkenin yönetimine, İktidar partisinde ve muhalefete katkıda bulunmak bunlar güzel şeylerdir.
Bunu hep söyleriz, aydın, kâmil insanlar siyasette girmeli, program, projeler ve ilkeler ekseninde siyaset yapılmalı...
Gelişmiş Ülkelere baktığımızda bu böyledir.
Son zamanlarda Türkiye’de yapılan siyaset anlayışı, geleceğimiz için Ümit var değil.
Çok sert ayrıştırıcı gidiyor, yapıcı bir dil yok siyasette...
Liderlerin meydan mitinglerine bakın seviye yerlerde...
Projeler, planlar, şehir yapılanması, kentleşme, kalkınma ile ilgili somut hiçbir şey yok.
Gerilebildiği kadar geriliyor, siyaset anlayışımız.
2019 31. Mart yerel seçimlerine böyle bir kaos ortamı ile giriyoruz. 
Üstün olan, Medyayı, STK'ları kullanarak baskın olmaya çalışıyor.
Şartlar zaten hiçbir zaman eşit olmadı.
Bunların yanında birde son zamanlarda siyaset kırsaldada gittikçe sertleşiyor, Muhtarlık, ilçe Belediye Başkanlığı seçiminde seviye oldukça düşmüş, bu hafta sonu Birecik’te yaşanan talihsiz olaya hepimiz şahit olduk. 
Hiç yoktan insanlar yaralandı...
daha önce kaç köyde Muhtarlık için kavga çıktığını, insanların yaranlandığnı biliyoruz.
Bu tür olaylar ister, istemez başka olayları tetikliyor.
Siyasi liderlerin kullandığı ayrıştırıcı dil, yerele şiddet dili olarak böyle yansımaya çalışılıyor.
Bazı partiler yok saymak için, çabaların olduğunu görüyoruz, Kimi partiler ise terörist olarak lanse edilmeye çalışıyor. 
Bu ayrıştırma bizim geçmişte olan siyaset mekanizmamiza zarar veriyor. Kitlesel dayanışma ortamını ortadan kaldırıyor.
Yerelde şiddetin nirengi noktası olarak karşımıza çıkıyor.
Biz savaşa değil, bir seçime gidiyoruz.
Demokrasinin temel taşı olan seçimlere çok sert bir atmosfer ortamında Türkiye gidiyor.
STK'lar medya, kanaat önderleri, Din adamları şiddet dolu siyasi ortama 'dur' demelidirler.
Gerektiğinde ortak yazılı basın açıklaması, gerektiğinde sözlü açıklama yapmalılar. Siyaset ortamının yumuşaması için ellerini taşın altına koymalılar bana göre...
Üst düzey bürokratlar, siyasiler gibi tarafgirlik yapıyorlar..
Bürokratlar herkesin, her görüşün Bürokratlarıdır, kendileri bu yanlışlarının farkına varmalılar ve biran önce dönmelidirler bu hatadan...
Üst düzeyin siyasi çalışmasını gören alt düzeydeki Bürokratlar, sosyal medyada ve siyasi mecralarda resmen siyaset yapıyorlar.
Oysaki 657 Sayılı kanun, Bürokratlar için resmi bir çerçeve çizmiş. 
....ve Bürokratlar için siyasettin suç olduğunu ortaya koymuştur.
31 Mart yerel seçimlerine sayılı günler kala, seçim tartışmaları, kavgalar, bel altı atışmalar, iftiralar, başını almış gidiyor.
Vatandaş, boş ve gereksiz atışmalardan bıkmış.
Çünkü vatandaşın derdi; Ekonomi, İşsizlik ne Olacak?
Hukuk sistemimiz ne duruma gelecek.?
Dolar, Euro durumu nasıl Olacak?
Avrupa Birliği yolunda neredeyiz?
Demokrasi, İnsan hakları konusunda nerde olacağız.?
Vatandaşın derdi budur.
Kim, kime ne demiş, çokta vatandaşın umurunda değil!
Lakin siyasi açıdan baktığımızda şiddet dili, siyasette ayrıştırma getiriyor.
İnsanların siyasette güveni gittikçe azaltıyor.
Hele etnik siyaset çok daha tehlike arz ediyor.
Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Ermeni ve V.s siyasetten ayrıştırmasına girmek bu doğru değildir.
Liderlerin kullandığı sert ifadeler, kendine yerelde de yer buluyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kullandığı bir cümleyi, Urfa’daki parti yetkililer de kullanıyor.
Aynı Şekilde, Kılıçdaoğlu, Akşener’in Kullandığı ifadelerde yerelde kendine yer buluyor.
Buda yerelde kamplaşma, şiddettin ortamını hazırlıyor.
Oysaki Siyaset umut vermeli, gelecek vaad etmeli, Demokrasi, Hürriyet demeli, güven vermeli, Kucaklaşma, dili üslubu egemen olmalı, bizler, gazeteci ve vatandaş olarak bunları görmek istiyoruz.
Siyasette yumaşak geçiş için aslında burada Medyada çok büyük iş düşüyor.
Özelikle Ulusal medyanın tüm liderlere bu konuda çağrı yapma şansı vardır, yüksektir...
Subjektif olmayan bir medya anlayışıyla Türkiye sert siyaset ortamında, yumuşak siyaset ortamına geçiş çok rahatlıkla yapar.
tabii bizim medya bu görev üstlenmesinde şuanda çok uzak görünüyor.
Siyasette, fikirler, projeler, programlar ve hedefler olmalı...
Ama şiddet asla olmamalı...
son olarak siyasette evet, Şiddette 'hayır' diyelim...
Gelin kucaklaşma ve hoşgörü dilini kullanalım...