SÜLÜKLERİN EFENDİSİ, DR. SUAT ARUSAN !..

Abone Ol

Türk tıp tarihine bir gün muhakkak adı yazılacak olan , “Hekim” Suat ARUSAN 29 Nisan 2021 tarihinde hakkın rahmetine kavuştu.

43 yıllık bir dostluğun karma karışık duyguları içindeyim.

O kadar çok yazılacak olay ve hatıra var ki satırlar anlatmaya yetmez.

Cesur ve aykırı bir adamdı. Kafasında afakanları hiç bitmedi.

Son nefesine kadar inandığı ne varsa hepsinin arkasında tavizsiz dimdik durdu. Ölümü bile, inandığı tıp paradigmasından asla taviz vermeden dimdik karşıladı ve benden bu kadar, “eyvallah” dedi ve sonsuzluğun kapısından girdi.

Hekimlik hayatına çocuk hastalıkları uzmanı olarak Manisa’da serbest muayenehane açarak başladı. Sene1978 Ağustos ayı idi. Sarıkamış’ta askerliğini yedek subay olarak tamamlamış ve Manisa’ya dönmüştü.

Ben de Manisa’da Harita Müh. Büromu yeni açmıştım. Aramızda bir sokak vardı, komşu idik. Manisa Ülkü Ocağında ilk kez tanışmıştık. O zor belalı yıllarda başlayan dostluk fırtınalı iniş çıkışlarla devam etti.

Bir gün o günlerdeki mücadelemizi ve cesur kararlarını ve duruşlarınıda anlatmak nasip olur inşallah.

Bu yazım, onun hekimlik mesleğinde açtığı çığır ve mücadelesinden bazı kısa kesitleri sizlerle paylaşmak ve kutlu mücadelesinden haberi olmayan dost ve çevreleri haberdar etmekle sınırlı kalacak. Gerisi Allah Kerim. Çünkü o unutulacak ve unutturulacak bir dost ve insan değildi.

Keskin bir zekası, çok güçlü bir hafızası ve mantığı vardı. Analitik düşünce

pratiği çok güçlü idi.

Tedavi ettiği çocukları değil tedavi edilemeyen ve tedaviye cevap vermeyen çocuklar ve hastalıkları üzerine çok düşünür ve cevap arardı.

Gürbüz ve sıhhatli doğan çocukların büyüme çağlarında; talebe olduğu zamanlarda ve ihtisas döneminde karşılaşmadığı kadar çok, sağlıklarını hızla kaybettiklerine şahit oldukça, “Ortodoks Tıp ve İlaç, aşı, beslenme” üzerine ciddi kafa yormaya başladı. İlk kavgası çocuk mamaları ile oldu.

Yetmişli yılların sonunda çok güçlü bir propaganda ile her doğan çocuğu mamaya alıştırmak ve anne sütünün kısa süreli verilmesi kampanyalarına şiddetle karşı çıktı. Sert ve tavizsiz üslubu ile bir çok mama satıcısını muayenehaneden kovduğuna şahit oldum.

“Bunlar neslimizi hastalıklı hale getirip kurutacaklar!..” diye bağırdığına çok şahit oldum.

Çok başarılı bir çocuk hekimliği dönemi oldu. Çocuklarda kronik soğuk algınlıklarına önlemek için bugün satılan “yün örme çocuk bronşit atleti” onun buluşudur.Bebek beslenmesinde geleneksel beslenme çizgisini takip etti. Anne sütünün o yıllarda her türlü kampanyaya karşı savunucusu oldu.

Çoculara doğduktan sonra su ve altı aydan sonra bal verilmesini yasaklayan, meslektaşlarının aksine su ve altı ay sonra bal verilmesini tavsiye etti. Altı ay sonra bebeklere geleneksel beslenmede verilen yumurta, muhallebi, çorbalar ve meyve püreleri ile et suyunun yavaş yavaş verilmesini savundu ve uyguladı.Büyüttüğü çocukların, çocuklarının da yıllarca dokturu oldu.Arkadaşlarının torunlarına bakarken çok mutlu olurdu.

Çocuk aşıları konusunda çok hassastı. 1987 yılından sonra üç ay gibi uzun ömürlü ithal aşıların hiç birini kullanmadı. Hıfzısıhha’nın ürettiği bir ay ömürlü soğuk zincirde saklanan aşıları sadece kullanırdı. Hıfzısıhhada aşı üretimi durduktan sonra prensip olarak bir daha muayenehanesinde aşı yapmadı. Sağlık ocaklarına yönlendirdi ve uzun ömürlü, içinde ağır metal olan aşılar konusunda devamlı uyarılarda bulundu.

Ve yıllar sonra haklı çıktı.

Yine yılalar sonra şöyle dediğine bir çok kez şahit oldum. “ Ben EGE TIP FAKÜLTESİNDE 6 yıl tıp tahsili, 4 yıl çocuk ihtisası öğrenimi yaptım. Sayısız acil nöbetleri ve poliklinik görevlerinde bulundum. Bu 10 yıllık tahsil ve ihtisas döneminde Ege Tıp Fakültesi hastanelerinde tek bir otizmli, spastik, beyin özürlü çocuk görmedim. Sadece kitaplarda okuduğumla kaldım. Ege Üniversite Hastanesine sadece İzmir’den değil o yıllarda tüm Ege illerinden hastalar gelirdi

“Ne oldu da bügün milyona yaklaşan otistik, beyin özürlü çocuğumuz var. Her yedi çocuğumuzdan birisi özürlü.Bu bir katliamdır. Bunun sebebi de sapa sağlam doğan çocuklarımıza sonradan yapılan uzun ömürlü olsun dayansın raf ömrü uzasın diye içine civa gibi çok toksik ağır metaller konulan ithal aşılardır.” derdi ve çok üzülürdü. Bir çok kez çocuklarımızı mahvediyorlar diyerek ağladığına şahit oldum.

Yine bir gün beni telefonla aradı. “Yakında sarılık aşısı kampanyası başlatacaklar. Sakın olma. Ailenden de kimseye yaptırma. Bu kampanya Fransa’nın Pastör Enstitüsünün aşı stoklarını eritmek ve hepatit B ilaç sanayisine yeni pazar açma tuzağıdır. Çünkü bir insanın normal hayatında hepatit B olma ihtimali on binde birdir. Fakat bu sarılık aşısından sonra hepatit B olma ihtimali binde bire düşüyor. 999 kişi bağışıklık kazanırken bir kişi sarılık hastası oluyor. Ve ömür boyu ilaç bağımlısı oluyor. Bak göreceksin kampanya bittikten sonra hepatit B patlayacak ve yeni ilaç pazarı oluşacak.”

Ve dediği gibi oldu. İsteyen aşı öncesi ve sonrası statiklere baksın.

Sonra ki yıllar ortodoks tıbbın bağnazlığına karşı büyük mücadeleleri ile geçti. Tıbbın akut hastalıklarda ve teşhiste, cerrahi müdahalelerde büyük ilerleme ve başarı göstermesine rağmen, kronik rahatsızlıklarda bir arpa boyu yol gidemediğini, sadece hastalıkların belirti ve sonuçlarını bastırmak ve hastayı geçici rahatlamalar ile oyalayarak ilaç tröstlerinin sermayesi yapmaktan başka bir amaca hizmet etmediğini söyledi. Ve bu yüzden çocuk hekimliğini bırakarak tıbbın bütünselliği ilkesinden hareketle “Çocuk, büyük ayrımı yapmaksızın “doğal tedavilere” yöneldi ve ilk defa doğal tedavi yollarını uyguladığı “Doğal Hayat Kliniğini” Manisa’da kurdu.

Doğu tıbbı, geleneksel tedaviler ve tıbb-Nebevi üzerine yoğunlaştı.

İşte, Tabipler Odası başta olmak üzere, kendi meslektaşları ve Sağlık Bakanlığı ile büyük kavgası bundan sonra başladı.

Sülük’le tedavi, Hacamat ve bitkisel droplar ile ilk defa bir uzman hekim olarak poliklinik kurarak tedavi hizmetlerine tabela asarak açıktan başlayan hekimlerin ilki oldu. Kronik rahatsızlıklarda aldığı başarılar ile kısa zamanda tüm Türkiye’den hastaları Manisa’ya akın etmeye başladı. Ve ardından bitmez tükenmez şikayetler. Çünkü yaptığı tedaviler Sağlık Bakanlığınca henüz herhangi bir yönetmelik ile tanımlanmış ve kabul edilmiş değildi. Dolayısı ile kliniği bir kaç kez kapatıldı. Polis ve zabıta baskınlarına uğradı. Sürekli kapatılma tehditi altında inatla inandığı tedavileri yapmaya devam etti. Tabipler Odası bu süreçte 6 ay meslekten men cezası verdi.

Burada netice aldığı ve çok başarılı olduğu kronik rahatsızlıkların isimleri ile sizi yormak istemiyorum. Bir çok kez televizyonlarda tartışma proğramlarının konuğu oldu. Kendi meslektaşları ile ciddi tartışmalar yaptı.

Sonuçta sülükle tedavi ve hacamat İllegal tedavi olarak o kadar yaygınlaştı ki Sağlık bakanlığı mecburen ihtiyaca binaen “Geleneksel Tedaviler” başlığı altında “tamamlayıcı alternatif tıp “ üzerine bir yönetmelik çıkarmak mecburiyetinde kaldı. Bugün yüzlerce ruhsatlı, sertifikalı ve bakanlığın izin ve denetiminde sağlık merkezi sülükle tedavi, hacamat, ozon ve homoopati, fitoterapi tedavileri uygulamakta ve kronik bir çok hastanın iyileşmesine destek ve yardımcı olmaktadır.

Bu yönetmelik Dr. Suat ARUSAN’nın azim ve mücadelen yılmayan cesareti ve tedavilerde aldığı yadsınamaz başarıları sayesinde olmuştur.

Ve yine bugün yüzlerce bu tedavileri uygulayan klinik ve merkezler unutmamalıdırlar ki bu yolu onlara açan manevi olarak borçlu oldukları ve Türk Tıbbında en büyük paradigma değişikliğini sağlayan meslektaşları Dr. Suat ARUSAN’dır. Aziz hatırasına saygı duyarlar ve inşallah meslek öncülerini unutmazlar.

Koruyucu sağlık tedbirleri için alüminyumdan, teflona tüm mutfak ürünlerine ve deterjanlara, sağlığı tehdit eden , immün sistemini tahrip eden tüm katkı maddelerine şiddetle karşı çıkan ve uyaran hep o oldu. Yıllar önce daha hiç bir tv programında ve hekimler tarafından konuşulmayan ilklere hep o imza attı.

Seksenli yılların başında “tuz” diye yediğimiz şeyin “NaCl” olduğunu ve bizi erittiğini ilk ondan duydum. Himalaya tuzunu duymağa yıllar sonra başladık.

“Turşu kurduğunuz tuzu kullanın, rafine tuz asla kullanmayın” ikazlarına tam 35 yıl önce başlamıştı.

Hele ki bir Amalgam diş dolgu kavgasına girdi ki ibretlik mi ibretlik.

Bir çok kronik romatizma, kas ve kronik migren ve kısırlık tedavilerini hastalarının ağzından amalgam dolguları söktürdükten sonra başlattı ve başarılı oldu. Bazı üniversitelerin diş hekimliği fakülteleri amalgam dolguyu onun ikaz ve uyarıları ile yapmaktan vazgeçti.

Çok ilginç ve müthiş ibretlik olaylara bu mücadelesi esnasında bizzat şahit oldum. En ibretlik olanı anlatarak aziz hatırasını yad ettiğim ilk yazımı bitirmek istiyorum.

Kendisine 6 ay meslekten men cezası veren Manisa Tabib Odası başkanı daha sonra büyük bir trafik kazası geçirir ve bir gözünü kaybeder, ikinci gözünde ki görme hasarını tedavi etmek için “Sülüklerin Efendisi Dr. Suat Arusanın” kapısını çalar ve tedavi olur.

Allah Rahmeti ile kucaklasın.

Bakalım yarın mizan kurulduğunda hakkını teslim etmeyen ve sana düşmanlık eden meslektaşlarının kaçını affedeceksin?

Tıbb-I Nebevinin kavgasını verdin ve kazandın.

İnşallan Resulullah sana sancağının altında yer verecektir.

Sen görevini, mesleğinin hakkını vererek sonuna kadar yaptın.

Şeb-i Aruzun kutlu olsun “Sülüklerin Efendisi”.

Fatiha’lar seninle olsun.